Üniversitelerimizde yayın atağı
Üniversitelerimizde giderek artan kültürel yayınlar dikkat çekiyor. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nin yayınları göz dolduruyor.
Üniversiteyi okuduğum 1980’li yıllarda koca Türkiye’de
beş on üniversiteden bahsediliyordu. Bugün yaklaşık 200 civarında üniversitemiz
İstanbul’un ve Anadolu’nun her köşesini süslüyor. Bu ilim ve irfan yuvaları,
kuruldukları şehirlerin sosyal hayatını ve kültür dünyasını zenginleştirdikleri
gibi ekonomik anlamda katkılar da sağlıyor. Bazıları şimdi hemen şu itirazda
bulunacak: “Sayı artı ama ya kalite ne durumda?” Hiç kimse merak etmesin,
kalite de gayet iyidir. Kemiyet de güzel, keyfiyet de. Ben üniversitelerin sosyal
bilimlerdeki gelişmelerini yakından takip ediyorum. Türk Dili ve Edebiyatı,
Tarih, Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji, Sanat Tarihi, Hukuk, İlahiyat, Güzel
Sanatlar gibi fakültelerdeki seviyeyi görebiliyorum. Bu bölümlerde hocalık
yapan seçkin ilim adamlarımızın muhtevalı eserlerini okuyorum. Televizyonlarda,
radyolarda açık oturumlarda fikirlerine başvurulan veya program yapan hocalarımızı
dinliyorum. Başta gazetemiz Milat olmak
üzere birçok günlük gazetede köşe yazarlığı yapan veya araştırma-incelemeleri,
makaleleri yayımlanan profesörlerimizin yazılarından istifade ediyorum. Bu
yazıları takip edenler, akademisyenlerimizin büyük birikimini görebiliyorlar.
KARALAYANLAR UTANMALI
Bugün Türkiye’de ‘müzmin muhalif’ diyebileceğimiz bir
kesim var. Bunlar yapılan hiçbir hizmeti takdir etmezler. Hiçbir hayırlı işi
duymazlar. Güzel icraattan habersizdirler. Çünkü gözleri var görmez, kulakları
var işitmez, vicdanları hakkı söylemez, hakikati asla dile getirmezler. Malumdur,
muhalefetin bu olumsuz tiplerinden birisi, “Bu hükümet iyi şeyler yapsa da biz
bunu söylemeyeceğiz, kabul etmeyeceğiz. Çünkü biz muhalefetiz.” gibi çarpık bir
anlayışı seslendirmişti. Fecaati düşünebiliyor musunuz? Adam itiraf ediyor.
Mavi Vatan, Karabağ Zaferi, terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün bitirilmesi, Doğalgaz
ve Petrol aramaları, Ayasofya’nın ibadete açılması, ilk otomobilimiz TOGG,
uçağımız ile savunma sanayiindeki olağanüstü gelişmeler bunları heyecanlandırmıyor.
Seçimde büyük bir tokat yediler, yedi düvel ile birlikte birleştikleri hâlde hepsi
mağlup oldu. Masaları dağıldı, hüsrana uğradılar. Çünkü niyetleri iyi değildi. Şimdi
de birbirlerine düştüler. Aziz milletimiz ferasetiyle, basiretiyle, şuuruyla tehlikeyi
sezdi, doğru tercihte bulundu. O kadar bağırıp çağırdıkları hâlde halk onları
ciddiye almamıştı. Öyleyse biz de umursamayalım. Şimdi de iyi çalışma ve faaliyetlerden
bahsedelim.
ÜNİVERSİTELERDE CANLILIK
Dünyanın yaşanmış en büyük felaketlerinden birisi
kabul edilen Koronavirüs Salgını’nı en az zararla atlatan ülkelerden birisi de
şükürler olsun ki Türkiye’miz oldu. Üniversitelerimiz de o dönemde eğitimi
internet üzerinden devam ettirdi. Şimdi normal öğretime geçildi ve
öğrencilerimiz hocalarıyla buluştu. Tabii normalleşme başlayınca kültür sanat
faaliyetleri de arttı. Belediyelerimiz gibi üniversiteler de kültürel
faaliyetlere gereken değeri veriyorlar. Konferanslar, paneller, sempozyumlar ve
atölyelerin yanı sıra üniversite çatısı altında gerçekleşen yayıncılığın da
önemi inkâr edilemez. Birçok üniversitemiz kendi bünyesinde çok ciddi kitapları
ve dergileri kültür hayatımıza kazandırıyor. Onlardan biri de, İstanbul’da
yüksek öğretim hizmeti veren Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’dir. Daha
önce üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı’nı başarıyla yürüten
Prof. Dr. M. Fatih Andı, 26 Aralık 2018 tarihinden itibaren bu ilim yuvamızın
Rektörlüğü’nü liyakatle sürdürüyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okurken mümtaz hocalardan dersler alan ve
kendisini iyi yetiştiren Fatih Hoca’nın edebiyata dair kaleme aldığı değerli eserleri
bulunuyor. Bir kısmı ödüllendirilen kitapların isimleri şöyle: Toplum Edebiyat, Servet-i Fünûn’a Kadar Türk
Şiirinde Şekil Değişmeleri, Edebiyat Araştırmaları, Roman ve Hayat, Hayata
Edebiyatla Bakmak, Güneşe Tutulan Ayna, İstiklâl Marşı İstikbâl Marşı,
Emperyalizme Direniş Bilinci: Çanakkale, Bir Dağ Nasıl Söylerse Öyle:Cahit
Zarifoğlu, Şiirin Ufku-Hazreti Peygamber’i Şiirle Sevmek, Akrebi Kuyruğundan
Tutmak, İnce Ayar Hassas Mi’yar.
