UNESCO 2021 yılı
UNESCO, vefatının 750. yıl dönümü münasebetiyle 2021 yılını Hacı Bektaş Veli yılı ilan etti. Yine Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümü ve Ahi Evran’ın doğumunun 850. yıl dönümü de UNESCO’nun bu yılki anma ve kutlama yıl dönümleri programlarına alındı. Böylelikle Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran 2021 yılında dünya genelinde UNESCO ile bağlantılı olarak çeşitli anma programlarıyla anılacak.
Bu üç büyük veli, üç ayrı
yılda UNESCO’nun anma programına alsaydı biz araştırmacılar, hatta
edebiyatseverler için daha iyi olurdu. Bunu söylerken Türkiye UNESCO
temsilciliğinin bu başarısını da takdir ettiğimizi belirtmek isteriz.
Hacı Bektaş-ı Veli ve
diğer iki büyük Anadolu ereni-velisi-şairi
Yunus Emre ve Ahi Evran yılı haberini ilk olarak UNESCO’dan duymadık. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’nin festival adı altında Hacı Bektaş-ı Veli’yi anacağını
duyurması üzerine duyduk... İstanbul Yeni Kapı etkinlik alanında “Yeni Türkü,
Moğollar, Şevval Sam, Musa Eroğlu, Arif Sağ, Kardeş Türküler”in vereceği
konserlerle Hacı Bektaş-ı Veli anılacaktı. Ama Ülkemizdeki yangınlar ve doğal
afetler nedeniyle bu konserler iptal edildi. Bu nedenle Hacı Bektaş-ı Veli anılmamış
oldu. İBB, Yunus Emre’yi ve Ahi Evran’ı anacaklar mıydı, bilmiyorum.
İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nden
daha fazla çalışan Esenler ilçe Belediyesi ise UNSECO’nun 2021 yılı etkinliği
kapsamında çeşitli yazarları, araştırmacıları, kültür sanat adamlarını arayıp, onları dinledikten sonra yapacağı bir
çalıştayla faaliyetlerine “vira bismillah” diyeceğini öğrendim. Esenler
Belediyesi, yapacağı etkinlikler öncesi şöyle bir çalıştay kararı almış. Daha
doğrusu kültür adamlarına şu soruyu sormuş.
Türk ve İslâm dünyası
için büyük önem atfeden Hacı Bektaş-ı Veli sizce nasıl anılmalı ve anlatılmalı?
Türk tasavvuf tarihinin en önemli mutasavvıflarından biri olan Hacı Bektaş-ı
Veli’yi “Festival” başlığı anmak, yad etmek doğru mudur? Her ideolojik bakış,
Hacı Bektaş-ı Veli'yi farklı bir yönünden ele alıyor. Onu nasıl görmeli ve
anlamalıyız?
Esenler Belediyesi’nin
Hacı Bektaş-ı Veli Hakkında yapacağı faaliyeti, sorduğu sorudan da anlaşılacağı
üzere toplumun bütün kesimlerinde bir Hacı Bektaş sevgisi uyandırmaktır.
Aslında bu yazıda
müstakil bir Hacı Bektaş-ı Veli yazısı
yazmak niyetindeydik. Söz ve kalem başka mecralara çekildi. Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Belediyesi de her yıl mutad olarak hünkarın adıyla anılan ilçede
anma programları yapmaktadır. Burada yapılan etkinlik ise Hacı Bektaş-ı
Veli’nin tarihsel kimliğinden kopuktur. Kendisinden sonra müridlerince
olşturulan Bektaşi tarikatına onaltıncı asırda Hurifilik katılmış ve hünkarın
düşüncelerinden, öğretilerinden uzaklaşmıştır. Bu yetmezmiş gibi ölümünden
sonraki yıllarda, 15. asırda onun menkıbelerini anlatan “Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi” yazılmıştır.
Hacı Bektaş Veli, burada anlatılan
söylencelerle, tarihsel gerçekliklerden kopuk olarak yaşatılmış ve Hz. Ali’nin soyundan yedinci İmam Musa Kazım
nesline bağlanmıştır.
Bugün biraz da siyasi
mahfillerce tarihsel kimliklerinden uzaklaştırılan Alevi ve Bektaşi hatta
Melami kaynaklar, Hacı Bektaş-ı Veli’yi kendine çekmekte öte yandan Mevlevi, Ahi,
Nakşi cephe de Mevlana’yı, Yunus
Emre’yi, Ahi Evran’ı kendine yakın bir çizgiye çekmektedir. Bu cepheler,
kendilerine taraftar çekedursunlar Ne
Mevlana Mevlevi idi ne de Hacı Bektaş
bir Bektaşi idi.
Kanaatim Hacı Bektaş-ı
Veliye bu nazariyeden bakmak lazımdır.
Şimdi ana meselemize
dönelim. UNESCO nezdinde kıymet verilen bu üç büyük şahsiyeti nasıl anmamız
gerekir. Önce bu soruya cevap verelim. UNESCO,
1991 yılını Yunus Emre yılı ilan
etmişti. O zamanlar ortaokul öğrencisi idik. Okulumuza Yunus Emre konferansı
için gelen bir yazarı dinlemiştik. Daha sonra liseye geldiğimizde edebiyat
kitaplarında Yunus Emre’yi görünce bu büyük şaire aşinalığım biraz daha
artmıştı. O yıllardaki arşivle bakıldığında Yunus Emre Sevgi Yılı ile ilgili
sadece Yunus Emre’nin şiirlerinden ilahi formunda olan şiirler bestelenerek bir
konser verilmişti. O da Yunus’u anmadan
öte Yunus’u anlamayı amaçlayan bir konserdi.
Şimdi demem odur ki bu
ülkede Yunus Emre denildi mi anma programları belli bir mecrada ilerliyor Ama
Hacı Bektaş-ı Veli denildi mi onu tarihsel kimliğinden uzaklaştırmadan anmak ve
anlamak lazımdır.
Aşağıdaki hatıra, Yunus
Emre ile Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahından çıktığının delilidir.
“Tapduk Emre'nin,
dergâhında ilahi söyleyen derviş bir Yunus'u varmış.Tapduk Emre ona "Guyende"
Yunus derdi.
Bir gün Tapduk Emre'ye
şevk gelmiş.Vecd halindeyken Guyende Yunus'a demiş, “bugün şevkimiz vardır.
Haydi bize ilahi söyle...”.
Takdir-i ilahi olsa gerek
Guyende Yunus'un dili tutulmuş.Tapduk Emre bir kaç defa "Haydi söyle"
dese de ses çıkmamış.
Tapduk Emre, bu sefer
tekkenin oduncusu Yunus'a demiş "haydi senin kilidin açıldı,Hacı Bektaş'ın
emri yerine geldi. Durma söyle".
O gün bugündür Oduncu
Yunus,Yunus olmuş, üstadı Tapduk Emre'nin kendi ismini vermesiyle de Yunus Emre
olmuş. O günden beri duyulmamış nefesler ve ilahiler söylemiş....Yunus önce
Hacı Bektaş’ın yanına gitmişti. Ama himmet yerine buğday isteyince Hacı Bektaş
onu yeni tekke (sufi okulu) kuran öğrencisi Tapduk Emre’nin yanına göndermişti.
Yani Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre’nin
hocasının hocasıdır.