Ülkesini terörist ilan eden biri gazeteci olamaz!
MİT TIR'larına yapılan baskın bu ülkenin yaşadığı büyük ihanetlerden birisi olarak tarihe geçti. Paralel yapının emriyle gerçekleşen korsan baskınlar sonucu devletin yaptığı gizli bir operasyon tüm dünyaya servis edildi. Görevli olan nöbetçi savcı pasifize edilerek, o gün nöbette olmayan bir savcı marifetiyle teamüllere aykırı olarak MİT TIR'larına baskın düzenlendi. MİT mensuplarının önce elleri arkadan kelepçelendi ardından da en az 10 kişi tarafından yüzüstü yere serildi. Diğer taraftan botlarıyla MİT mensuplarının boynuna basan askerler aynı zamanda el ve ayaklarını bükerek adeta MİT mensuplarını rencide etti. MİT mensuplarının 'Biz görevliyiz' diyerek kimliklerini tanıtması ise bir işe yaramadı. Kuşkusuz bu baskının ana hedefi Türkiye idi. Türkiye'yi teröre yardım eden bir ülke gibi gösterip Lahey'de yargılatmak istiyorlardı. Kaldı ki FETÖ 2013 yılından beri Türkiye'nin terör örgütlerine yardım ettiği algısını yaymaya başlamıştı. Hatırlarsanız Zaman Gazetesi, 2013'te İngiltere Parlamentosu'nda "Suriye Krizinin Türkiye ve Bölgeye Etkisi" başlıklı bir panele ev sahipliği yapmıştı. İngiliz Muhafazakar Parti milletvekili Nick De Bois'in moderatörlüğünde yapılan panele eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Zaman yazarı Abdülhamit Bilici katılmıştı. Yakış; Türkiye'nin Suriye'deki radikal gruplara destek verdiği yönündeki haberlere ilişkin bir soru üzerine bu haberlerin doğruluk payı olabileceğini söylemiş ve "Güneş balçıkla sıvanmaz" demişti!
Gezi, 17 ve 25 Aralık operasyonlarında olduğu gibi MİT TIR'larına yapılan baskınların da hedefi Erdoğan ve Türkiye idi. PKK terör örgütünün ve FETÖ'nün medya organlarında ısrarla Türkiye'nin terörist bir ülke olarak gösterilmesi ve Erdoğan'ı yargılatmak istemeleri gerçek niyetlerini açık ediyordu. MİT TIR'larının görüntülerinin yayınlanması Can Dündar'a havale edildiğinde Dündar tereddüt dahi etmeden bu görüntüleri yayınladı ve bunun adına da utanmadan gazetecilik koydu. Ve "Devletin bitiği an" şeklinde manşetler attı. Yetmedi ısrarla Erdoğan'ın yargılanmasını istedi. Dündar, yazımın başında da izah ettiğim gibi FETÖ'nün kasıtlı olarak Türkiye'yi terörist bir ülke ilan etmeye dönük gerçekleştirdiği korsan baskının görüntülerini gazetecilik kisvesi altında yayınlamaktan geri durmadı ve kendi ülkesine ihanet etti. Dündar'ın Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren bir hadisede oynadığı bu rol affedilir gibi değildi. Ve devlet meşru hakkını kullanarak gereğini yerine getirdi. Çünkü hiçbir devlet, gizli bilgelerini ifşa ederek ulusal güvenliği tehdit eden, güvenliğini tehlikeye atan kişileri müsamaha göstermez. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Kimse gazetecilik kisvesi altında basın özgürlüğüne sığınarak ülke karşıtı faaliyet yürütemez. Bu kuraldır.
