Dolar (USD)
34.47
Euro (EUR)
36.23
Gram Altın
2952.96
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Üsküdar'da Zaman, Üsküdar'da İnsan (1)

Sakin bir pazar günüydü. Vakit öğlen civarı, mevsim yazdı. Sokağımızdaki sükûnete hafif hafif esen tatlı bir yaz esintisinin çınar ağaçlarının yapraklarını nazlı nazlı salınışı eşlik ediyor, bir çift mütedeyyin kumrunun ahşap konağımızın pencere pervazındaki sofiyane meşki sokağımızdaki leylak ve hanımeli kokularıyla karışıyor, ruhlara huzur veriyordu. Yan komşumuz Hâdiye hanım teyze alt katta oturan kızı Kâniye ablaya üst katın camından seslendi: Kâniye kızım, üzümlü kek yaptım, Cenkhan’ı da al gel, çay demle, birlikte içelim”. Cenkhan Hadiye teyzenin sevimli torunuydu. Başını camdan dışarı çıkarıp beni görünce, önce bana selam veren Kâniye abla, sonra başını hafifçe yukarıya kaldırıp, yaz günü camı açık olan penceresinden çoktan içeriye girmiş olan annesine, onun duyacağı bir şekilde “tamam, geliyorum anne” dedi.

Ayazma mahallesi Enfiyehane sokağındaki evimizden çıkıp, Üsküdar’a inecektim. İnmek tabirini açayım biraz; burası Üsküdar’ın sevimli tepelerinden bir yer çünkü. Karşımızda Sultan tepesi var, hemen yakınında çaprazda ise Toygar Hamza tepesi var. Üsküdar da İstanbul gibi tatlı eğimleri olan tepeciklerle ve aralarında küçük derelerin aktığı vadilerle dolu bir yer/di. Vadilerden akan ve suları çok tatlı olan o güzelim derelerden geriye sadece isimleri kaldı. Bülbülderesi, Çavuşderesi artık yok! Billur gibi soğuk suları, etraflarındaki yeşillikler, bostanlar, envai çeşit kuş yok! Üsküdar’ın tepelerinde ise tahmin edeceğiniz üzre, gecekondulardan evrilip önce apartman olan ve şimdilerde ise lüks rezidansların olduğu teknoloji harikası (!) binalar kaldı!

Mehmet Paşa Değirmeni sokaktan Doğancılar Caddesi’ne doğru sola dönünce semtimizde bulunan iki katlı Üsküdar Mevlevihanesi’nin alt katında medfun bulunan Mevlevi meşayıhı zevât-ı muhterem için bir pencere kenarında durup, huşu içinde dualar okurken görmüştüm O’nu ilk defa. Bu arada uygun bir zamanda sizlere Mevlevihane’nin hemen karşısındaki meşhur İmrahor Kahvehanesi’nden de ayrıca bahsedeyim. Tabi ki mevzu bu olunca, bir zamanların meşhur mizah dergileri olan Gırgır Dergisi, Oğuz Aral ve Fırt Dergisi, Tekin Aral da konuya dâhil olacaklar.

Milli ve manevi bir duruşu vardı. Üsküdar irfanından nasibini ve demini almış ve bulunduğu makama göre oldukça tevazu sahibi bir insandı. Yaptığı iş oldukça mühimdi. Ama şanssızlığı şuydu: O dönemler bu işe çok da önem vermeyen/veremeyen bir bürokrasinin ve siyasi iradenin olduğu/olmadığı ve aktüel tabirle “eski Türkiye” zamanlarıydı.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu eski başkanlarından merhum ve mağfurun leh Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre’den bahsediyorum.

Balaban’daki eski konaklarının yerine yapılan bir apartmanda ikamet ediyordu. Ön cephesi yola bakan evlerinin arka cephesinden denizi, Şemsipaşa Camii’ni ve tüm sahille beraber karşı kıyıyı yani Kabataş ve Beşiktaş’ı görürdünüz.

Kubbealtı yayınları tarafından ve ayrıca Üsküdar Belediyesi Kültür Yayınları tarafından basımları yapılan kitaplarında “Üsküdar irfanı” merkezinde aslında o kadim medeniyetimizin o dönemlere ait “insan ve mekân” birlikteliğine dair renklerden, seslerden ve izlerden bahsediyordu. Üsküdar’la ilgili çok güzel kitaplar kaleme alan hocamız yaşantısıyla da zaten ilim irfan sahibi bir şahsiyetti. Kitaplarında yaşadığı ve yetiştiği muhite dair izler görürdünüz.

Hâkimiyet-i Milliye Caddesi üzerindeki tarihi niteliği olan ama tek parti zamanlarında kişilere satılan binlerce vakıf eserinden birisi olan Mimar Sinan çarşısının hemen karşısında yer alan sıralı eski tarz dükkânlardan birisi olan “Aktar Hocalar”, Ahmet Yüksel hocanın müdavimi olduğu irfan meclislerinden biriydi. Burası küçücük bir dükkândı. İçerisinde binbir çeşit baharat ve nebâtâtın olduğu şirin bir yerdi. Son devrin ebru üstadı merhum ve mağfurun leh Mustafa Düzgünman oğlu Ali ile birlikte işletiyordu burasını. Devrin üdebâsı, zurefâsı, sanatçısı, velisi, sırlısı, delisi burayı bilirdi. İrfan mektebiydi burası.