Üniversite tercihleri ve tavsiyelerim
Milyonlarca öğrenci “üniversite tercihlerini” şekillendirmeye çalışıyor.
Anne
ve babalar da heyecanlı haliyle…
Eğitim
işleriyle yakından ilgilendiğimizi bilen birçok okuyucumuzdan “tavsiye” talepleri geliyor.
Bunca
tecrübeden geçmiş bir vatan evlâdı olarak, düşüncelerimi arz edeyim.
Öncelikle,
2-B, yani, “Başarıyı Boşver!” sloganını çok da yabana atmamak gerektiğini söylemek isterim!..
Başarıyı
boş vermesen de, hayatının merkezine koyma!
Akılları
ve kalpleri yönetilen birileri bir takım kriterler belirlemiş, onların peşinde
koşuyorsun.
Birilerinin
kriterlerini karşıladığında da “başarılı”
kabul ediliyorsun.
Bir
“temizlik işçisi”, çoklarına göre “hayatta başarılı olamamış” insan
olarak kabul edilir.
Oysa,
ne güzel temizlik işçileri vardır.
Bir
otelde çalışmıştım.
Oranın
mütefekkiri, benim en yakın arkadaşım, bir temiz bulaşıkçıydı.
O
da, “başarısız adamdı” kimilerine
göre!
Birilerinin
başarı ölçekleriyle ölçme kendini.
Kimseyle
yarışma.
Etrafını memnun etmek için yaşama!
Görebildiğim
kadarıyla, çokları “üniversite”
işini “hava” meselesi, vesilesi olarak
görüyor.
Evlâdının
şöyle sağlam bir bölümü “tutturamaması”,
anne ve babalar için “diğerlerine”
karşı “madara olmak” anlamına geliyor.
Çoğu
anne ve baba, evlâdını başkasıyla kıyaslıyor.
Onca
emeğinin, masrafının karşılığını istiyor!
Genç,
adeta anne ve babasını olan borcunu ödüyor!
Bir
de…
Çoğu
anne, baba gençliklerinde yapamadıklarını, beceremediklerini evlâtlarından
bekliyor.
Birçok
genç de, kendilerini unutmuş vaziyette, “beklentileri”
karşılamak için mücadele ediyor.
Bugüne
kadar “kendim istediğim için” ne
yaptıysam, Allah’ın izniyle güzel sonuç aldım.
İçimden
gelmediği halde, sırf başkalarını memnun
etmek için yaptığım işlerin çoğu iyi netice vermedi.
Kendini
keşfedebilme ve gerçekten ne istediğini bilebilme meselesi çok önemli.
“Üniversite okumak”
içinden gelmeyen, kısa yoldan meslek sahibi olmak isteyen bir genci zorlamak
çok yanlış olur.
Üniversite
okumamış, hatta liseye bile gitmemiş ne kıymetli ustalar bilirim.
Hayat
okulu çok güzel bir okul.
İlle de üniversite bitirmek
gerekmiyor.
Bizdeki
“üniversite” ve “mutlaka dört yıllık bir bölüm” saplantısı, pekçok gencin en güzel,
en verimli vakitlerinin ziyan olmasına yol açıyor.
Bundan
dolayı, mühim tavsiyem:
“Puanım oraya yetiyor!”
düşüncesiyle, aman ha, sevmediğiniz bir üniversiteyi, bölümü, şehri tercih
etmeyin!
Bir
de…
“Şu meslekte bu kadar para var, bu
meslekte bu kadar iş var!” yaklaşımı da pek doğru değil.
Her
mesleğin iyileri de olur, kötüleri de…
Sevdiğin
ve meşru olan her meslek güzeldir.
İş,
kafada ve daha çok da yürekte biter.
*
İlle
de “açık öğretim” harici dört yıllık
bir bölüme gidilecekse…
Bu
husustaki tavsiyem de, koskoca dört yılın, (okul uzarsa beş, altı yılın) sadece
öğrenci olarak geçirilmemesi…
Üniversite
ve çalışma hayatının bir arada götürülmesidir.
Öğrenci
okurken çalışmalı, hayata açılmalı.
Kısacık
ömürde 4, 5, 6 yıl çok uzun süreler.
Üniversiteyi
bitirdiğinde piyasa tecrüben olmazsa, çok zorlanırsın.
Pek
az para kazanacağın bir iş de olsa, imkân bulursan gir ve çalış.
