Dolar (USD)
35.12
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2955.05
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2020

Üniversiteler ve entelektüel hayat

Bir ülkenin gelişimi sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel boyutların eşzamanlı olarak birbirilerini beslemesi ile ilintilidir. Ülke ve toplumların farklı zenginlik kaynakları ya da kültürel kodları çerçevesinde geliştirdikleri yetenekleri olabilir ancak sosyolojik bağlamda kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal boyutlar olumluluk ve olumsuzluk açısından birbirlerini beslerler.

Bu boyutların hepsi çok önemli olmakla birlikte, benim tezim bir toplumun gelişiminde önceliğin düşünce, bilgi ve bilimin ayrıcalıklı bir yere sahip olduğudur. Bir başka deyişle, düşünsel atılımlar bir toplumun gelişim zeminini oluşturmak konusunda başat bir role sahiptir. Nitekim bugün Batı’da modern dünyanın oluşumunun temellerinde siyasal, sosyal, fiziki, kültürel, ekonomik teori, düşünce ve felsefeler yatmaktadır. Ciddi düşünsel tartışmalar ve bilimsel araştırmalar vardır. Kimi zaman statükonun yoğun rezervleri ve baskılarına rağmen bu tartışmalar bir noktadan sonra yerleşik hale gelmiştir. Bugün Batı’da üniversiteler ve hatta üniversite dışı platformlar düşünce ve bilimin yerleşik ve kurumsal hale geldiği mekanlar olarak göze çarpmaktadırlar.

Buradan anladığımız önemli bir şey varsa, üniversitelerin temel rolü ve işlevinin düşünce, bilim ve tartışmalar olduğudur. Bu açıdan ülkemizde ilk elden üniversitelerin bu düzeyde işlemesi açısından bir zeminin oluşturulması gerekir.

Bu bağlamda ilk adım olarak üniversite öğretim elemanlarının bir bürokrat gibi değil entelektüel bir portre olabilmesi hedeflenmelidir. Elbette statü olarak üniversite öğretim elemanları da devletin bir memurudur. Fakat onun temel görevi, bilgi, bilim ve onların gerektirdiği metodolojiyi takip ederek araştırmalar yapmak, makale ve kitaplar yazarak bu görüşleri kamuoyu ile paylaşmaktır. Farklı ortamlarda (sempozyum, panel vb.) bunlarla ilgili ucu açık tartışmalar yapabilmektir.

Bu bağlamda sıklıkla tekrarladığım “üniversite hocalarının kürsü dokunulmazlıkları” elzemdir. Bununla kastettiğim şeyler şunlardır. Birincisi, üniversite hocası sorumlu bir insan olarak araştırmalarında ulaştığı sonuçları rahatlıkla söyleyebilmesidir. Elbette bir hocanın ulaştığı sonuçlar bilimsel kanun olmayabilir. Farklı hocalar aynı konuda farklı görüşler öne sürebilir. Bunların hepsinin eşit söyleme özgürlüklerinin korunmasından bahsediyorum.

Burada şu tür problemlerle karşılaşılmaktadır. İlkin, farklı görüşlere karşı bir linç kampanyası başlatılmaktadır. Bir kere her görüşü kabul etme gibi bir zorunluluk yoktur ancak farklı görüşlere tahammül burada nirengi noktasıdır. Herkes bilim adamının tezlerini eleştirmek ve delilleri üzerine tartışma geliştirmede hür olmalıdır. Biz bu ortamı kastediyoruz. Zaten monolog yapılacaksa, üniversiteler niçin vardır?

Üniversite içi ve dışı tartışmalar daha çok bir güvenlik problemi gibi de ele alınabilmektedir. Halbuki dediğimiz gibi üniversiteler çoklu görüş, persektif ve yaklaşımlarla ancak entelektüel bir düzeyi yakalayabilir. Görüş ve düşünce üretmek zaten üniversite hocasının bir entelektüel olarak temel görevidir. Bunu da bilgiye, bilime, hakikate olan saygısı ve sorumluluğunun bir gereği olarak yerine getirir.

Dikkat ederseniz son zamanlarda gündeme gelen konuların birçoğu ile ilgili olarak sağlıklı bir tartışma ve konuşma yürütülememektedir. Hatta kimileri üniversite hocalarının konuşmadığından şikayetçi olmaktadırlar. Bir konuda sağlıklı tartışma olabilmesi için tezler kadar onların anti tezlerinin de öne sürülmesi gerekmektedir. Tartışma da bilgi ve bilim temelinde olmalıdır. Tarafların karşılıklı olarak karşıt tezleri güvenlik sorunu olarak aldıkları bir ortamda tartışma beklemek de hayal olsa gerektir.