Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2967.04
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Ocak 2023

Üniversite öğrenciliği üzerine hasbihal

Rahmetli Prof. Dr. Ali Kurt hocamız ile Eyyüb Azlal hocamızın yürüttüğü on-line Safahat Okumaları grubunda tanışmıştık. Ben kendimi takdim ederken Erzurum Ziraat Fakültesi mezunuyum deyince hoca “benim babam da orada hocaydı” demiş ben de soyadından dolayı hemen “Siz Prof. Dr. Ahmet Kurt hocanın oğlu musunuz?” diye sormuştum. Cevap “evet” olmuştu. Hoca daha sonra bana “Babam nasıl bir hocaydı? Mesela sınavlarda sizi hayal kırıklığına uğratmış mıydı, notu nasıldı?” gibi sorular sordu. Tabi mezun olalı otuz küsur yıl geçmiş. Hafızamda kaldığı kadarıyla “Hocam Ahmet Hoca çok ciddi ve işini iyi bilen bir hocaydı. Ben onun dersinden özellikle sınavlarda ne ters köşe olduğumuzu ne de beklediğimizin altında bir not aldığımızı hatırlamıyorum. Hatta hocamız hakkında olumsuz hiçbir söz işitmedim. Altmışlı bir not ile dersini geçtiğimi, sınavlarda da Süt Teknolojisi açısından en elzem konuların sorulduğunu hatırlıyorum. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.” diye cevap verdim. Ali Hoca bu cevabım üzerine bana bu anlattıklarını bir sayfa halinde yazıp gönderirsen babam hakkında yazdığım kitaba koyacağım demişti. Nitekim yazıyı gönderdim ve kitapta bu yazı yer aldı.

Söz Erzurum’daki üniversite yıllarından açılmışken buradan devam etmek istiyorum. İlk olarak mezun olana kadar benimle bir ağabey gibi ilgilenen Prof. Dr. Kemalettin Kara hocamı şükranla yâd etmek istiyorum.

Bir meslek edinmişsek bizi yetiştiren hocalarımızın sayesinde olmuştur. Bunlardan Abdüsselam Ergene, Ayhan Aksoy, Saip Tellioğlu, Sıtkı Aras, Macit Özhan, Ziya Yurttaş, Turgut Hatunoğlu ve Ahmet Kurt’a rahmet diliyorum. Bölümün en renkli hocası şüphesiz Prof. Dr. Hakkı Emsen idi. Onun gibi mükemmel şekilde ders anlatan bir hoca görmedim.

Turgut Hatunoğlu, Hüsnü Yusuf Gökalp, Fatin Sezgin, Ziya Yurttaş ve Hayri Dayıoğlu hocalarımızın da ders performansı çok yüksekti. Bu hocalarımız sınavlarda sorulması gereken en önemli hususları soran, ne yazdıysanız onu veren adil, ciddi ve donanımlı bilim insanlarıydı. O zamanlar asistan olan Bahri Karaçay, Muhlis Macit, Recep Aydın, Hüdaverdi Bircan, Ali Koç, Mustafa Tan gibi hocalarımız bizler için birer ağabey konumundaydı.

Bunun yanında maalesef ismini dahi anmak istemediğim bir kaç olumsuz örnek de yok değildi. Fakültedeki ilk dersimize girip “Buraya mühendis olmaya mı geldiniz? Çok beklersiniz. Zaten çoğunuz yarın okuldan atılıp gidersiniz. Zaten size de kimse iş vermez.” diye derse başlayan, ilerleyen süreçte farklı bir disipline ait girdiği derste “Formülleri ezberlemeyin, bu ders başka bir mühendislik dalına ait. Problem sormayacağım” dediği halde sınavda 50 problem sorup herkesi döken ve atılma durumunda olan öğrencilere “Şimdi size bir de belge mi vereceğiz? Sürekli problem çıkarıyorsunuz.” diye dalga geçen…

Sınavda yarım sayfa veri verip problemin çözümünü istediği halde sorunun cevabı olarak “bu verilerle bu soru çözülemez” diye cevap verilmesini bekleyen, sonra da kantine gelip “nasıl da ters köşe yaptım, sizi nasıl döktüm” diye kahkahalarla gülen…

Anlatmadığı şeyleri, çözmediği problemleri sorup kendini zor hoca olarak ilan eden de yok değildi.

Şu an üniversitelerin sınav zamanı. Etrafımızda bir hayli okuyan öğrenci var. Maalesef bu günlerde onların buna benzer serzenişlerini görünce demek ki 37 senedir çok iyi hocaların yanında böyle arıza tipler hâlâ var diye üzülüyorum.

Üniversiteyi bir bilim yuvasından filim atölyesine çeviren bu tiplere söyleyecek söz bulamıyorum. Final sınavını bütünleme sınavından bir gün öncesine kadar açıklamayanlar, sınava girenlerin %90’nını döktüğü halde kimseye hesap veremeyenler, anlatmadığı yerden soru soranlar, sadece bir puanla öğrenciyi dersten bırakanlar, öğrencinin beklediğinin çeyreğini vermeyi kahramanlık zannedenler, benden geçmek kolay değildir diye hava atanlar, “Ölçme ve değerlendirme” metotlarını “dökme ve diğerleştirme” zannedenler hâlâ varmış. Hatta sınava giren öğrencilere “Bu sınavdan geçeceğinizi mi sanıyorsunuz, avcunuzu yalarsınız!” diye dalga geçen ve adı asistan olan artistler de...

Kıymetli rektörler, dekanlar, bölüm ve kürsü başkanları! Lütfen birazcık bu şikâyetlerle de ilgilenin ve önünüze geldiğinde üstünü kapatmayın. Başarının da başarısızlığın da bir ölçüsü olmalıdır. Öğrencileri bu tiplerin olmayan vicdanlarına mahkûm etmeyin. Bunların tespiti için bir sistemin kurulması ve işletilmesi şarttır. Bunu hayata geçirmek için illa da bir şikâyet beklenmediği gibi şikâyetler de ört bas edilmemelidir. Astığı astık, kestiği kestik tavırlarla bilim üretilmez. Azcık gayret etseniz sayıları çok az olan ancak bilimin yüz karası bu hasta ve şımarık tipleri tespit etmeniz mümkündür.

İşini layıkıyla yapan, adil, başarılı, insaflı bilim adamlarımıza teşekkür ediyoruz. Ancak iyiyle kötünün de bir ayrımı olmalıdır.

Şu ekonomik krizde okumanın da okutmanın da ne kadar zor olduğunu bilmeniz gerekir. Hocanın kaprisi yüzünden yurtlarda tatilini geçirmek zorunda kalan, evine gidemeyen, gitse de gidip gelmek zorunda kalan, böyle basit gerekçelerle okulunu uzatan çocuklara ve onların ebeveynlerine acıyın artık. Okulla ilgisi olmayan, derse girmeyen, sınavda boş kâğıt veren öğrencileri elbette kast etmiyoruz. Birazcık insaf lütfen!