Ülkemizin Vize İtibarı Niçin Geriledi?
Son dönemde çok yaygın bir şikayet konusu daha oluştu…
Başta AB olmak üzere ABD gibi bazı ülkelere yapılan vize başvurularında aşırı
derecede fazla artan oranda red kararları görülüyor. Türkiye Cumhuriyeti pasaportu
ile yapılan başvurulara çok yüksek oranda red verilmeye başlandı. 2014yılında
%4’ler mertebesinde olan red kararları bugünlerde16,9’a çıktı, hatta %30 kadar yüksek orana çıktığı konuşuluyor.
Yani, dünyada bir marka olan ülkemize vize
%700-800 kat daha az vize verilir oldu. Yani ülkemizin vize itibarı %700-800
gerilemiş oldu. Peki neden?
Özellikle Türkiye’nin de dahil olduğu
Schengen Andlaşması kapsamında bu Andlaşmaya taraf olan ülkelerden herhangi
birinden alınan Schengen vizesi ile Andlaşmanın tarafı olan bütün ülkelere
seyahat edilebiliyor. Bu nedenle de herhangi bir AB seyahatinde bu vize daha
çok tercih ediliyor. Bu vizeye, Andlaşmaya taraf olan herhangi bir Avrupa
ülkesinin diplomatik misyon temsilciliği üzerinden başvuruluyor, o ülkenin yetkilisi
inceliyor ve vize kabul veya vize red kararı veriyor. Hatta bu
ülkeler için ortak vize merkezleri kurulmuş durumda, evraklar bu vize
merkezlerine teslim ediliyor. Orada düzgün şekilde düzenlenip tasnif edilip
yetkili makama ulaştırılıyor, böylece işlemlerin kolaylıkla ve hızlı şekilde
yürütülmesinin sağlanması hedefleniyor.
Reddedilen vize başvuruları ciddi krize dönüştü artık.
O kadar ki, reddedilenler arasında Erasmus adı verilen öğrenci programları için
Avrupa’ya seyahat edecek öğrencilerin başvuruları bile yer alıyor. Kabile
devletleri seviyesinde bile bu kadar red vermeyen Avrupa, ülkemize vize vermeyi
niçin bu kadar reddediyor? Red gerekçeleri de açıklanmak zorunda değil.
Sorunlar arasında bu da var.
Ülkemizden, eskiden başarılı bir bürokrat olup da siyasete
atılmış bulunan Konya Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Üyesi Sayın
Ziya Altun yaldız geçtiğimiz hafta bu konu ile ilgili Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi Genel Kuruluna bir rapor sundu ve rapor kabul edilerek tavsiye kararı
statüsü kazandı. Rapor neleri içeriyor?
·
Schengen Bilgi Sistemi’nde yer alan kişisel verilerin, kişinin ve ailenin
özel hayatı hukukunu ihlal etmeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini
vurguluyor.
·
Schengen vize süreçlerinin şeffaf bir hale getirilmesi, vize reddi
durumlarında itiraz ve yargı süreçlerinin açık kalması ve bu konuda
uluslararası iş birliği önerileri getiriyor.
·
Schengen Sistemi'nin temel bir insan hakkı olan bireylerin seyahat etme
özgürlüğünü ihlal etmemesi gerektiğini ifade ediyor.
·
Schengen'e üye Devletin Schengen Bilgi Sistemi'ni uygulama esaslarının
asgari bir yeknesaklıkta gerçekleşmesi gerektiğinin altını çiziyor.
·
Bilgi Sistemi’ne reform çağrısı niteliğinde aslında bu rapor.
Bu rapor sorunu çözdü mü, kesinlikle hayır. Ancak, bir
tavsiye kararı alınmış oldu, sıkı takip edilerek çözüme ilişkin adımlara devam edilmesi lazım. Avrupa Konseyi üyesi ülkeler de zaten
Türkiye ile ilgili tavsiye kararlarını uygulamaya can atıyor zaten, bir asra
yakın AB yolculuğumuzda…!Vize uygulaması
Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye uyguladığı bir diğer fiili ambargo şeklinde
işletilir oldu.
