Ünver Anadolu'da
Bazı kişiler vardır ki görünürde bizim gibi beşer olsalar da onların büyük gözleri, delici bakışları vardır. Bizim göremediklerimizi onlar görür. İster göz önünde olsun, ister uzakta, hiç fark etmez. Onlar o kuşatıcı nazarlarıyla o nesneyi, o eseri zapt ederler. Zira onlar bakmaz, görür. Bazılarının kulakları büyüktür. Duyamadıklarımızı rahatlıkla duyarlar. Küçücük bir ses, minnacık bir gürültü, kulaklarına mutlaka ulaşır ve o sesten haberdar olurlar. Bazı kişiler var ki, elleri büyük, adımları uzun, yürekleri geniş, ufukları sınırsızdır. Dokunamadığımızı inceler, ulaşamadığımıza dev adımlarla koşar adım varırlar.
Rahmetli Süheyl Ünver işte bu olağanüstü adamlardandı. Kültürümüzü, harsımızı, medeniyetimizi incelemiş, kavramış, belgelemiş ve günümüze muhteşem bir armağan olarak bırakmıştır. Bazen düşünüyorum da sadece Süheyl Ünver gibi kahramanlara sahip olduğumuz için kendimizi bahtiyar hissetmeliyiz. Zira onun gibi irfan adamları, çamurlara atılmış, izbe yerlerde çürütülmüş altın gibi değerlerimizi tutup yükseğe kaldırmışlardır. Bu fedakarlıklarıyla hepimizi, bütün toplumu mesuliyetten kurtarmışlardır. Onlar adeta her cenazeye koşan hayırhah müminler gibidir. Cenaze namazını kılmalarıyla koca bir ümmeti vebalden kurtarmışlardır.
Süheyl Hoca'yı dünya gözüyle görebilmiş ve onunla sohbet etme fırsatı bulabilmiş talihli kullardanım. 1985 yılıydı. Haftalık Doğuş gazetesini çıkarıyorduk. Kültür sanat röportajlarını ben yapıyordum. Görüştüğüm kişiler arasında Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Elif Naci ve Cahit Zarifoğlu da vardı. Süheyl Hocayı arayıp randevu talep ettiğimde hemen kabul etmişti. Neler konuşmuştuk? Elbette tezhibi, minyatürü, nakşı, çeşmeleri, türbeleri, camileri, sebilleri ve sanatımızın ayakta duran şah eserleri. "Akıl" ile "zeka" arasındaki farkı anlatmıştı. Yahya Kemal'den bahsetmiş, Ekrem Hakkı Ayverdi'den sitayişle söz etmişti. O sohbeti ömrüm boyunca unutamadım.
Süheyl Hoca bize büyük bir hazine bırakmıştır. Onun ömrü boyunca hazırlayıp aziz milletimize emanet ettiği 1200 defter bir bakıma bizim hafızamız, sanat envanterimiz ve mazimizdir. Bir sohbet toplantısında en yakın talebelerinden Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar anlatmıştı. Hocaya sormuş: "Efendim, bu kadar defteri nasıl vücuda getirdiniz. Hangi düşünce ile bu kadar dolaşıp yoruldunuz?" Şu mealde bir cevap almış: "Ahmed Can, bu eserler medeniyetimizin özüdür. Şayet Selçuklu'dan bize on defter kalsaydı, bugün durumumuz daha farklı olurdu. Bunun için ben Osmanlı'nın bütün güzelliklerini toplamaya çalıştım."
İşte haza bir ideal, fazilet ve iman adamı. Süheyl Ünver'in çizimleri, fotoğrafları, notları, araştırmaları mimaru00ee sanatımızın inceliğini ve zarafetini, sanatkarlarımızın dehasını, milletimizin sanat zevkini, kısacası özümüzü bir araya getiriyor. Kubbealtı Neşriyatı, Süheyl Ünver'in Konya Defterleri, Bursa Defterleri ve Edirne Defterleri'nden sonra Orta Anadolu Defterleri'ni de kültür ve sanat dünyamıza armağan etti. Gülbün Mesara ve Mine Esiner Özen'in titizlikle hazırladığı eserin kapak tasarımı usta sanatkar Ersun Pekin'e ait.
