Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2963.87
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Ekim 2015

Ümmetin şiddet ile imtihanı ve medeniyet kırılması

Dr.u2008Yunus Çolakoğlu

"Sırplar öğretmenimiz değildir." (Aliya İzzetbegoviç)

-TARİHİMİZDE ŞİDDET DE VAR

On dört asırlık tarihimizde büyük toplumsal ve siyasal dönüm noktaları yaşayan İslam dünyası şu anki haliyle büyük bir şiddet metaforunun içerisinde gerek dışarıdan gelen saldırılar, gerekse kendi içinden kendisine yönelen bir şiddet sarmalına hapsolmuştur. Tarihimizin ilk kırılma noktalarından biri olan ve hilafetin saltanata dönüşmesiyle sonuçlanan Emevi hanedanlığının kurulması ve sonrasındaki Emevi -Abbasi çekişmesi, Anadolu ve Mezopotamya'daki beylik savaşları, Osmanlı-Safevi çekişmesi ile süren şiddet sarmalı, İslam dünyasının bir çok bölgesinde belirli aralıklarla devam etmiş ve yürütülen taht kavgaları , mezhep ve iktidar savaşlarında milyonlarca Müslüman, yine kendileri gibi Müslüman olan dinin müntesiplerince katledilmiştir. Şunu samimi olarak itiraf edelim ki, sorunların ve ihtilafların çözümünde şiddete ve silaha başvurma bizim tarihimizde vardır ve bu tarihle yüzleşmeyi ve muhasebeyi sağlıklı bir şekilde yapmadan bugünü anlamak zordur. Yine de ayrıntılı analizler ve tahliller yapmayı tarihçilere bırakarak el'an yaşadığımız bu sıkıntıları ele aldığımızda ve şiddetin temeline inmeye çalıştığımızda birtakım net gerçeklerle karşılaşmaktayız. Bugün İslam dünyasının bir çok bölgesindeki iç savaş ve çatışmaların temelinde bir güç ve iktidar kavgasının olduğunu görmek şaşırtıcı değildir. Bugün İslam'ın temel kavramları olan iman, şirk, tuğyan, küfür, cihat, şehit, şehadet kavramları kirli bir algıya kurban edilmeye çalışılıyor. Tüm bunlar yapılırken görsel medyanın devasa imkanlarından faydalanılarak İslam dünyası ve Müslümanlar aşağılanarak, hakir görülerek, tüm karşı okumalar, mutedil İslami yapılanmalar ve hareketler, batıya esaslı itirazları yapanlar, batı medeniyetinin içinde debelendiği ahlaki ve insani sefaleti eleştirenler terör ve şiddet hareketlerini desteklemekle itham edilip terör yapılanmaları üzerinden mahkum edilmeye çalışıldı.

-İŞİD, BOKO-HARAM, EL KAİDE BİR MEDENİYET KURABİLİR Mİ?

İslam kültürü ve medeniyetinin en önemli şehirleri olan Şam, Halep ve Bağdat, Musul bugün taş üstünde taş bırakılmayacak şekilde bir yıkıma mahkum halde. Bir dönem için insanlığı ihya eden ilmin , hikmetin, bilginin, irfanın insanlığı dalga dalga aydınlattığı bu şehirler her gece top mermileri ve napalm bombaları ile aydınlanmakta. Bu topraklar bugün insan aklının, hafızasının , vicdanının kabul etmeyeceği işkence yöntemlerine tanıklık etmekte. İslamın, insanı, aileyi toplumu, devleti ve hülasa hayatı imar eden ve medeniyet inşa eden mutedil, itidallı, makul, mamur anlayışından ve vasat ümmet gayesinden uzaklaşılınca, 14 asırlık medeniyet pratiği dışlandığında zorlama yorumlar ve içtihatlar üzerinden, usul den yoksun, dar, konjüktürel, tepkisel bir İslam okuması yapılınca, İslamın temel kavramları kirletildi, aşındırıldı, yozlaştırıldı. Bazı bölgelerde kaynağını örf ve geleneklerden alan uygulamalarla Müslümanlar için hayat bir kabusa dönüştürüldü. Sözgelimi, İslamın ilk emri 'oku' olmasına rağmen ilim öğrenmek BOKO-HARAM ve El KAİDE tipi yapılar tarafından insanlığın yarısı olan kadınlara ve kız çocuklarına haram kılındı ve bunu engellemek için insanlık dışı şiddet ve terör eylemleri sahnelendi. 10-12 yaşındaki kız çocukları vahşice köleleştirildi. Bu farklı İslam okuması ve yorumu İslamın ve Müslümanların yüzlerce yıllık üreten, inşa eden insana, hayvana, eşyaya, canlıya, hayata rahmet olma çabasını kirleterek bunun yerine ikame edilmeye çalışıldı. İslam dünyasının bir çok bölgesinde zorlama yorumlar esas olarak kabul edilip kesin naslara rağmen hakikat yok sayıldı. İnançtaki bu kırılma, amelde müthiş bir tahribata dönüşerek yüzlerce ve hatta binlerce yıllık tarihimizi, kültürü, mimariyi, sanatı, bilimi ve şehirlerimizi takrip etmeye başladı. Bin yıllık camiler ve kiliseler yerle bir edildi. Suriye'de binlerce yıllık Almira antik kentini yok eden ve 82 yaşındaki arkeoloğu katleden bu zihniyet bu topraklarda bir medeniyet kurabilir mi? Müslüman olmuş insani yardım gönüllüsünü dahi katleden bir zihniyet insana, canlıya, eşyaya ve hayata karşı işlediği cinayetlerle insanlığa ne verebilir?

