Ümit Özdağ'ın yaptığı gibi asla değil
Birçok İslam ülkesinin fitne ateşiyle yandığı, yıkıldığı bir halde insanlığın yurdu, destanların kalesi, ümmetin umudu olan ülkemizin önemini ve mesuliyetini çok daha iyi kavrıyoruz. Göz göre göre fitne ateşiyle yanan, iç savaş yaşanan veya parçalanan bir vatanda çocuk, ana, baba olmak ne kadar da kötü bir durum olsa gerek. Hemen yanı başımızdaki Suriye’de vakti zamanında Suriye’nin zengini ve tüccarı iken Türkiye’de çöp toplayıcısı veya fabrika işçisi olmak ne kadar da zor bir durum olsa gerek. Rabbim, devletimize, vatanımıza ve bayrağımıza zeval vermesin. Tabi ki kendi ülkemizde de kötü giden, ters işleyen hal ve durumların düzelmesi için mücadele edeceğiz, daha iyiye gitmesi için eleştirilerimizi yapacağız, tepkimizi ve mücadelemizi meşru ve makul yol ve yöntemlerle ortaya koyacağız. Uyarıcı ve yol gösterici olacağız. Ama yıkıcı değil yapıcı olmak kaydıyla. Eğrilen ağacı kırmak değil, düzeltmeye çalışmak şartıyla.
****
Kim
ne derse desin, ne kadar şerh koyarsa da koysun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
yeryüzünde yaşayan bütün Türklerin, Kürtlerin, Arapların “üzerinde hayaller
kurabileceği, en kötü günlerde korkusuzca sırtını dayayabileceği, kapısını
çalabileceği, aşını ve yurdunu paylaşabileceği, işte benim yegâne vatanım”
diyebileceği tek vatan parçasıdır. Ki Türk, Kürt, Arap ayrımı yapmadan
savaştan ve ölümden kaçan 3,6 milyon mağdur ve mazlum kardeşimize kapımızı
açtık, aşımızı ve yurdumuzu onlarla paylaştık. Çünkü Osmanlı bakiyesiyiz, çünkü
büyük ağabeyiz biz. Gün gelmiş tarihte, Yahudilere de diğer etnik ve dinsel
unsurlara da gönlümüzü ve kapımızı açmışız. Bu vatanı bu değerlerle bugüne kadar ayakta
tutmuş, var edebilmişiz biz. Evet, sorunlar, kavgalar, iki taraflı kanlı hikâyeler,
trajik olaylar, isyan ve başkaldırılar olmuştur tarihimizde amma ecdadımız asla
soykırımcı olmamıştır.
****
Soykırım noktasında bir
sonuca gitmek isteyen varsa Avrupa’nın, Amerika’nın kanlı tarihine baksın. Açık
soykırımlar Batı Dünya’sının eliyle ve uygulamalarıyla hep yaşanmıştır.
Soykırım rüzgârları hep Batı’dan esmiştir ve insanlığı kavurmuştur. Almanya’nın Nazi’si, Fransa’nın Cezayir’i,
Sırpların Bosna’sı hep kanlı. Hele ABD’nin Kızılderilileri, tümden etnik ve
kültürel olarak yok edildiler, resmen soykırıma uğradılar. Bunlardan bahseden,
günümüze taşımak isteyen hiç kimsecikler yok. Herkes sus pus.
****
“Mesuliyetimiz ve gönül dünyamız sınırlarımızla
ve coğrafyamızla sınırlı değil.” Özellikle 15 Temmuz ihanetinden sonra yaşadığımız
olaylar karşısında istiklal ve istikbal mücadelesi verdiğimiz bir dönemde dahi
nice insan topluluğunun, mazlum ve mağdurun umudu halen de biziz. Tam da böyle
bir zamanda bir birimize her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Hepimiz bu
ülkenin tarihe yelken açan gemisinde kadimden gelen birer yolcularıyız. Geçmişimiz,
ülkemiz ve kaderimiz ortak. Milletimiz için, vatanımız için, ümmetimiz için
gözden çıkaracak hiçbir ferdimiz olmamalı. Cepheyi eksiltmek yerine el ele
tutarak, farlılıklarımızı koruyup, saygı duyarak çoğaltmayı tercih etmeliyiz.
Evet, “Gün, kızgın demiri soğutma, büyük Türkiye için ittifak yapma” günüdür.
****
Dini,
dili, ideolojisi ne olursa olsun, bizi büyük biz yapan ortak değerlerde
bulaşarak, gönül birlikteliğimizi kaybetmek yerine, tam da bu kritik günlerde
kazanmaya çaba sarf etmeliyiz. Kimse bu vatana uzaydan gelmedi, ağaç kovuğundan
çıkmadı. Kimsenin kimseden yoktur bir üstünlüğü. Kimse “bu Cumhuriyetin
yegâne sahibi ya da en hakiki vatanseverler bizleriz” dayatmasına
girmemeli. O eski Türkiye artık geride kaldı. Zincirler kırıldı, vesayetler
bitti.
****
Farklılıkları
değil, benzerliklerimizi ortaya koyalım, kuvvetlendirelim. Ayrılıktan şiddetle
kaçınalım, farklılıkların sinir uçlarını asla kaşımayalım. “Kim ki
ayrılıkları körüklüyor, farklılıkların sinir uçlarını kaşıyorsa bilin ki o kötü
niyetlidir, ona kesinlikle karşı duralım.” Var mı ki kusursuz kul? Sürekli
kusurlara odaklanmak sağlıklı bir davranış biçimi olmaz. İyiyi, doğruyu, güzeli
ve marifetleri öne çıkaralım. “Herkesin bir hayatı, her hayatın da vardır
bir onuru ve haysiyeti.” Sadece kendi yaşamımızın onuru ve dokunulmazlığı
olduğunu düşünürsek, işte asıl bencillik ve ayrılık orada başlar. İnsanların
fikirleri, tavırları, öncelik ve hassasiyetleri farklı olabilir ve zamanla
değişebilir. Kardeşlik gemisinin dışına çıkmamak ve fitne çukurunu da düşmemek
şartıyla, ayrılık da olabilir, düşünsel farklılıklar da. Ama Ümit Özdağ’ın
yaptığı gibi de asla değil. Özdağ, eylem ve söylemleriyle, yalan ve
tahrikleriyle bu ülkede artık güvenlik sorunu halini almıştır.