EMEK MAHSULÜ ESERLER
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yayınları
arasında çıkan ve benim görebildiğim beş eserden bahsetmek istiyorum. Doğrusu
bu kitaplar, hepimiz için ümit verici. Bazı üniversitelerimizin yayınları
mutlaka vardır ama keşke tamamı yayıncılığa ağırlık verse. En azından kendi
bünyelerinde hocalık yapan akademisyenlerin eserlerini öğrencilerine ve okuyuculara
ulaştırsalar. FSMVÜ Yayınları arasında neşredilen, bahsedeceğim ilk eser, Fatih Sultan Mehmed Han adını taşıyor. Prof.
Dr. Fahameddin Başar Hocamızın editörlüğünde gün ışığına çıkan eser, “Kurucu Vâkıflarımızdan
Fatih Sultan Mehmed Han’ın Aziz Ruhuna Rahmet Duasıyla” ithaf edilmiş. Anlamlı,
vefa ve kadirşinaslık örneği bir çalışma. Eserde birçok kişinin emeği var.
Takdim yazısında, şöyle deniliyor: “İstanbul’un Fethi şüphesiz büyük bir askeri
başarıdır. Ancak, onu bu askerî başarıya ve ‘Fatih’ olmaya götüren arka planda
derin bir inanç, kararlı ve cesur kişilik, üstün muhakeme gücü, daha
çocukluğundan itibaren aldığı eğitim, bilgi ve kültür birikimi vardır. O,
sadece iyi bir komutan ve devlet adamı değil, aynı zamanda bir bilim, sanat ve
kültür adamıdır. ‘Avnî’ mahlasıyla şiirler yazmış olan Fatih, herhalde dünyada
imparatorluk kurmuş tek şairdir.” Prof. Dr. Musa Duman Sunuş yazısında çağ açıp
çağ kapatan büyük Sultan’ın portresini ortaya koyuyor ve şöyle diyor: “Fatih
Sultan Mehmed Han, sadece Osmanlı padişahları arasında önemli bir sima değil,
dünya siyasetine birçok yönden etki etmiş müstesna bir şahsiyet. Çocukluğundan
başlayarak kendisine sunulan siyasî, ilmî ve askerî muhitin her türlü fırsatını
değerlendirerek yetişmiş dâhi, âlim ve şair. Şöhreti özellikle tüm Müslüman
dünyaya yayılmış büyük bir devlet adamı. İstanbul ‘u fethederek Hz. Peygamberin
müjdesine mazhar olmuş, payitaht yaptıktan sonra da her taraftan âlim ve
sanatçıları davet ederek İstanbul’u bir ilim merkezi haline getirmiş, Sahn-ı
Seman’da bizzat ilmî tartışmalara katılmış.” Fahameddin Başar’ın ön sözde
yaptığı şu değerlendirme de oldukça mühimdir ve konuya dair ufuk açıcıdır:
“Fatih Sultan Mehmed, bir esere sığmayacak kadar çok yönlü bir kişiliktir. O,
tarihin incelendikçe derinleşen ve anlaşılması zorlaşan ender şahsiyetlerden
birisidir. Bu sebeple de onunla ilgili ne yazılsa son söz söylenmiş olmayacak
aksine yeni çalışmalara zemin hazırlayacaktır.”Eserde makaleleri bulunan 20
isim arasında İsmail E. Erünsal, Mehmet İpşirli, Abdülkadir Özcan, Hüsrev
Subaşı, Suphi Saatçi, Kemal Yavuz ve Hasan Akay da bulunuyor.
AYASOFYA SEVİNCİ
Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasının ardından
milletimizin duyduğu büyük sevincin yanı sıra ilim, fikir ve sanat dünyası da üstüne
düşen görevi hakkıyla yerine getirerek bu tarihî mabede dair birbirinden
kıymetli eserlere imza atıyor. Sanıyorum Ayasofya hakkında yerli ve
yabancıların yazdıkları kitaplardan rahatlıkla küçük kütüphane kurulabilir.
Keşke Ayasofya’nın bahçesinde, uygun bir köşede mabedimize dair kaleme alınmış
eserlerden bazıları sergilense. Böylelikle camiye gelenler, bu kitapları toplu
olarak görebilecektir.
