Unutma, sen bir yolcusun!..
Eshab-ı kiramın büyük fakihlerinden Abdullah bin Ömer radyallahü anhüma şöyle bir hadis-i şerifi nakladiyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve: ‘Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol,’ buyurdu. Bu hadis-i şerifi rivayet eden Abdullah bin Ömer radıyallahü anhümâ şöyle derdi: Akşama ulaştığında sabahı bekleme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al!” (Buhari 6053)
Dikkat buyurun
efendim; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah bin Ömer’e
söyleyeceği sözü söylemeden ve yapacağı nasihatı yapmadan önce O’nun omuzunu
tutuyor. Bu hareket, sözü söyleyenin karşısındakine çok değer verdiğini ve
söyleyeceği söze de dikkat etmesi gerektiğini ifade eder.
‘Garip’, memleketinden ve ailesinden uzakta bulunan kimsedir. ‘Yolcu’
da hemen hemen aynı manaya gelir. Ancak bir farkla ki; ‘garip’,
memleketinden ve ailesinden uzakta ise de, bulunduğu ve bir müddet kaldığı
yerde birkaç tanıdık edinmiş olabilir.
Gelip geçici ‘yolcu’
ise, bundan da mahrumdur. İşte böyle bir yolcu, nasıl ki kaldığı yere hiç önem
vermeyip bir an evvel vatanına dönmek için can atıyorsa, müslüman da; -ne dünya
nimetlerine sevinir, ne de sıkıntılarına üzülür- o; sürekli bir şekilde gerçak
vatanı olan âhiret için hazırlık yapar ve orada mahçup olmamak için ömrü
boyunca çırpınıp durur.
Efendimiz
aleyhissalatü vesselam, Abdullah bin Ömer’e dünyada bir ‘garip’ veya bir
‘yolcu’ gibi yaşamayı tavsiye ederken; dünyaya ve dünyalıklara çok
bağlanma-masını, dünyayı ebedî bir vatan gibi görmemesini tavsiye etmiş oluyor.
Zira bir ‘garip’ veya bir ‘yolcu’ gibi olan kimsenin, başkalarına
karşı hasedi, kini, düşmanlığı, kavgası, kötü düşünce ve davranışları olmaz.
Çünkü o, bulunduğu gurbet elinde hiçbir şeyi sahiplenmek istemez. Zira onun aklı
fikri, bir an evvel kavuşmak istediği memleketi ve vatanındadır. O, âdeta buna
kendini şartlandırmıştır.
Başka bir
hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: “Dünya sevgisi her çeşit hatalı
davranışın başıdır. Birşeye olan sevgin ise, seni kör ve sağır yapar.”
(Beyhaki, Şuabu’l-İman ve Mirkatu’l-Mefatih 5213) Evet dünyanın o aldatıcı
sarhoşluğunu tadıp kendinden geçenler, ya da ele geçiremedikleri için, artan bir
hırsla dünyaya sarılıp, âhireti unutanlar için, dünya ancak bir zarar
hanesidir. Tövbe edip yüzünü âhirete çevirmedikten sonra, dünyada geçen her an
bir azap sebebidir.
“Dünyada sanki
bir garip veya bir yolcu gibi ol,” ifadesinden
sonraki kısım, Abdullah bin Ömer hazretlerine aittir ki- şöyle diyor:“Akşama
ulaştığında sabahı bekleme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme!” Yani;
her işi vaktinde ve saatinde yapmalı; sabahın işini akşama, akşamın işini
sabaha bırakmamalıdır! Çünkü insanın akşamdan sabaha, sabahtan akşama çıkma
garantisi yoktur. Zira, ölümün ne zaman geleceği belli değildir. Bunun için
insan gerçekçi olmalı, ardı arkası kesilmeyen arzulara asla kendini
kaptırmamalı ve -bir ömre sığmayacak kadar- boş hayal peşinde kendini yormamalıdır.
Abdullah bin
Ömer hazretleri sözünün devamında şöyle diyor: “Sağlıklı anlarında hastalık
zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al!”Bu sebeple
sağlığın kıy-metini çok iyi bilmeliyiz. Çünkü insan, sağlıklı iken yapabildiği
ibadeti, hastalandığında yapamayacak duruma gelebilir. Aynı şekilde çalışıp
kazanabilirken, çalışamaz ve ka-zanamaz duruma düşebilir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme
hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit!” (Buhari)
Ölüm, -acı da
olsa- bir gerçektir. O halde sağ iken ve imkân var iken, hazırlık yapmalıyız.
Sağlıklı olduğumuz günleri ganimet bilmeli, dünyada iken âhireti kazanmanın
yollarını arayıp mutlaka bulmalıyız. Yoksa Allah korusun cehennem bizi bekliyor
olabilir. Rabbimiz celle celalüh bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “O
gün, cehenneme; doldun mu, deriz. O da; daha var mı, der!..” (Kaf 30)