Bunun nedenini iki şekilde ele almak gerekir birincisi
sokak ağzındaki “dıjgüjler” algısı ile, ikincisi bu algının arkasındaki
uluslararası alanda çok eksenli ve gönül coğrafyamızı kucaklamayı hedefleyen
devletimizin attığı başarılı adımlar ile içerideki savunma sanayii başta olmak
üzere atılan bazı olumlu adımların verdiği rahatsızlık etkili olmuştur. Bununla
birlikte, bazı yanlışlar da var, öne çıkan bazı yanlışlara bakalım:
Ülkemizde hukuk devletine olan inancın tarihimizin
hiçbir devrinde olmadığı kadar düşük olması, Adalet Bakanlığı uygulamalarının
başarılı olmaması: Adliyenin adaletsizlik
üretmeyi seri imalata dönüştürdüğü, hakim adaletinin değil de Hukuksuz "Bilirkişi Devleti"nden "Hukuk Devleti"ne Geri
Dönüş Sistemi başlıklı köşe yazımızda belirttiğimiz başıboş bilirkişi sistemi üzerine kurulu
adaletsizlik üreten sistemin etkisi, nepotizm
nedeniyle demokratikleşme seviyesinde geriye gidiş olduğuna ilişkin yaygın
inanç gibi faktörler nedeniyle yurtdışına gidenlerin geri dönmeyeceği düşüncesi
bu rakamları yükseltiyor olabilir.
Son dönemde vize red oranlarını yükselten bir başka
gelişme daha olduğunu düşünüyoruz. AB ülkelerinin turist olarak bile ülkelerine
sokmayacağı “düşük katmadeğerli” kişilere vatandaşlık “satılması”
uygulamalarının da etkili olduğunu düşünüyoruz. Zira, bu düşük katma değerli
kişiler Türk vatandaşı olduktan sonra nisbeten daha itibarlı olan Türkiye
Cumhuriyeti pasaportu ile vize başvuruları yapmaya başladılar. Bu gruptaki
artış yoğunluğunu gören AB ülkeleri de vizelerdeki red oranlarını çok
artırdılar. Ülkemizin “dünya milletlerinin çöplüğü” haline dönüşmesinin önlenmesi
şarttır. Bunun için vatandaşlık satışlarının önlenmesi
gereklidir. İstisnai vatandaşlık uygulaması da ülkemize bilimsel, ekonomik, kültürel, sanatsal, sosyal, istihbarî, stratejik
alanlarda katma değer üreten kişiler ile sınırlandırılmalıdır. Şimdiye kadar
satılmış vatandaşlıklar ile ilgili de, ülkemize yeterli katmadeğer üretmeyen,
hatta ülkemizde oturmayan ve iş de yapmayan “bu kişilerin” vatandaşlıkları
iptal edilip kademeli olarak; “daimi ikamet, geçici uzun dönemli ikamet ve genel
rejim olan izne tabi geçici ikamet” statüsüne dönüştürülmelidir.
Buna paralel olarak, şu veya bu nedenle Osmanlı
zamanında Anadoluda (veya diğer Türk beldelerinde) yerleşik iken herhangi bir
nedenle Türk vatandaşlığında değil de başka ülke vatandaşlığında kalmış olan
Türk kökenli kişilere öncelik verilmelidir. Özelikle de savaşlarda cephelere
gidip de şu veya bu nedenle yurda dönememiş veya orada yerleşik olup da
mübadele kapsamında bulunmamış ve fakat akrabaları Türkiye’de bulunan Türklerin
torunlarının vatandaşlığının verilmesi lazımdır. Nüfus kanunundaki ana/baba
ile çocuk arasındaki bağı vatandaşlık verilmesi için yeterli görüp de dede/nene
ile torun arasındaki bağı yeterli görmeyerek vatandaşlık verilmemesi uygulamasının
hatalı olduğu ortadadır. Bu uygulamanın değiştirilmesi ve/veya bu
kapsamdaki kişilere de istisnai yoldan vatandaşlık verilmesi gereklidir.
Akrabaları ile ortak miras hakları bulunan, ancak vatandaşlığı kabul edilmeyen
Osmanlı devleti vatandaşı Türklerin bulunması doğru değildir.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi uygulamalarının devlet
aklından çıkan bir devlet politikası ile yönetilmesi gerekir. Vatandaşlık
işlerinin ve iş takibinin bir ticari rant haline dönüştürülmesi önlenmeli artık.