Unuttuk
İnsan hafızasının işleyişinde unutkanlık doğal bir süreçtir. Unutmak beşerî bir vakıa ve insan için kaçınılmaz bir olgudur. Hatta bazı dilciler “insan” kelimesinin de “unutma” anlamına gelen “nesy” kökünden türemiş olduğunu belirtirler.
İlahi emaneti yüklenmek ve o emanetin gereğini yerine getirmek göreviyle yeryüzüne gönderilen insan bu görevini yerine getirdikçe meleklerin seviyesine çıkar, o görevi unutup batıla saptığında da aşağıların aşağısına itilir. Bu yönüyle görevini unutmaması ve o bilinçle tüm zamanını değerlendirmesi gerekir.
Her şeyiyle insanın emrine verilen bu dünya ve içindeki nimetler ebedi hayatı kazanmak ve o hayata hazırlık yapmak için bir fırsattır. Her doğan ölmekte ve her gelen göçmektedir. Her ne kadar “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden” diye mısralara dökülmüş se de gidenlerin her birinin yerinden memnun olmadığı aşikârdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya kanıp ahireti unutanların akıbetlerinin hiç de hoş olmayacağını Allah bize bildirmektedir. Dünyayı sevdik, dünyaya kandık, dünya ile aldandık ve ahireti unuttuk.
“Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf 46) diye buyuran Yüce Mevla’mız bu dünya servetinin bir aldatmaca, malın da mülkün de bir süsten ibaret olduğunu Kur’an’ı Kerim’de bildirmektedir. Bunların hepsinin bir hesabının olacağını da ayetlerde görmekteyiz. Öyleyse mala mülke aldanmamalı, hesabını verebileceğimiz şekilde onu kullanmalıyız. Biz malı mülkü çok sevdik ve hesabını vereceğimizi de unuttuk.
Dünya hayatını daha güzel yaşayalım diye Allah bizim için eşler yarattı. Bunu da bize “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rûm 21) ilahi buyruğu ile bildirdi. Eşleri bizim için huzur ve mutluluk bulacağımız varlıklar olarak görmeliyiz. Aile hayatında mutluluğun ön şartı da budur. Öyleyse bunu iyi düşünüp bundan ders çıkarmalıyız. Biz bunlara kandık ve Mevla’yı unuttuk.
İnsan iyi ile kötü arasındaki tercihleriyle yaşar. İyiyi tercih ettiğinde mükafata, kötüyü tercih ettiğinde de cezaya maruz kalır. Ancak hata işleyen insan için Yüce Mevla tövbe kapısını yaratmış ve insanın fırsatına sunmuştur. Günahından pişman olup tövbe edeni de o günahı hiç işlememiş gibi kabul ediyor ama bir daha işlememek kaydıyla. Bu kadar imkânı bizim önümüze seren Allah’a karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeyip günahlara daldık ve tövbe fırsatını unuttuk.
Her gün bir tanıdığımızı ebedi âlem yolcu ederiz. Musalla taşında ona son görevimizi ifa ederken dünyevi ve uhrevi haklarımızı helal ederiz. Onu toprağa koyar akabinde hiçbir şey olmamış gibi dünya hayatımıza devam ederiz. Bu bazen en yakınımız olur, bazen de hiç tanımadığımız ama bir vesile cenaze namazında bulunmak durumunda olduğumuz bize yabancı birisi olur. Her halükârda mezarlıktan ayrılır ayrılmaz dünya işiyle uğraşmaya başlar, az önce yolcu ettiğimiz kişinin yerinde en yakın zamanda bizim olabileceğimizi aklımızın ucundan geçirmeyiz. Sanki herkes ölecek ama biz ölmeyeceğiz. Herkes ebedi alem göç edecek ama biz bu dünyada kalacağız. Bu dünyanın şatafatına kandık ve bu dünyada misafir olduğumuzu unuttuk.
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” der Muallim Naci. İnsan hafızasının eksikliği ya da sakatlığı; unutmasıdır, unutkanlıktır. Müslüman olarak biz önce görevimizi bilmeliyiz ve asla Allah’ı, tövbeyi, ahireti, ve hesabı unutmamalıyız.