20. yüzyılın başında İslam coğrafyasına bir kabus gibi çöken fiili işgal ve sömürü dahi mezkur yapıların İslama ve Müslümanlara verdiği zararı çoğu zaman verememiştir. Bölgemizdeki çatışmalardan kaçarak Darül islam olarak bilinen tarihi İslam coğrafyalarından çıkıp, Darül küffara sığınmaya çalışan, yollarda kırılan, Akdeniz'in derin sularına gömülen, cesetleri kıyıya vuran bedenler tüm insanlığın ortak suçu olmakla birlikte en fazla da İslam dünyasının ortak utancı ve alnımızdaki kara lekedir. Avrupa ülkelerinden vize ve oturum izni almak için, din dahi değiştiren milyonlarca Müslümana reva görülen bu engizisyon da İslam dünyasındaki bu yapıların dolaylı etkisi yok mudur?

-MEDENİYET ÜRETEN BİR ANLAYIŞ

Avrupa medeniyetinin oluşmasına kaynaklık eden bir çok bilimin (Tıp, Mühendislik, Mimari, Felsefe, Sosyoloji) İslam'ın temel değerlerinin ve hayat anlayışının süzgecinden tevhid, iman, hikmet, ilim, irfan, ahlak, adalet, feraset, merhamet ve tefekkür süzgecinden geçirilerek yorumlandığı ve belirli dönemlerde bir insanlık adasına, Darusselama dönüşen şehirlerimizde bugün en merhametsiz savaşlar ve katliamlar yapılmaktadır. Oysa ki İbni Sina'nın, insanoğlunun bedeni ve ruhi hastalıklarına deva olsun diye yazdığı Fi Kanuni Tıp, beşyüz yıl tüm Avrupa'da temel kaynak olarak okutuldu ve modern tıp uygulamalarına temel teşkil etti. Büyük bir iddia ile söyleyebilirim ki bugünkü hekimlerimizin büyük çoğunluğu kadavra görmeden mezun oluyor ve anatomi bilgileri İbni Sina'nın onda biri kadar dahi değil. Onun insan mizacı ve ruh durumuna dair geliştirdiği felsefi tezler hala güncelliğini korumaktadır. Bu tezlere karşı imam Gazali'nin "Filozofların Tutarsızlığı" isimli eseri de, bir o kadar ilmi ve irfani derinlikler barındırıyordu. Bugün yaptığımız bir çok ameliyat ve müdahale Endülüslü Cerrah Zahravi tarafından ustalıkla yapılıyordu. Kullandığımız cerrahi aletlerin çoğu bizzat kendisi tarafından tasarlandı ve kullanıldı. İbni Heysem Optik ilminin tartışmasız kurucusu ve çığır açan bir hekim olarak kabul edilir. Farabi , El-Razi, Biruni gibi hikmetli hekimler modern tıbbi uygulamalara kaynaklık eden eserler ve çalışmalarla tarihe geçtiler. İbni Rüşd, Kindi ve ibni Haldun sosyolojinin temel yasalarını ikame ettiler. Modern tarım uygulamaları ve Peyzaj mimarlığının temelleri Endülüs'de atıldı. Ömer Hayyam ve Harezmi'nin ve Nasreddini Tusi'nin ulaştığı Astronomik verilere 20. yüzyılda modern teleskoplarla ulaşılabildi. Bediüzzaman El Cezeri dahi bir mühendisti . Cabir bin Hayan modern kimyanın kurucusu olarak bilinir. Selçuklu ve Osmanlı ile devam eden insanlığın medeniyet nöbeti, inkıtaya uğrayınca ümmet için felaketler asrı başladı.

Yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz ve yaptıkları çalışmalarla yeni bir medeniyetin kurulmasına öncülük eden yüzlerce bilim adamı, cağının çığır açan kandilleri idiler. İslam dünyası yaklaşık 700 yıl insanlığı aydınlattı ve Avrupa Rönesansına kaynaklık etti. İslam dünyasındaki bu aydınlık çağa mukabil Avrupa ve uzak Asya'da tam bir karanlık ve cehalet hüküm sürüyordu. Dünyanın dörtte birini istila eden Cengiz Han ile torunları ve tüm Moğollardan insanlık kültür ve medeniyetine tek bir katkı gösteremezsiniz.

