Ürdün Sessizce İşgal mi Edildi?
Günümüzün en sıcak çatışmaların yaşandığı yerlerden biri Filistin’dir. Bu çatışmanın bir tarafında modern silahlarla donatılmış İsrail ve ona destek veren ABD bulunurken, diğer tarafında ise, el yordamıyla topraklarını korumaya çalışan mazlum Filistin halkı bulunmaktadır.
Ancak son
zamanlarda bu çatışmayı çok tehlikeli boyutlara ulaştıracak adımlar
atılmaktadır. ‘’İsrail’le normalleşme’’ adı
altında bazı Arap rejimleri tamamen İsrail’in kontrolüne girerek Filistin davasına
büyük zarar verdiler. Ne yazık ki bunun en son örneğini Ürdün’de gördük.
Peki, Ürdün’de ne oldu?
Ürdün Dışişleri
Bakanı Ayman Safadi, 21 Mart’ta ABD ile ‘’savunma
anlaşması’’ yaptığını duyurdu. Ancak Ürdün milletvekili Salih el-Armuti
parlamentonun onayı olmadan böyle bir metne imza atılmasının: ‘’Ürdün Anayasasına ve egemenliğine
aykırı’’ olduğunu belirtti. Ürdün bu anlaşmadan önce de edilgen bir ülke
olsa da yapılan ‘’anlaşma’’ Ürdün’ü
resmen teslim etmektedir.
Ürdünlülerin ‘’anlaşma’’ hakkındaki düşüncelerini
anlamak için birçok Ürdünlüyle görüştüm. Söylenenler özetle şöyle: ‘’Ürdün
halkından bu anlaşmanın gizlendiğini ve yöneticilerinden bu kadarını da
beklemediklerini’’ diyerek sitem ettiler. Geçmişte diplomat olduğunu söyleyen
bir Ürdünlü ise: ‘’Bu anlaşma derhal
iptal edilmeli. Aksi takdirde ABD fiili olarak Ürdün’ü işgal etmiş olacaktır’’ dedi.
Peki, yapılan anlaşmanın içeriği nedir?
Bilindiği gibi Amerika
Birleşik Devletleri’nin ‘’Orta Doğu’daki’’
stratejik ortağı İsrail’dir. Ürdün’ü de Filistin meselesinde etkileşim sağlayan
bir platform olarak kullanıyordu.
Ancak imzalanan ‘’anlaşma’’ ABD’nin Ürdün’ü fiili olarak
işgal etme yetkisini vererek Filistin davası üzerinde yıkıcı etkisi olacaktır. Örneğin
ABD uçak ve gemilerinin Ürdün topraklarında serbestçe giriş yapmasından tutun, istediği
kadar silah yığınağı ve personel bulundurma imkânı tanıyor. Dahası Ürdün topraklarında ABD askerlerinin silah taşımasına izin
veriyor.
Modern devletlerin
en önemli özelliği sınırları belirlenmiş bir ülke toprağına sahip olmasıdır.
Bunun anlamı sınırlarını saldırılara karşı koruyan, giriş ve geçişlere kolayca izin
vermeyen bir niteliğe sahip olmasıdır.
Devletlerin bu
özelliği onları siyasal anlamda bağımsız, hukuksal anlamda egemen devlet yapar.
Ürdün’ün topraklarını yabancı bir ülkenin askerlerine sınırsız kullanma imkânı vermesi,
egemen ve bağımsız olma özelliğini yok etmektedir. Ancak Dışişleri Bakanı Ayman
Safadi, söz konusu anlaşmayla ilgili verdiği demeçte: ‘’uzun müzakerelerin
meyvesi’’ olduğunu söyledi (!)
Peki, neden şimdi?
Yapılan ‘’anlaşma’’ ne kadar sinsiyse, zamanlaması
da bir o kadar sinsi ve dikkat çekicidir. Papa’nın üç günlük sembolik Irak
ziyaretinin hemen ardından böyle bir ‘’anlaşmanın’’
açıklanması sonuçları hesaplanmış bir stratejinin olduğunu göstermektedir. Zira
Ocak’ta imzalanan ‘’anlaşma’’ bekletilip
Mart’ta açıklamaları bu görüşümüzü teyit etmektedir. Hatırlanacağı gibi Papa 8
Mart’ta Irak’tan ayrılmıştı anlaşma 21 Mart’ta açıklandı. Bir kısım Arap
medyası Papa’nın Irak’ta verdiği barış mesajlarını bölgede pozitif bir hava
estirmişlerdi. Bunun temel nedeni, işgale karşı oluşacak tepkinin dozunu
düşürmekti. Nitekim aynı medya organları Ürdün’ün
ABD’ye teslim edilmesine karşı kör, sağır ve dilsiz kesilmiştir.
Sonuç
Ürdün’ün ABD ile
yapmış olduğu ‘’anlaşma’’ fiili
olarak Ürdün’ün sessizce işgal edilmesi demektir. Bu ‘’anlaşma’’ ile hem Ürdün egemenliğini kaybedecek hem de sonuçları
Ürdün’le sınırlı kalmayıp Filistin
başta olmak üzere tüm bölgede yaşanan kaosu derinleştirecektir.
Türk Dışişleri
bölge ülkeleriyle bu konuyu müzakere ederek, Ürdün’ü bu tarihi hatadan
vazgeçirmeye çalışmalıdır. Eğer bunu sağlamak mümkün olmazsa, o zaman bu
anlaşmanın yol açacağı yıkıcı sonuçlarına karşı şimdiden alternatif stratejiler
geliştirmek gerekir.
Her zaman
vurguladığım gibi mesele ciddi ve
derindir.
Not: Eleştiri,
yorum öneri ile katkı yapmak isteyen dostlarımız: [email protected] adresi ile bana ulaşabilirler.