Ümmetin tek çaresi birlik
2015 yılında Ankara Keçiören’de
görev yaptığım zaman yaşadığım bir anıyla başlayayım. Cuma namazından sonra
genç bir cemaatim, heyecanlı ve üzüntülü bir şekilde yanıma yaklaştı. Tanışma
ve teşekkür faslında sonra sordu: “Hocam! Duydum ki, Suriye’deki Müslümanlar 63
parçaya bölünmüş doğru mu?” Öyle ya; Müslümanlar, kıyasıya bir savaş devam
ediyorken, birleşmeseler, ne zaman birleşecekler? Anladım ki, iyi niyetli ama
bu konularda acemi bir genç.
Onu çay içmeye davet ettim ki,
konuyu biraz açarak konuşalım. Biraz dertleşme ve kaynaşmadan sonra, bu defa
ben ona birkaç soru sordum: “Peki Ankara’daki Müslümanlar kaç parça? Biraz daha
geniş bakacak olursak, İstanbul, Diyarbakır, Gaziantep ve Türkiye’deki
Müslümanlar kaç parça? Daha geniş düşünelim. Mısır, Irak, Pakistan, Filistin,
Afganistan vs. İslam diyarındaki Müslümanlar kaç parça? 63 mü, 630 mu, 6300
mü?!!!
Aslında en kısa yoldan söyleyecek
olursak, İslam alemi bugün kaç parça? Düşman bir asırdan fazladır. Ümmeti 55-60
parçaya bölmüş. Bu parçaların da neredeyse üçte birinde fiili olarak savaş hali
yaşanıyor. Bu parçaların bir kısmı da şimdiden kendi içinde parça parça edilmiş
durumdadır. Her zaman söylediğimiz gibi: “Ümmetin bu perişan halinin sebebi, ne
düşmanın gücü, ne de bizim zayıflığımız sebebiyledir. Asıl sebep, bizim
paramparça olmamız sebebiyle, gücümüzün dağılmasındandır.
Şu ayetleri tefekkür edelim. “İşte
bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar
sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah
sakınasınız diye emretti.” (Enam 6/153) “Kâfirler de birbirlerinin
yardımcılarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir
fitne (İslâm zafiyeti) ve büyük bir fesat (küfür hâkimiyeti, zulüm ve
adaletsizlik) olur.” (Enfal 8/73)
Şu anda Filistin’de büyük bir
dram yaşanıyor. Ne ki, bu dram neredeyse bir asırdır; bazen düşük, bazen yüksek
yoğunluklu devam ediyor. Suriye, yemen, Irak, Afganistan, Keşmir vb. yerler de
farklı değil. Biz kedimizi bildik bileli, hep anneler feryat ediyor, kadınlar
dul, çocuklar yetim kalmaya devam ediyor. Her yanda savaş, kan, gözyaşı, işgal,
katliam, sömürü ve talan…
Peki sebep ne? Bizim
bölünmüşlüğümüz. Parça parça olup zaafa düşmemiz ve gücümüzün dağılması… Çare
ne? Kardeşlik ruhu ve ümmet şuuruyla bir ve beraber olmamız. İş birliği ve güç
birliği içinde hareket etmemiz. Yani dert belli, derman belli, hastalık belli,
tedavi belli. Sorun belli, çözüm belli.
Aklıselim hangi Müslümana sorarsanız, tek çıkar yolun bu olduğunu kabul edecektir.
Şu halde yumuşak koltuklarımızdan
ahkam kesmeyi bırakalım. Körfez emirlerinin ihanetlerini sayıp dökmek çare
değil. İçimizdeki kimi FETÖ’vari ihanet şebekelerinin ihanetlerini sayıp dökmek
de sonuç vermez. Peki bunlar vb. tüm karanlık odaklarının bu gidişatta payları,
suç ve veballeri yok mu? Elbette var ve onların hepsi de hesaplarını Allah'a
(cc) verecekler.
Ancak biz elimizi vicdanımıza
koyalım ve kendi nefislerimize soralım. Bizim grup, cemaat, cemiyet, tarikat,
vakıf, dernek vs. kurum ve kuruluşlar olarak, bu konuda ne denli vebalimiz var.
Biz bu kuruluşlar olarak, ümmetin birlik beraberliğine mi katkıda bulunuyoruz?
Yoksa biraz daha ufalanıp dağılmasına mı sebep oluyoruz. Hiçbirimiz: “Ne
alakası var” veya “biz her birimiz aynı ağacın farklı dallarıyız” vb.
bahanelerle sorumluluktan kurtulamayız.
Her branştan yüzlerce tarikat,
yüzlerce cemaat, binlerce vakıf, dernek, cemiyet… İşte tüm bu ayrılık
gayrılıklar, damla damla göl olup ümmetin paramparça oluşunu beraberinde
getiriyor. Şöyle veya böyle tüm bölünmeler, birikerek, büyük bir güç kaybına,
zayıflayıp üç buçuk Siyonist’in oyuncağı haline gelmemize sebep oluyor. İşte
halen Filistin diyarında yaşanmakta olan işgal ve mezalimin bizimle ilgili en
önemli yönü burasıdır.
Şu halde Ümmeti zaafa uğratan
ayrılık gayrılığın her türlüsü, büyük bir haramdır. Ümmetin birlik beraberliği
için çalışmak, her Müslümanın vecibesidir. Bu konuda en büyük vebal, yukarıda
saydığımız her yapının; lider, abi, hoca, şeyh vb. her sorumlusu, bu vebalin en
çok bölümünü boyunlarında taşımaktadırlar. Bu liderlerin; “Hele Müslümanlar bir
araya gelsin, ben zaten hazırım” vb. bahaneleri, onları bu vebalden
kurtarmayacaktır.
Sadece Filistin’de yaşananlar
değil, ümmetin tüm sorunlarının asıl sebebi bölünmüşlüğümüzdür. Çare de
bellidir. Bizim kendi mahallemizden başlayarak, birlik ve beraberliğe yönelik
adımlar atmamız. “Tek benimle veya benim grubumla ne olacak ki” ifadeleri de geçerli
mazeret değildir. Tek çare, ümmet ruhu ve kardeşlik şuuruyla bir beraber
olmaktır. Ben bunu bilir, bunu söylerim.