-YENİDEN İNŞA İÇİN İNANÇ, BİLGİ, HİKMET VE İKNA ŞART

Sağlam ve köklü bir bilgi, güçlü bir inanç ve samimi bir amel olmadan yeni bir medeniyet inşası ve ihyası mümkün değildir. "İlim, Çin'de de olsa arayınız" diyen Peygamber Efendimizdir. Kuran, Peygamber Efendimizden ilminin artırılması için dua etmesini ister. (Taha 114). Allahtan hakkıyla korkanların alimler olduğu bildirilmiştir (Fatır 35/28). Bilgiyle desteklenen iman, müntesibi için tam bir teslimiyet getirir. Peygamber Efendimizin tavsiyesi üzerine Zeyd bin Sabit, İbranice ve Süryaniceyi öğrenmiştir. Tirmizi de Rivayet edilen bir hadiste 'ilim müminin yitik malıdır. Nerede bulursan al' buyrulmaktadır. İlmin insana ve hayata hizmet etmesi esastır. Efendimiz; 'Faydasız ilimden Allaha sığınırım' buyurmuştur. İslam düşüncesinde ilim hikmetin kapısıdır. Hikmetsiz ilim, kuru bilgi yığınıdır. Bilgi ile desteklenmiş hikmet, güzel tezkire ile Allaha çağırmanın nebevi yoludur (Nahl 16-25). Gerçek ve doğru bir bilgi olmadan arif, abit ve akif olmak olmak teklikeli ve zor, irfan üretmek imkansızdır.

9. yüzyıl İslam felsefecisi El- Kindi; 'Hakikate hizmet eden her bilgi araştırılmaya değerdir' der. İslam tarihinde 9. yüzyılda başlayan, ümmeti ve insanlığı yedi yüzyıl aydınlatan, İslamın aydınlık çağı bir bilgi dizaynı ve tashihidir. Yoğun bir tercüme faaliyeti ile yeniden ele alınan eserler vahiy, hikmet, irfan ve ilham süzgecinden geçirilip, hakikat için yoğrulmaya başlanmıştır. Bu dönemde Bağdat da Beytul Hikme olarak isimlendirilen ve binlerce kitabın yer aldığı merkezde Aristo, Galen, Platona ait eserler ile Hint ve İran medeniyetinin yazılı eserleri tercüme ediliyordu. Bu tercüme eserlerdeki bir takım mitolojik öğeler atılıp insanlığın yararına olabilecek veriler üzerinde uzun mütaalalar ve çalışmalar yapıldı. Bunun sonucunda özgün bir şehir ve mimari anlayış, özgün bir sanat, bilim ve edebiyat ve nihayetinde medeniyet oluşturuldu.

Bugün İslam dünyasının yaşadığı bu kadar yıkıma ve kaosa rağmen İslam ve Müslümanlar ülkemiz, bölgemiz, ümmet ve insanlık için tek ihya ve inşa edici unsurdur. Yeis ve karamsarlık Kuranda bir peygamberin ağzından (Hz. Yakup) kerih görülmüştür (Yusuf-87). Batı medeniyetinin insanlığın karşılaştığı insani ve ahlaki krizler karşısındaki bencil ve gayri ahlaki tavrı savunduğu tüm değerleri tüketmiştir. 28 Avrupa ülkesinin aldığı mülteci sayısı ülkemize yerleşenlerin onda biri dahi değildir (alınan mülteciler, ucuz işgücü olarak istihdam edilecek meslek sahibi insanlardır) ve verilen maddi destek de sembolik orandadır. Aynı şekilde petrol zengini Suudi Arabistan, BAE, Katar, Bahreyn hiçbir mülteci kabul etmemişlerdir. Batının ürettiği refah, kendi toplumuna bir zenginlik olarak yansısa bile bir felah toplumu oluşturamamış, diğer coğrafyalarda kan, gözyaşı, işgal ve sömürü olarak yansımıştır. Bu yaklaşım tarzı İslam dünyasındaki şizofrenik şiddet hareketleri ile birleşerek medeniyet tüketen bir kırılma dalgası başlatmıştır.

Ku'ran'daki Vasat ümmet tasviri işte tam da burada ele alındığında bazılarının istediği gibi ehilleştirilmiş; iddialarından ,ideallerinden, tasavvurlarından arınmış bir ümmeti tarif etmez. Tüm insanlar ve insanlık için çıkarılmış hayırlı bir ümmet (Ali İmran-110), aktif ve salih bir amelle arzı ve insanlığı imara ve inşaya aday bir insanlık hareketidir. Bu yeni medeniyetin inşasında ferdi ve içtimai ikna şarttır. İkna edilmeyen bir toplumun büyük gayeler uğruna yönlendirilmesi imkansızdır. Bilgi, hikmet ve tecrübe toplumun değişik kesimleri ile kurulacak adil ve samimi bir iletişimle zenginleştirilmeli ve insanlığın yararına tevdi edilmelidir. Değişim talebi tabandan gelen güçlü bir dalga ile arzulanmayınca Sünnetullah vaki olmaz. Bu, ister müsbet anlamda olsun (Rad-11), isterse menfi yönde bir toplumsal irade ile olsun(Enfal-53) durum değişmez. İşte tam bu aşamada nebevi bir gayret ve irşad, sürekli bir tebliğ, kitabi bir irtibat ve mutlak bir samimiyet şarttır.