Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Nisan 2023

Ur'daki İbrahim

Bugün İsrail'in işgali altında inim inim inleyen ve Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs'te Yafa kapısı bulunmaktadır. Bu Yafa kapısının üzerine dönemin Osmanlı padişahı Sultan Süleyman'ın emri ile Arapça şu sözler yazılmıştı.

"Lâ ilâhe illallah İbrahim Halilullah."

Türkçesi

"Allah'tan başka ilah yoktur ve İbrahim onun dostudur." anlamında…

Bu kapıya Babü’l-Halil yani El- Halil kapısı da deniliyor. Bu kapıdan Hz. İbrahim'in vefat ettiği şehir -El Halil'e gidiliyor. Orada Hz. İbrahim'in kabri bulunmaktadır. Şimdi Yafa kapısı üzerindeki yazıya dönelim. Sultan Süleyman neden bu kapı üzerine "Lâ ilâhe illallah İbrahim Halilullah." yazdırmış, daha doğrusu İbrahim Halilullah ismine vurgu yapmıştır. El-cevap… Eğer Muhammed ismini yazdırsaydı Müslümanlara iltimas tanıyacaktı. İsa ismini yazdırsaydı Hristiyanlara iltimas tanıyacaktı. Ya da Davut deseydi Yahudilere iltimas tanıyacaktı. Ama o “İbrahim” diyerek bütün bu peygamberlerin atasına gönderme yapar ve bu peygamberlerin getirmiş olduğu dinlere mensup olan insanlar arasında da bir bütünleşme kurar.

El- Halil'den Ur şehrine gidelim. 18. Asırda ve 19. Asırda Osmanlı hâkimiyetinin azaldığı dönemlerde bazı Batılı arkeoloji uzmanları Ortadoğu'da yaptıkları araştırmalarda Hz. İbrahim'in doğum yerinin Irak'ın güneyinde Ur Şehrinde olduğunu söylediler. Tabii bu arkeoloji uzmanları kendilerine tabii bir bilim adamı kisvesi vermiş olsalar da onlar vatandaşı oldukları ülkelerin istihbarat elemanlarıydı ve kendilerince bir iş çıkarıyorlardı. Onlara göre Ur şehri Sümerlilerin başkenti idi.

Mesela bütün tarih boyunca bütün İslam tarihçilerinin çoğunda bugün Urfa şehri dediğimiz ya da Batılıların Edessa dediği eski isminin de Ruha (Reha) olan bu şehirde Hz. İbrahim'in varlığı, mevcudiyeti bunların söylemleri ile bir dönem yok edilmeye çalışıldı.

Bu arkeologlar her ne kadar böyle bir bilgi zorlaması yapsalar da en nihayetinde tarihçi değillerdi. Ve arkeolojik bir bilginin tarihsel hüviyeti varsa bunu da değerlendirmeleri gerekirdi. Mesela tarihin birçok arşivinde Hz. İbrahim’in Harran’daki evine vurgu yapılıyor. Bu ev üzerine gecekondular inşa edilmiş. Bu ev tespit edilmiş olmasına rağmen kültür dünyası, inanç dünyası için bir değer taşımıyor. Hâlbuki bu evin yerinin bilinmesi bile bir insanlık dünyası için çok önem taşımaktadır.

Irak'ın Ur şehrindeki bölgede insanların yaşamadığını, buranın metruk bir yer olduğunu da söylemek lazım. Hâlbuki peygamber makamlarının olduğu yerlerde daima bir türbe var, bir ziyaretgâh var, bir makam var. Ve burası daima ziyaret edilir, burada nüfus hiçbir zaman azalmaz.

Yani şöyle düşünün. Hz. İbrahim'in Allah'ın evi diye yaptırdığı Kâbe, şu anda Dünya Müslümanları açısından, İslam'ın beş şartından biri olan “Hacca Gitmenin” olmazsa olmazları arasındadır ve bu arkeoloji uzmanları gelse yaptığımız son araştırmalarda-kazılarda Kâbe’nin burada değil falanca yerde olduğunu söyleseler buna kim inanır.

Öyle ki Arapların Mugayyar adını verdiği Güney Irak'taki Ur şehri çevresinde Hz. İbrahim ile ilgili hiçbir kalıntı bulunmaması da düşündürücüdür. Bu kalıntı arkeolojik kalıntı da olabilir yöredeki insanlar tarafından derlenen efsane destan da olabilir ama başta da söylediğimiz gibi burada insan yok insan olmadığı için efsane yok destan yok.

Ama Urfa'ya geldiğinizde bu durum değişiyor başta her dönemde folklorik olarak birçok bulguyu bulabilirsiniz. Urfa'nın Hz. İbrahim'e dair destanları, efsaneleri, şiirleri, menkıbeleri daima vardır.

Şair Nabi, toprağımız Hz. İbrahim’in doğduğu yerdendir. Ey Nâbî, biz doğru bir makamdayız ve Urfalıyız.(Ruhavi) anlamında şunu söylemiştir.

Hâkimiz mevlididir Hazret-i İbrahim’in

Nâbîyâ rast makamında Ruhavîyiz biz.