Üretmeden Batı'ya Karşı Durmak
Sürekli bir eşikteyiz. Bir sınır hattında bekleyen insan psikolojisini yaşıyoruz. Ülkemizin Avrupa'da siyasu00ee konumunu hala kesinleştirememiş olmasının tartışmalarını yapıyoruz. AB serüvenimiz sürüyor.
Kapıdayız. Türkiye 1959 yılında bu topluluğun bir parçası olmak için başvuruda bulundu. Bir ömür geçmiş. "Fazla naz aşık usandırır." denir ama biz usanmadık.
AB'ye girmek için zorlayan Türkiye, aynı zamanda AB karşıtı politikalar ile içeride halkın nabzını tutmak istiyor. Batı'yı Hristiyan alemi olarak görmek, bizi kendi hattımıza çekiyor. "Millu00ee ve manevu00ee olarak bizim AB'de işimiz olmaz!" diyen siyasilerimiz ciddi primler de yapmakta. Kafa tutuyoruz Batı'ya ama Batı'dan da vaz geçemiyoruz. Hem aşığız hem de maşukumuzu çok namuslu görmüyoruz.
Türkiye'nin AB ile ilişkileri flört gibi. Çok istiyoruz ama evlenmekten kaçıyoruz. Tıpkı Yahya Kemal'in halet-i ruhiyesi gibi. Y. Kemal, çok sevdiği Celile Hanım ile evlenmemişti. Hep sınırdan dönmüş. Yakın arkadaşları Y. Kemal'e sorarlar:
-Birbirinizi bu kadar sevdiğiniz ve birbirinize aşık olduğunuz halde neden Celile Hanım ile evlenmiyorsun? Yahya Kemal cevap verir:
-İsmi bu kadar duyulmuş bir kadın ile nasıl evlenirim?
İşte halimiz budur. "AB'ye aşığız ama AB ile bir arada nasıl yaşarız?" sorusunun cevabını veremiyoruz.
Batı'nın pazarı mıyız?
Ülkelerin caydırıcı güçleri olmalıdır. Batı, bize üstünlüğünü Sanayi Devrimi ile kanıtlamış oldu. Biz, iyi bir pazar, sadık bir müşteri olmuşuz. Üretmedik, tükettik. Harcadık, tasarruf yapmadık. Uyuduk, düşünmedik. Konuşmaya gelindiğinde de biz Osmanlı'yız, bilmem kaç kıtada hüküm sürdük, dedik. Merhum M. Akif'in şu dizelerini kulağımızı açıp dinleyelim:
"Baksana kim boynu bükük ağlayan/Hakkı hayatındır senin ey Müslüman/ Kurtar artık o biçareyi Allah için/Artık ölüm uykularından uyan/Bunca zamandır uyudun kanmadın/ Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın."
Evet, uyanmak, üretmek lazım. Aksi halde pazar olmaktan kurtulamayız. u00c2sım'ın nesli olmak, kuru hamasetle değil, üretmek ve çokça çalışmakla olur. Merhum M. Akif'in hayali de buydu.
Batı'ya Meydan Okuyoruz
Referandum süreciyle birlikte ülkemizin iç siyasu00ee konuları Batı'nın gündeminden düşmüyor. Almanya, Hollanda, Danimarka, Belçika gibi ülkelerin ajanslarında sürekli Türkiye haberleri var. Türkiye aleyhtarlığı üzerinden bu ülkelerin siyasetçileri prim de yapıyor. İlginçtir ki biz de aynı mantıkla düşünüyoruz. Almanya veya Hollanda'ya karşı koyuşumuz bizi kenetlendiriyor. Ne yazık ki en çok da ticaretimiz bu ülkelerle. Kullandığımız araçlar, teknolojik eşyalar, makine parçaları, tarımsal üretimu2026 Bütün bunları nereden alıyoruz?
Milliyetçilik Refleksi Kazandırır mı?
Hollanda'nın tavrı karşı karşısında ayağa kalktık. Adeta meydan okuduk. Bir siyasimiz diyor ki: "Hollanda ile ticaretimiz çokmuş. Birçok şeyi onlardan alıyormuşuz." Hollanda polisi Türklerin üzerine köpek sürdü. Lanetledik. Hep lanetlemek ile geçiyor ömrümüz. Bence Hollanda'nın köpek sürmesinden çok, üzerimize ineklerini sürdüğünde ayağa kalkmalıydık. Sütümüz, yoğurduğumuz, peynirimizu2026 Bizim yerli ırkımızı yok eden, üretimimizi durduran ve kendilerine bağımlı yapan bu hayvan ticaretine neden tepki göstermedik? Çiftçinin ahırına giren, ona traktör veren Hollanda'ya nasıl karşı koyacağız? Üretmeden asla! Alman otomobillerine binmeyelim, desek halimiz ne olur?
Biz, Batı'ya sürekli tepki gösterdik ama ona hep muhtaç yaşadık. Üretmedik, üretmek daha masraflı dedik. İthal ettik birçok şeyi. Düşünen, mucit beyinlerin kıymetini bilip onlara destek olmadık. Bilim insanlarımızı ülkemizde tutamadık. Teşvikleri, düşünen ve mucit beyinlere verelim, siyaseten güçlü şahıslara değil! Üretim yapalım. Yerli üretim olmadan asla karşı koyamayız. Yükselen hamaset değil, ürettiğimiz Türk markaları olsun. O zaman AB de Batı da dünya da bizim kapımızda bekler. Vesselam!