Tepkiler;
ABD Ankara Büyükelçiliği "Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasından ve bir basın kurumunun daha baskılandığını düşündüren gelişmelerden oldukça endişeliyiz" dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner ise "ABD'nin, Türkiye'nin saygın gazetelerinden Cumhuriyet'in, deneyimli editörlerinin tutuklanmasından rahatsızlık duyduğunu" ifade etti. Oysa ABD, devletin sırlarını ifşa eden Julian Assange'i vatan haini ilan etmişti. Hillary Clinton ise belgelerin ifşa edilmesini sadece ABD dış politikasını değil aynı zamanda uluslararası topluma da bir saldırı olarak niteledi. Clinton; "Bu olay ulusal güvenliğimizi tehdit ediyor ve kişilerin hayatını tehlikeye sokuyor" dedi. Ve ABD Julian Assange'in hayatını zindan etti. Gizli bilgileri Wikileaks'a sızdırmaktan tutuklanan Bradley Mannig ise tutuklandığında Virginia'daki bir askeri üs cezaevinde hücrede tutularak aylarca işkenceden geçirildi. 14 Ağustos 2013 yılında da 35 yıl hapse mahku00fbm edildi. ABD, devlete ait bilgilerin medyaya sızdırılmasını önlemeye dönük casusluk yasasını da çıkarttı ve Obama'nın medyaya bilgi ifşa edenler üzerindeki katı tutumu hala eleştiriliyor. Peki, kendi ulusal güvenliği için bu denli katı ve tedbirli olan ABD, Türkiye'nin ulusal güvenliği söz konusu olduğunda neden bu davayı basın özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor? Ayrıca ABD Büyükelçisine ve Mark Toner'e sormak lazım neden ABD, Türkiye'yi ilgilendiren her meselede ikide bir açıklama yapma gereği hisseder? Siz Türkiye'yi ne zannediyorsunuz?
Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi eski çalışanı Edward Snowden'in hükümetin casusluk faaliyetlerine ilişkin yüzlerce belgeyi medyaya sızdırmasının ardından başına gelenler de malumunuz.. İngiltere casusluk yasasını hızlıca parlamentodan geçirmiş, The Guardian'a baskın düzenlenmişti. Bu hadiseyle ilgili olarak İngiltere'deki bir düşünce kuruluşu olan Henry Jackson Cemiyeti'nden Robin Simcox; bazı kişilerin gördükleri hataları gündeme getirebilecekleri başka yöntemler var. Ancak bu yöntemler arasında bu faaliyetleri Washington Post ya daGuardian gazetesinin manşetine taşımak yok. Snowden, istihbarat teşkilatımızın ulusal güvenliği koruma sorumluluğunu zora sokan sırları ifşa etti" şeklindeki ifadeleriyle tavrını ortaya koymuştu. Bir de bizimkilere bakın!
Türkiye'de bir kesim Can Dündar'ın ülke karşıtı faaliyetini basın özgürlüğü kapsamında değerlendirecek kadar ahlaktan ve hukuktan kopuk bir tavır ortaya koydu. "Eğer Türkiye ve İran karşı karşıya gelirse ben İran tarafında olurum" diyen Eren Erdem, FETÖ'nün acil servisi vazifesini üstlenen Mahmut Tanal ve Barış Yarkadaş gibi ülkeye karşı tavrı ve tutumu malum olan paralel eklentilerin yanı sıra Ali Bayramoğlu ve Fehmi Koru da Can Dündar'ı destekleyenler arasında yerini aldı. Rus uçağının düşürülmesini hatalı bulan ve faturayı Türkmenlere kesen Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu "MİT TIR'ları görüntüsü bana gelseydi ve yayın yönetmeni olsaydım düşünmeden yayınlardım" diyebildi! Fehmi Koru ise "Devletin sırrını korumak devletin kendi görevidir. Bunu sonuna kadar saklar. Gazeteci onu bulursa yayınlar.." minvalinde bir çıkış yaparak Can Dündar'ı destekledi. Bir insan kendi ülkesinin ulusal güvenliği konusunda nasıl bu kadar duyarsız olabiliyor akıl alır gibi değil.
Can Dündar da FETÖ mensupları gibi gazetecilik yapmamıştır. FETÖ ile işbirliği yapmıştır. Mutlaka bedelini ödemelidir. Kimse basın özgürlüğüne sığınarak ihanet içerisinde bulunamaz. Basın özgürlüğü Türkiye'yi terör örgütü olarak gördüğünüzde mi bir anlam kazanıyor? Kimse asılsız haberlerle Türkiye'yi uluslararası arenada küçük düşüremez ve terörist ülke ilan edemez. Devletin gizli bir operasyonunu ifşa edemez. Bunun adı gazetecilik değil, casusluktur, ihanettir ve bunun cezası da bellidir. Hükümetin bu konudaki tavrı açık ve net olmalıdır. Aydın Doğan Medyası dahil olmak üzere kim teröre destek veriyor ve ulusal güvenliği tehdit ediyorsa gereğini yapmaktan kaçınmamalıdır. "Devletiniz teröristtir" diyen biri asla gazeteci olamaz. Hesabı sorulmalıdır.
@sivildemokrat