Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
2919.66
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Mart 2022

Üniversite(li)ye niçin bu kadar öfkeliler?

“Üniversite: Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları” kitabımı yazarken meşhur kişilerin üniversite ile ilgili düşüncelerini öğrenmek için tarama yapıyordum. Araştırmalarımda “üniversite” konusunun bazılarınca yanlış takdir edildiğini fark ettim. Takdir etmek, bir şeyin değerini, önemini, gerekliliğini anlamak olarak açıklanmaktadır. Düşüncelerini okuduğum yazarlar arasında Cemil Meriç ve Necip Fazıl Kısakürek de bulunmaktaydı. Önce isterseniz bu yazarlardan birkaç cümle aktaralım:

Komik üniversite (!)

Kitap çalışmamda Necip Fazıl Kısakürek'in Gençliğe Hitabesindeki şu düşünceleri dikkatimi çekmişti: “Bugünün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı…”

Cemil Meriç’i (1916–1987) okurken “Kapıdaki bekçiden başka saygı duyulacak kimse yok” iddiası da beni düşündürmüştü.

Bunlar çok acımasız genellemeler/iddialar idi.

Yazarlardan bu konuda farklı düşündüğümde ve dahi bilimsel bir kitap hazırlama kaygısı güttüğümden bu ve benzeri iddialara kitabımda yer vermedim. Keşke bu yazarlar üniversiteyi doğru takdir eden “bir raporu” kamuoyu ile paylaşsalardı.

Aslında dikkatimi çeken ama kitaba alacak kadar değerli bulmadığım düşünceler ile şu yönden çok ilgimi çekmişti: Bu ve başka insanlar üniversiteye niçin bu kadar öfkeli? Bu soruya kolayca cevap vermek mümkün değil.

Yıldızlar

İlk olarak genellemenin yanlış olduğunu söylemek yeterli olabilir. Elbette akademide olumlu örnekleri de saymak mümkündür. Hâlbuki insanların öfkelendikleri (değer görmedikleri) üniversitelerde yüzlerce (A) kalite bilim insanının ismini saymak mümkündür: Mehmed Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Mümtaz Turhan, Sabri Ülgener, Hilmi Ziya Ülken, Erol Güngör, Fuat Sezgin, Halil İnancık, Cahit Arf…

Kaldı ki üniversitelerde yetişen milyonlarca insan doktor, mühendis, öğretmen vs olarak ülke insanına (bazıları da yurt dışına giderek tüm insanlığa) hizmet etmekte. Okumuş insanları hakir görmek hele hele okumuşlara yakışır mı?

İkinci olarak akademik başarı yönünden durum irdelenebilir.

Komik üniversitesi

Bu iki düşünce insanının üniversite ile ilişkileri bulunmaktadır. Peki, bu ilişki olumlu mu (başarılı mı) ya da olumsuz muydu?

Necip Fazıl Kısakürek’in (1904–1983) özgeçmişi incelenirse, Fransa’da Sorbonne Koleji Felsefe Bölümü'ne girdiği (1924) görülecektir. Yazarın Paris’te bohem bir yaşam sürmesi nedeniyle bir yılın sonunda kolejden “başarısızlığından dolayı” bursu kesilmiş ve yurda dönmek zorunda kalmıştır. Maarif Vekili Hasan Âli Yücel tarafından atandığı (1939) Ankara Devlet Yüksek Konservatuarı’ndan öğretim üyeliğini kısa süre sonra bırakmıştır. Daha sonra İstanbul’da bir görev verilmesi isteği doğrultusunda Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Mimari kısmına atanarak Robert Kolej'de edebiyat öğretmenliği yapmıştır. 1943 yılının Aralık ayında çıkardığı dergi birkaç aylığına kapatılırken Necip Fazıl, Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari bölümündeki işinden atılmıştır. Anlayacağınız NFK’nın akademik yaşamda ilişkisi çok da sağlıklı ve başarılı olmamıştır.

Cemil Meriç, İstanbul Üniversitesi’nde 1946–1974 arasında Fransızca okutmanı olarak görev yapmıştır. Yani o, iş hayatını akademide unvan değişikliği (bir yükselme olmadan) tamamlamıştır. Cemil Meriç’in o yıllarda az sayıda bulunan üniversite ve akademisyen sayısı dikkate alındığında bu değerli akademisyenleri tanımaması mümkün mü?

Ruh hali

Öncelikle bir konuya ifrat derecesinde karşı olan insanların ruh hallerine (psikolojilerine) bakmak gerekir. Bu insanların derinlerinde sadece üniversite için değil birçok konuda çok olumsuz duygular/düşünceler içindeler (öfkeliler). Öfke engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap anlamındadır. Önceki yazımda bu insanların bu yönünü değerlendirdim. Okumanızı öneririm.

Son söz: Eleştirmek takdir etmekten kolaydır.