İşte bu seçkin kitaplardan birisi de Ayasofya ve Onarımları adıyla yine FSMÜ
Yayınları arasında çıktı. Fatih, İstanbul ve Ayasofya, birbirini hatırlatan ve
çağrıştıran akraba isimler. Fatih’ten bahsediliyorsa İstanbul anılmalıdır,
İstanbul’dan söz ediliyorsa Ayasofya konuşulmalıdır. Hasan Fırat Diker’in
kaleme aldığı eserin başında “Ayasofya’nın Erken Tarihçesi” bulunuyor. Ondan
sonra da asır asır Ayasofya’nın gerek kilise, gerekse cami dönemlerindeki
onarımları ele alınıyor. Fotoğraflarla süslenen ve çizimlerle desteklenen
eserin ön sözü merhum sanat tarihçimiz Prof. Dr. Semavi Eyice’ye ait. Titizliğiyle
bildiğim ve tanıma talihine eriştiğim merhum Hocamız, kitabın “en etraflı
çalışmalardan biri olarak dikkat çektiğini” belirttiği yazısında, “Dr. Hasan
Fırat Diker tarafından yapılan bu çalışma yapıldığı tarihten itibaren
Ayasofya’nın geçirdiği çeşitli onarımların neler olduğunu kronoloji sırasına
göre ortaya koymaktadır.” diyor. Sözü Semavi Hocaya bırakalım: “Bu oldukça
zahmetli işi başaran araştırmacı, sadece görünür bazı mimari değişiklikleri
yazmamış, aynı zamanda Ayasofya yazmalarında bahsi geçen çeşitli harç terkiplerinin
laboratuvar sonuçlarına ve Ayasofya’nın uçan payandalı modelinin deprem
simülasyonuna da yer vermiştir. Bu bakımdan teknik açıdan Ayasofya’nın
yapısında tespit edilebilen değişiklikler, ilmî ölçü ve esaslara göre derlenmiş
bulunmaktadır.”
ITRÎ SEMPOZYUMU
Tabii üniversitelerin kalıcı olan hizmetlerinden
birisi de düzenledikleri sempozyumlardır. Bunlardan birisi olan Uluslararası
Itrî Sempozyumu, bu üniversitemiz bünyesinde tahakkuk etmişti. Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himâyelerinde gerçekleştirilen sempozyumun
Düzenleme Kurulu’nda Nagehan Haliloğlu, Vahdeddin Işık ve Yalçın Çetinkaya
bulunuyor. Burada sunulan bildirilerin Uluslararası
Itrî Sempozyumu adıyla Yalçın Çetinkaya editörlüğünde özenle kitaplaşması,
ayrı bir hizmet olmuştur. Üniversiteler genelde düzenledikleri sempozyumlardaki
bildirileri mali kaynak bulduklarında kitaplaştırıyorlar. Böylelikle o ilmî
konuşmalar kalıcı hâle geliyor. Yıllar önce düzenlenen bu sempozyumda tebliğ
sunanlar arasında merhum Emin Işık ile Beşir Ayvazoğlu, Nuri Özcan, Talip Mert
ve Yalçın Tura da bulunuyor. M. Fatih Andı Sunuş yazısında Itrî’nin bizim
medeniyetimizdeki yeri üzerinde duruyor ve “Itrî, iyi bir şair, usta bir ta’lik
hattatı, fakat hepsinden daha iyisi de bir büyük musikişinastır.” diyor. Prof. Dr.
Bekir Karlığa, Itrî’nin “aynı zamanda bir hâfız” olduğunu bize hatırlatıyor ve
devam ediyor: “Hâfızlığı ile bestekârlık kabiliyetini tıpkı mûsikî birikimini
miras olarak aldığı Hâfız Abdülkâdir Merâgi ve hocası Hâfız Post gibi
mezcedebilmiş, bu sayede ihtişamlı eserler ortaya koymuştur. Dolayısıyla
Itrî’nin hem kişiliği ve hem de bestekârlığı, medeniyetimiz ve mûsikî
kültürümüz için her dönemde örnek teşkil etmiştir.” Uluslararası Itrî Sempozyumu notalar, bilgiler, belgeler ve
fotoğraflarla bir kaynak esere dönüştüğünü söylemeliyiz.
Nurdan Şafak’ın hazırladığı Hayırsever Bir Osmanlı Valide Sultanı Hatice Turhan Sultan ve Vakfiyesi ile Said Nohut’un Vakfiyeleri Işığında Milaslı Abdülaziz Ağa
ve Ailesi isimli eserler de çok kıymetli olup ikisi de kendi alanlarında
başarılı çalışmalar olarak göz dolduruyor. Üniversitemizin göremediğim başka
yayınları da var. Bu iyi neşriyatın yapılmasına vesile olan ve emeği geçenleri
yürekten kutluyor, ellerine, kalemlerine, gönüllerine sağlık diyorum.