Üniversite ile Yukarı Doğru Hareketliliğin sonu mu?
Üniversite altı eğitim için bu sorunun cevabını bu köşede kısa bir süre önce (bk. 22 Ağustos 2019) “Eğitimle ile Yukarı Doğru Hareketliliğin sonu mu?” başlıklı bir yazımda değerlendirmiştim. Aslında yazımda genelde “eğitimle ve sosyal hareketlik” arasındaki ilişkiye değindikten sonra konuyu üniversite eğitimi açısından irdeleyecektim. Biraz uzun olduğu için üniversite eğitimi ile ilgili değerlendirmelerime bu yazıda yer vereceğim.
Asıl anlatacaklarımın daha iyi anlaşılması için öncelikle ülkemizdeki öğrenci sayıları ile ilgili bazı verileri paylaşacağım:
Artan öğrenci sayıları
2018-2019 eğitim-öğretim yılı verilerine göre; Türkiye’de 207 tane yükseköğretim kurumu (Devlet ve vakıf üniversiteleri ve MYO) var olup bu kurumlarda 7.6 milyon kadar öğrenci önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim-öğretimi gördü. Aynı dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı resmi ve özel okullarda 17.7 milyon öğrenci eğitim almıştır. 2019-2020 eğitim-öğretim yılında bu sayıların artacağından hiç şüpheniz olmasın.
Bu öğrenciler(i) hayatta(n) ne beklemektedir?
Amaç nedir?
Bu öğrencilerin eğitimin farklı kademelerini bitirdiğinde beklenilen nedir?
Elbette alt kademelerde iyi bir insan/yurttaş olma öğretilmeye çalışılıyordur. Lise ve üniversitelerde ise meslek eğitimi ağırlıklıdır. Buraları bitirenler toplum/devlet hayatında belli görevleri yerine getirirler. Bu şekilde bireyler eğitim yolu ile iş sahibi olma yanında toplum içerisinde statü sahibi olurlar. Böylelikle ailelerinin bulunduğu tabaka/sınıftan daha üste yükselme fırsatını yakalarlar.
Hareketin yönü
Toplumsal hareketlilikte bireyin konumunu (toplumsal tabaka) değiştirecek iki ihtimal vardır: yukarı veya aşağı doğru hareketlilik. Ayrıca hareketliliğin iki formu vardır: Nesil ve nesiller arası. Ekonomik sosyal ve siyasi açıdan gelişmiş sayılan bir toplumda tüm bireylerin bir evvelki nesle göre yukarı hareketlilik yapmaları beklenir. Aşağı doğru hareketliliğin yüksek olması ise; o toplumda ekonomik gelişmenin eksik olduğu; yeni fırsatlar yaratılmadığı; fırsatların açık ve herkes tarafından ulaşılabilir olmadığı; üniversite mezunları arasında işsizliğin yaygın olması gibi demografik yapıl ile toplumsal konumlar arasındaki uyumsuzluk; liyakat sisteminin (meristokrasi) işlemediğinin göstergesi kabul edilir (Kalaycıoğlu S., Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik; S. 151).
Sosyolog John Macionis (2015) “ABD’de üniversite derecesine sahip olmak artık yukarı doğru hareketliliği garantilememektedir. Seçkin üniversite ve lisansüstü eğitim dışındaki üniversite eğitimli genç insanların ücretlerinin azaldığını göstermektedir. Üniversite eğitimli çalışanları diğer ülkelerin özellikle dünyanın nitelikli iş gücünün eşi benzeri görülmemiş rekabeti ile karşı karşıyadır ”(Sosyoloji s. 285) demektedir.
ABD’de böyle ise ya bizde!
İşlev bozukluğu!
Yine yazar, Robert K. Merton’a atfen her sosyal yapının muhtemel birçok işlevi olduğunu ve bazılarının diğerlerinden daha belirgin olduğuna dikkat çekerek “açık ve gizli” işlevler ayrımını yapmıştır (Sosyolog John Macionis 2015 S. 14). ABD’de yükseköğretim sisteminin açık işlevi, genç insanların mezun olduktan sonra çalışacakları işlerde kullanmak üzere bilgi ve beceri ile donatmaktır. Yükseköğretimin gizli bir işlevi ise milyonlarca genç insanı iş piyasasından uzak tutarak işsizliğin belli seviyede tutulmasıdır. Merton sosyal işlev bozukluğuna da (SİB) dikkat çekmiştir. SİB toplumun işlemesini aksatan herhangi bir toplumsal davranış kalıbı anlamındadır.
Gelişmiş ülkelerde bazılarının eğitim alması kendileri ve bir başka kesim için iyi olabilir ama ekonomiyi, sosyal uyumu vs bozuyorsa!
Bizde nasıl mı?
Siz ne görüyorsunuz?
Bir sonraki yazıda bunu irdeleyelim.