Dolar (USD)
34.38
Euro (EUR)
36.52
Gram Altın
2879.94
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Ocak 2013

Urfa'da zaman ve mekan

Yıllar önce bir sivil toplum örgütünün açılışı için mütevazi ama edebi bir vurgu yapmak için arkadaşlarımız, Üstad Sezai Karakoç'a bir mektup yazmış ve onu Urfa'ya davet etmişlerdi. Yazılan mektuba cevap gelmeden Üstadı ziyarete gidip "neden Urfa'ya gelmiyorsunuz" sualini yönelttiğimizde Sezai bey, Bize bir şiirinden atıfta bulunarak şunları söylemişti.

"Urfa kala kala bir balığın sırtındaki pul kadar kaldı."

Urfa kültür havzasının ehliyetini taşıyan ben, bu söz üzerine içimi yokladım ve Şehir bilinci üzerine kafa yormaya başladım. Kent soylu bir çocukluğa sahip olmasak da kentlilerin muhabbetinde kala kalmış bir köy çocuğuyum.

Şair Sezai Karakoç'un ilk memurluk yıllarında Urfa ve ilçemiz Viranşehir'de kaldığını hatıralarından öğreniyoruz. Altmışlı yılların memurluk hayatında Urfa'da bir ay gibi kısa bir sürede de olsa "Urfa kala kala bir balığın sırtındaki pul kadar kaldı." Sözü Urfa'yı anlamak için yeterli bir zaman olduğu anlaşılıyor.

Üstad Sezai Karakoç'un tahayyül ettiği Urfa şehri, -kadim adıyla Ruha ya da Rehau2026 içerisinde bulunduğu tarihu00ee ve kutsal mekanı, tarihu00ee hatıralardan uzak kaldığını belirtmek istemiştir. Evvela peygamberler atası Hz. İbrahim'le müşahhas olmuş. Onun Nemrut'a karşı verdiği "Hakla batıl" mücadelesi hem Kuranu00ee bir ifade hem dilden dile gönülden gönüle yayılan bir efsane olarak günümüze dek gelmiştir.

Yıllar önce Urfa'dan milletvekili seçilen ve seçildiği şehre bir vefa olsun niyetine de olsa bir gece şehirde konaklayan şairimiz Ahmet Kutsi Tecer, bu kutsal beldede derin hülyalara dalarak şu mısraları yazar;

Bir ulu mancınık kurarlar şara

Buradan bakınca aşağılara

Bu gün bile gözü kararmayan kim?

Bu mancınık senin için İbrahim!

Senin için zülüm işkence cefa

Seni yakmak için yanmakta Urfa (Ahmet Kutsi Tecer)

Bu ulvi mısralardan şu duyguları yaşayabiliriz. Kalesiyle, Mancınıklarıyla, Aynzeliha ve Halillürahmanıyla Urfa bir İbrahim kentidir ki bu şehir tarihi macerası içinde kendine hükmeden sultanlara da kimliğinden bir şeyler katmıştır. Selahaddin-i Eyyubi "Kudüs fatihi" olarak bilinir. Urfa'yı İslam topraklarına tekrardan katarken şehre yaptırdığı eserlerle buraya İslamu00ee bir kimlik katmıştır. Selahaddin Eyyubi Urfa'ya verdiği kadarını da almıştır. Bu kültürel etkilenme dolayısıyla Urfa'da gördüğü birçok mimariyi de başka İslam memleketlerine götürmüştür.

Daha sonraki dönemlerde de Urfa suretini muhafaza etmiş. Şehir, İslam medeniyeti dairesinde farklı kültürlerin eline geçse bile daima etkin kültürünü muhafaza etmiştir. Mesela Osmanlı padişahlarından Dördüncü Murat, Bağdat seferi sırasında Urfa'ya geldiğinde Halilürrahman (Balıklıgöl) -El- Ruha Otelinin önünden şehre giriş yapmış ve Döşeme Camisinin yanındaki mezarlıkta bulunan Şeyh Ali Dede'ye maddi yardımda bulunmuş daha sonra bir çift balığın kulağına da altın küpe taktığı bilinmektedir. Demek ki Dördüncü Murad, Urfa'ya vardığında şunları bilmektedir. Halilürrahman'ın manevi tarihi ve kutsal bir hatırası vardır. Şeyh Ali Dede bu şehrin manevi dinamiklerindendir. Bu sebeple 4. Murad, şehrin manevi havasına zarar vermemek için ordusunu bu günkü Kasap Taşı parkının bulunduğu Katır dağında konuşlandırmıştı.

Bizim medeniyetimizde her şehir aynı zamanda geleceğe yazılmış bir şiirdir. Kafiyeleri kubbeler olan camiler, medreseler, bedestenler ilham olup akar hicranlı gönüllere. Ardından şehirler birer şiir anıtı olup sanata dönüşürdü. Halilürrahman -Dergah makamı ile hemhal olan Rızvaniye medresesi ve camisi adeta bizlere ölümsüz şiirler sunar.

Asra yemin ederek başlıyoruz ki Dünyevileşen, Batılılaşan, Modernleşen şehirler bizleri kuşatmaya devam ediyor. Bir peygamberler şehri olan Urfa da tarihu00ee hatırasından uzaklaşıyor şimdilerde. Çünkü şehir uzmanları medreselerimizin, hanlarımızın klasik evlerimizin tavanlarına beyaz betonla restore yapmışlar ve beyaz taşı adeta hapis etmişler. Şurkav'ın idare merkezindeki binalar, Reji Kilisesi, Rızvaniye medresesi vb. yerler bu yanlış restorasyondan nasibini alıp hızla çürümeye terk edilmiş vaziyette.

İşte bu vaziyeti şair Sezai Karakoç'un bahsettiği gibi anlamak mümkün "Urfa kala kala bir balığın sırtındaki pul kadar kalmıştır."