Üniversitesiz sporcular
Sporcu öğrencilerin lise eğitiminden sonra
neredeyse spor alanında üniversite eğitimi almamaları için gittikçe
zorlaştırılan bir sistemden bahsetmek istiyorum. Çünkü sistemin
böyle devam etmesi halinde 20 yıl sonra ülkeyi uluslararası alanda temsil
edecek sporcu bulmakta çok zorlanacağız.
Sporcu kavramının ne anlama geldiğini
bilmeyenler için de tekrardan açıklamak gerektiğini düşünüyorum. Sporcu,
herhangi bir spor branşıyla, amatör ya da profesyonel olarak uğraşan,
yarışmalarına katılarak spora devamlılık sağlayan kişiye denir. Yani gerçek bir
sporcu olmak için çok küçük yaşlardan itibaren yüksek tempolu antrenmanlar ve
yarışmalarda ter dökülmesi gerekmektedir. Ayrıca yıllar geçtikçe artan
antrenman temposu ve stres seviyesine karşı da hem fiziksel hem de psikolojik
olarak güçlü kalma zorunluluğu da vardır. Bu fiziksel ve psikolojik yoğunluğun sonunda
hedeflenen başarıya ulaşmanın da garantisi yoktur. Sporcunun başarısız sonuçlarla karşı karşıya kalma
ihtimali de yüksektir. Başarısızlık halinde ise spor branşının yapısına göre
sporcu, alt ya da orta seviyelerde spora
devam edebileceği gibi spor hayatını da bitirebilir.
Ülkemizde sporcuların olumsuz sonuçları yaşamaları
genelde lise eğitimlerinin biteceği yaşlara rast gelmektedir. O yaştan sonra herhangi
bir mesleki deneyimlerinin olmayışı ve sporun içerisinde kalma isteği, onları spor
alanında üniversite eğitimi almaya yönlendirir. Fakat üniversite eğitimi
alabilmeleri için önlerine konan akademik başarı duvarı da çoğunun bu isteğini
engeller.
Son yıllarda sebepsiz bir şekilde yetenek
alanlarında akademik başarının (TYT-AYT) ön plana çıkartılmak istendiğini görüyoruz.
Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği bölümüne neden sadece TYT sıralamasında ilk
800 bine giren adayların başvuru yapabileceğini de bir türlü anlayamıyoruz. “Sporcuların Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği
bölümüne girişlerinde muhakkak bir avantajı vardır” diye düşünebilirsiniz. Fakat
iş hiç de öyle değildir!
Üniversite sınavına girecek iki adayı birlikte
inceleyelim.
Sporcu olan birinci adayımız, sporda belli bir
seviyeye gelmek için yıllarca yoğun bir antrenman ve yarışma temposu içerisinde
lise hayatını geçirmiştir. Hatta çocukken büyüyünce ne olacaksın diye
sorduklarında her seferinde “Beden
Eğitimi ve Spor Öğretmeni” olmak istediğini söylemiştir. Antrenman ve
yarışmaların yoğunluğu sonucunda da akademik olarak da çok güçlü değildir.
İkinci adayımız ise toplumda kabul gören üst
düzey bir mesleği hedeflediğinden lise hayatını yoğun bir şekilde ders çalışarak
geçirmiştir.
Üniversite sınav sonuçları açıklandığında
birinci ve ikinci adayımız arasında muazzam bir puan farkı oluşmuştur. İkinci
aday, birinci adaydan çok daha fazla puan almasına rağmen aldığı puan, istediği
bölüme yetmemektedir. İkinci aday, ne yapacağını düşünürken bir arkadaşı; “Puanın istediğin bölüm için yeterli değil,
bari Beden Eğitimi oku! Sınav puanın çok yüksek, kesin kazanırsın!” diyerek
ona akıl verir. İkinci aday, arkadaşının söylediği bu öneriye önce şaşırsa da
sonrasında ona çok mantıklı gelmiştir. Çünkü ona:
“Spor
eğitimi alma hakkının öncelikle yıllarca sporda başarı sağlamak için ter döken
sporcu öğrencilerin hakkı olduğunu ve spor eğitimi alabilmek için belli yetenek
kriterlerine sahip olunması gerektiğini, sadece üniversite sınavıyla bu işin
olamayacağını söyleyecek bir sistem ya da kişi yoktur.”
Sonuç olarak da ikinci adayımız TYT’de ilk 800
bine girmenin avantajını kullanarak az bir zahmetle Beden Eğitimi ve Spor
Öğretmenliği için eğitim almak istediği üniversiteye girer. Birinci adayımız ise yıllarca antrenmanlarda döktüğü
terle ve spor özgeçmişiyle birlikte ödüllendirilmeyi beklerken çoktan seçmeli
sınav puanının (TYT-AYT) düşüklüğü yüzünden eğitim hayatına istediği bölümde
devam edemez.
Sporcu öğrencilerin akademik eğitim
seviyelerinin düşüklüğü bilinirken, onları çoktan seçmeli sınav sonuçlarına
göre üniversitelere almak Türk sporunu gelecekte niteliksiz bir hale getirecektir.
Bu gün sonuçları hissedilmese de gelecek yıllarda bunun sonuçlarının ne
olacağını tahmin etmek hiç de zor değildir!
Kendi kendimize biraz özeleştiri yapmamız çoğu yanlışı
düzeltecektir. “Bir balık ağaca çıkma yeteneğine göre değerlendirilemez” diye
sistemi her yerde eleştirebilirken özellikle yetenek alanlarında bunu
uygulamamak oldukça manidardır.
Üniversitelere Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği için öğrenci alım sistemi bu şekilde devam ettiği sürece yeterli derecede spor alan bilgisine sahip öğretmenler yetiştirmemiz hayalden öteye gidemeyecektir. Bunun yanında ülkesine hizmet etmek isteyen istekli çocuklarımızı da çoktan seçmeli sınav kurbanları olarak not etmeye devam edeceğiz.