Büyük
avantaj elde edersin.
Hele
hele, sevdiğin bir bölüme devam ediyor ve o bölümle ilgili bir işte
çalışıyorsan, ballı kaymak.
Üniversiteyi
bitirdiğinde en az üç yıllık tecrüben cebinde olur.
Bu
her bölümde yapılamaz ama çoğu bölümde yapılabilir.
Mesela…
Bir
hukuk fakültesi öğrencisi, müsait vakitlerinde niçin bir avukatlık bürosunda
çalışmasın ki?
Orada
masa silmek de bir şeydir.
İyi
avukat olmak için işe “pul yalamaktan”
başlamak gerekirmiş.
*
Şu,
pandemi, plândemi işleri neye ne kadar müsaade eder bilemiyorum ama, eğer
fırsat olursa, okurken, uygun sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini yakından
tâkip etmek, mümkünse bazı işlerin ucundan tutmak çok faydalı olur.
“İktisat” eğitimi gören üniversite dördüncü
sınıf öğrencisine, okuduğu şehirdeki MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları
Derneği) Şubesi’ne gidip gitmediğini sormuştum.
Hiç
gitmemiş!
Ekonomiyle
ilgili bir başka sivil toplum örgütüne de uğramamış!
Hocaları
dışındaki iktisatçılarla tanışma ihtiyacını hiç hissetmemiş.
Hiçbir
yerde çalışmamış.
Vizelere,
finallere girerek, “iktisatçı”
olacakmış!
“Dilerim yüksek lisans, doktora
yapıp o yoldan ilerlersin.” dedim…
“Yoksa, piyasada işin zor!”
*
Yabancı
dil meselesi elbette önemli.
Kim
ne derse desin, “dil bilen” büyük
avantaj elde ediyor.
Üniversitede
geçecek dört, beş, altı yıl çok uzun süre.
Her
gün on dakika çalışan, bu işi büyük ölçüde çözer.
Her
gün ama, hemen hiç aksatmadan.
*
Üniversiteli
olacaklar için bir önemli tavsiye daha:
Liselilikten
üniversiteli olmaya geçiş senesi çok tehlikeli bir sene.
İlk
yıldaki savrukluk, dağınıklık bütün yılları etkiliyor.
İlk
yıl arkadaşlıkları çok çabuk kuruluyor, samimiyet hızla ilerliyor.
Çoğu,
ikinci ve sonraki sınıflara kalmıyor bu arkadaşlıkların ve büyük bir bölümü de “derslere” zarar veriyor.
Üniversite
ortamında “sosyalleşmek” için acele
etmemek gerek!
İlk
yıl ders işini sıkı tutarsan, sonraki yıllarda rahat edersin.
İlk
yıl dağıtırsan, zor toparlarsın.
*
Kaliteli
üniversitelerin “iki yıllık” bölümlerini
yabana atmak yanlış olur.
“Meslek Yüksek Okulu”
talebeleri, bölümlerini piyasada işlerine yarayacak temel bilgi ve becerileri
edinmiş olarak bitirirlerse kolayca iş bulabiliyorlar.
Piyasada,
iyi bir teknisyen ya da tekniker, ortalama mühendisten çok daha kıymetli.
Bakmayın
siz, birilerinin “iki yıllıklara” burun kıvırdıklarına.
*
Unutmadan
şunu da yazayım:
Bir
süre sonra, çoğu öğrenci için “kalacak
yer” arayışı da başlar.
Düzgün
arkadaşlar bulunabilirse ve dağıtma/ dağılma eğilimi fazla değilse, en iyisi “ev”de kalmak.
Biz
Adapazarı’nda evde kalmıştık, beş arkadaş.
Maksimum
huzur ve idareli, paylaşımcı olunabilirse minimum masraf.
Bir
de okurken çalışırsan, süper!
Yurtlar
da iyi, bazıları çok iyi ama, “ev”
bambaşka.
Tabii,
dağıtma durumları olmazsa!..
*
Son
olarak, tercihlerinizi belirlerken sadece aklınızı ya da sadece kalbinizi
kullanmayın.
İkisi
birlikte hareket etsin.
Başkalarının
bilgilerine başvurun ama karar sizin olsun.
Kimse
sizi sizden iyi tanıyamaz.
Ha bir de…
Esas
tavsiye sona kaldı:
Bol
bol dua edin.
“Rabbim, kalbime ve aklıma hayırlısını düşür!” diye.