Orta Anadolu Defterleri'nin orijinal nüshası Süleymaniye Kütüphanesi A. Süheyl Ünver Koleksiyonu'ndadır. Orada geçiyor. Hocaya sorarlar. "Sen bunları nasıl yazdın ve yaptın?" Cevabı şöyle: "Her gördüğümü yollarda durdukça yaptım ve yazdım ve bu gezmemde durarak da aldım ve çizdim. Sabahları beşde kalkarak bu defterle meşgul oldum."
Albüm boyda hazırlanan eserde resimler, fotoğraflar çok net ve güzel. Mihmandarımız Ankara, Kırşehir, Kayseri, Çankırı'yı dolaşıyor. Ama bu eseriyle bize de bu Anadolu yolculuğunu yaptırıyor. Bu gezilerin yapıldığı 1950'li ve 60'lı yıllara ait olmak kaydıyla şehirlerin kartpostalları dikkat çekiyor ilkin. Sonra çiçekler. Zaten Süheyl Ünver deyince benim aklıma hemen zarif bir çiçek gelir. Galiba çiçek kültürünü toplumumuza sevdirenlerin başında geliyor Hoca. Birinci bölümde 20. defterin sonunda Prof. Necati Lugal'ın 1964'te Hocaya yolladığı bir mektup var. 60'ncı defterde Ankara'nın manevu00ee iklimini hissetmeye başlıyoruz: "Kalenin fevkinde minaresiyle Hacı Bayram Veli semti." Bir sayfada nefis bir Anadolu meskeni ve yanında şu not: "Mimar Koca Sinan yapısı Ahmed Paşa Camii civarında dikkate şayan faku00eerane lakin asil bir ev. 22 Nisan 1957"
Sivil mimariye büyük değer veren Süheyl Ünver, eski evleri çok seviyor. Bize de sevdiriyor. Ahşap, cumbalı ve kendilerine mahsus hoş mimarileriyle Anadolu Türk evleriu2026 Eseri yer yer naif resimleri süslüyor. Vesika niteliğinde fotoğraflar, İstanbul ve Bursa'dan görüntüler var. Yine bir resim ve altında resimaltı: "Sultan Aziz zamanında Eyüpsultan'da bir konak Kızılminare ile Eyüp arasında." Kitaba serpiştirilen mektuplar da çok güzel. Her belgeyi değerlendiren, her vesikaya önem veren Süheyl Hoca, aslında sanat tarihçilerine, edebiyatçılara, tarihçilere, müzikologlara, hattatlara kısacası bir çok sanat erbabına bol malzeme sunuyor. Hurda teferruat değil, bizzat kaynaklık teşkil edebilecek vesikalaru2026 Hiç kimsenin aklına gelmeyen resim ve bilgiler, eseri daha da kıymetli kılıyor. Mesela bir pul ve yazısı: "6 Temmuz 1957'de Ankara'da satışa çıkarılan Güzel Sanatlar Akademisi pulları." Büyük dikkat sahibi sanatkar, çalışmalarının da kaydını düşer. Mesela: "Üsküdar Mevlevu00ee Şeyhi Remzi Efendi'ye 1921'de yaptığım bir Mevlevu00ee sikkesinde imzam." İnsanı tebessüm ettiren hatıralar çok. Hoca, yolda başına geleni anlatıyor: "Mini mini bir kuş: Tam bu esnada vay sen resim yaparsın da benim marifetim yok mu? Ta tepemden bu yere isabet ettirmez mi? Ben de aynını tam yerine ve temiz yerinde uğur devam etsin diye yaptım." Böylece Hoca başına konan 'talih kuşu'nun yaptığını resme de ekler. Şifaiye, Zinciriye Medresesi, Çelebi Hamamı, Ağa Camii, Hüdavend Hatun Türbesi ve sanat aleminde bir seyahatu2026 Süheyl Ünver'in eserlerini neşre hazırlayanlara teşekkür ederken, aziz hocamızı da rahmet, minnet ve muhabbetle yad ediyorum. Kabri nur, mekanı cennet olsun.