Uluslararası hukuk mu dediniz?
İsrail, Filistin’de altı aydır 40 bin masum insanı ve çocuğu katletti. Sonra kalkıp İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenleyerek İran Devrim Muhafızları Ordusundan 2'si general rütbesinde toplam 7 kişiyi öldürdü.
Ancak Amerika ve batılı ülkeler İran’ın misillemesini kınıyor! Gördünüz mü uluslararası hukuk denilen şey nasıl bir şeymiş?
ABD ve müttefikleri altı aydan fazla bir süredir uluslararası hukuku hiçe sayarak İsrail'in Gazze katliamından sorumlu tutulmasını engellemekle meşguller.
İsrail’in bu korkunç vahşetini kınamaktan kaçınmakla kalmıyorlar aynı zamanda aktif olarak bunların üzerini örtmeye çalışıyorlar ve hatta tüm güçleriyle destek veriyorlar.
“Küfür tek millettir” demişti peygamber efendimiz. Batılı ülkelerin İsrail’in çocuk öldürmesini birliktelik duygusuyla destek vermesi ve kendi aralarında gösterdikleri dayanışma maalesef İslam ülkelerinde yok.
Oysa peygamberimiz Müslümanların dayanışmasını, birlikteliğini; parçaları birbirine bağlayıp kuvvetlendiren binaya benzetiyor.
İşte bu tavsiyelere uyulmadığı için bugün İsrail’in katliamları hız kesmeden devam ediyor.
Diğer taraftan İran’ın İsrail’e yönelik misillemesini eleştirenler, hafif görenler, dalga geçenler çıktı. İran’ın yaptığı kadarını bile beceremeyenlerin üstüne laf söylemesi esasen bu coğrafyanın dağınıklığını, savrukluğunu göstermesi bakımından ibretliktir.
Oysa bugün Amerikan emperyalizmi ve İsrail zulmü karşısında bir araya gelinmeyecekse ne zaman gelinecek? Bu iki vahşi ülkenin karşısında kim olursa olsun destek vermenin zamanı değil midir?
Bunun İrancılıkla, Rusçulukla bilmem neyle bir ilgisi yok.
Bakınız dostlar, son 300 yıldır yıldır coğrafyamızı kan ve gözyaşı ile sulayan küresel emperyalist çetenin dünyasında, lügatinde insanın yer etmediğini bilmek için uzman olmaya gerek yok.
Böyle bir vahşetin karşısında bizler hala mezhepçilik yaparak emperyalizmin ekmeğine yağ sürüyoruz.
Biz mezhepçilik yaparken, dağınıklık içerisinde sağa sola savrulurken onlar çocuklarımızı öldürüyor. Evlerimizi tepemize yıkıyor. Yeraltı ve yerüstü servetlerimizi sömürüyor.
Biz bir araya gelemediğimiz için oluyor bunlar. Bir önceki yazımda zihinlerimizin esir alındığını ve duygusal anlamda çok çetin bir çöküş yaşadığımızı ifade etmiştim.
Artık aklımızı başımıza alma zamanıdır. Istakoz ziyafeti çekenlerle, tatilcilerle, koltuk sevdalılarıyla işimiz yok. Bugün karşımızda insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük belası var.
Eğer kendimizi toplamazsak eğer müfredatımızı, BM’nin ve WEF’in güdümünden çıkarmazsak en önemlisi de birlikte hareket etmezsek bizi parçalayacaklar.
Yeni Dünya Düzeni” uğruna bir araya gelmiş Hristiyan (Evanjelizm) ve Yahudi (Siyonizm) ittifakının tehdidi altındayız.
Ömer Lütfi Mete’nin tabiriyle bir şeytan ordusudur bu. Tanrısı şeytan olan “küresel Karunlar çetesi” ile savaşıyoruz.
Topla, tüfekle işgal edemedikleri ülkemizi fitneyle, particilikle, mezhepçilikle, ahlaki yozlaşma ve zihin tutulması ile ele geçirmeye çalışıyorlar.
Şurada bir avuç kalan zihni duru insanı da gözden düşürmek için her şeyi yapıyorlar.
Ne olursa olsun bu ülkede adaleti, özgürlüğü, birlikteliği, hukuku hep birlikte, bu ülkenin farklı farklı düşünenleri ve inananları olarak tesis edeceğiz. Bunu yapmak zorundayız.
Küresel emperyalizmin insanlığımızı engelleme faaliyetlerini, tuzaklarını boşa çıkarmanın tek yolunun bu olduğunu artık anlamamız gerekiyor.
Bu zihin tutulmasını aşmalıyız. Bunu siyasetçisi, yazarı-çizeri, sendikacısı, aydını, sanatçısı yapamıyorsa biz yapacağız.
Çocuklarımızı Amerika’ya, siyonistlere, evangelistlere ve onların paçavra kurumlarına artık kurban edemeyiz.