Uluslararası dengeler ve ülkeler
Dünyanın merkezinde bazıları başka başka isimler verseler
de uluslararası güçler ve dengeler vardır. Hâkim güç ister bu taraftan ister şu
taraftan olsun uluslararası güç ve dengelerin yaptıklarının gerçek oluşunu
değiştirmez.
Uluslararası dengeler yıllar yılı ülkeler ile dünya ile
alakalı kararlar alırlar. Ne yapıp edip aldıkları bu kararların olması için
ellerinden geleni yaparlar. Dünyaları da yaksa içindekileri de kül etse onlar
için önemli olan aldıkları kararlar ve çıkarlarına uygun sonuçlarıdır.
Bu dengeler adil değilse “Hakkı” değil “kuvveti”
üstün tutuyorsa dünya zaten yangın yerine dönmüştür. Tüm veriler incelendiğinde
dünya şu an tam da böyledir. Hangi ülke savaşıp zayıflayacak veya yok olacak
hangi ülke barışta kalıp ya müstemleke ya yarı bağımlı yaşayacak, hangileri
zengin olacak hangileri fakir kalacak onlar için pervasızca ve çok kolayca
uygulanacak bir iştir.
Şöyle bir soru da akıllara gelebilir. Zaten gelmiştir. “Bu dengeler haşa Allah mıdır?” Elbette
ki değildirler. Zaten bu mümkün değildir. Ancak kendilerini öyle büyük görürler
ki büyüklüklerini Allah’ın yerine koyup ilahlıklarını ilan ederler. Ve bu
iddialarından dolayı kuvvet benimse her istediğimi yaparım derler.
Bu dengeler sizin ülkenizin güçlü olmasını ve kalmasını
istiyorlarsa ortak bir kararla sizin önünüze kırmızı halılar sereceklerdir.
Ancak sizin ülkenizi büyük bir engel olarak görüyorlarsa sizi yok etmek için
hep beraber ellerinden geleni yapacaklardır.
Yakın zamanda Afganistan, Bosna, Irak, Suriye gibi
ülkelerin ve milletlerinin yaşadıkları bu tezimizi çok iyi açıklar. Irak ve
Suriye’nin şu an yaşadıkları bu durum için iyi birer örnektirler.
Öncelikle size ait veya size bağlı bir coğrafyayı
karıştırıp sizi sıkıştırır sonra bunların hakkını vermemişsiniz deyip tekrar
orayı karıştırıp oraya bir şekilde konuşlanırlar. Oradan size saldırılar
başlatıp sizinle savaş haline geçip sizi ya zayıflatır ya da yok ederler. Tarih
kitaplarından Osmanlı tarihinin 1850 yılına ve devamı yıllara gidin ve bakın.
En neticede Paris Antlaşmasını göreceksiniz. Bu örnek de bu durumu yine çok iyi
izah edecektir.
Birlik ülkenizin başına bu gibi belaların gelmemesi için
lazımdır. Bu gibi belalar gelmeden birliğinizi
kurup eğer rüzgâr sizden yana esiyorsa yelkenlerinizi doldurup yol alın. Eğer
rüzgâr sizden yana değil de tersten esiyorsa kurduğunuz birlik sizi ayakta tutacak yegâne varlığınızdır.
Birlik öyle basitçe ve çabukça çok kısa bir sürede değil
ülkenin uzun yıllarını alacak çok üstün bir gayret ve ter ile kurulur.
Binlerce, yüzbinlerce hatta bazen abartısız milyonlarca unsuru, yapıyı kurmanız
ve çalıştırmanız gerekecektir. Bu unsurların aralarında çatışma olmaması,
birbirlerini yiyip tüketmemeleri için ortak hedef ortak hayalde buluşturmanız
en ideal olandır.
Bunun en güzel örneğini ordular ve yapılan binalar
verebilir. Komutanlar hedef Hayfa
iken bir kısmı Hanya’ya bir kısmı Yanya’ya sefer başlatırsa ordu dağılır.
Ordular; aynı idealde, yekvücut, daima ileri görüşlü ve daima bir zincirin
halkası gibi birbirlerine tutkun çalışırsa o ülke muhafazası ayakta kalır.
Yine milletiniz ve kurumlarınız bir binanın yapı taşları
gibi olmalıdır. Binaların yapı taşlarında temeller, kolonlar, kirişler,
tuğlalar, çatılar koruyucu güçlerdir. Hepsi binayı korumak ve binayı ayakta
tutmak için vazifelerinin gerektiği kadar iş görürler. Neticede hem böyle ordular
hem de böyle binalar ayakta kalabilirler.
Birlik de bir ordu gibi bir bina gibi sapsağlam ve aynı amaç ve hedefte olmalıdır. O yüzden ülkenin ilacı, kâmil bir birliktir. En mühimi de birlik kurulması için tam, topyekûn, devamlı bir mücadele ve eğer birlik kurulu ise birliğin kalitesini arttırmak için takatinin sonuna kadar müthiş bir gayret göstermektir.