Ülkemizin birliğine balta vurmaktır bu…
Düşmanlık
iki tarafı keskin bıçak gibidir. Elinde sallayana da zarar verir hasmına da.
Bıçak sallayan kişi gergindir ayrıca iyi niyetli değildir. Hasmının
ilerlemesini, iyi olmasını ve iyi işler yapmasını istemez. Atasözlerinden
biliyoruz, ‘Keskin sirke küpüne zarar
verir.’ Kin ve öfke de önce sahibine zarar verir. Düşmanlığın daha ilerisi
safhası ise sahibinde kalan iyi duyguları yok eder.
Şuraya
gelmek istiyorum.
Dünyanın
gerçeği dünyanın her yerinde depremler oluyor! Bu gerçeği en son İzmir’de acı
şekilde yaşadık. İzmir depremi yaşarken bizler de Türkiye’nin farklı yerlerinde
onlarla birlikte sarsıldık. Birlikte ağladık! Enkazdan sağ çıkarılan her bir
canlarımızla da sevinç çığlıkları attık.
Gönül
ister ki bütün Türkiye kenetlensindi, acılarımıza ortak olsundu ve hep birlikte
dayanışma görüntüsü verelim. Maalesef bu görüntü yine olmadı! Depremin ilk
gününden beri Ana muhalefet lideri ve bazı milletvekilleri koro halinde deprem sadece
ülkemizin gerçeği gibiymiş ve hiçbir tedbir alınmıyormuş izlenimini vererek
toplumu hassas yerlerinden vurdular. Ajite etmeye çalıştılar. Öyle korkunç manzaralar ve öyle umutsuzluk
tabloları sunuyorlar ki bundan amaçlanan oy kaygısı ve oy devşirme çabası
değilse eğer kendi iç dünyalarını yansımasıdır diye düşünüyorum.
“Ateş düştüğü yeri yakar” ancak İzmir’e düşen ateşten daha büyük yangınlar
çıkarma gayretine düşmenin kime faydası var ki? Bu gayrette olanlar hepimizi
üzüyor. Emin olun bu tür çaba içinde olanların gönüllerde yaktığı ateş PKK’nın
ormanlarımızı yakmasından daha yakıcı etki bırakıyor. Çünkü yürekte yakılan
ateş bütün toplumu etkileyebiliyor. Dayanışma duygusuna zarar verip kin ve öfke
yaratıyor.
Düşünebiliyor
musunuz?
Türkiye’nin
başına gelen her felaketten birileri adeta sevinç çığlıkları atıyor. Deprem
oluyor ve herkes gece gündüz canhıraş çalışıyor. AFAD, UMKE, IHH, Diyarbakır
İtfaiyesi, Tunceli’den yardım ekipleri ve daha nice arama kurtarma ekipleri
tartışma konusu olabiliyor. Bu nasıl bir ideolojik zehirlenmedir böyle…
Bunların
öfkesi kime dersiniz?
Bence
duydukları kin ve öfke Türkiye için canla başla çalışanlara, Türkiye’ye hizmette
yarışanlaradır. Bu ülke için güçlerini ve gönüllerini birleştirenleredir. Elazığ
depreminde de gördük, Ana muhalefet lideri Kızılay çadırından çıktıktan hemen sonra
“Devlet burada yoktur, Kızılay çadırı yoktur, depremzede kendi can derdine
düşmüş, aç ve susuz” dememiş miydi! Ne yazık ki aynı haksız suçlamayı İzmir’de de
yaptı.
Düşünebiliyor
musunuz, küçük Elif’in, İnci’nin ve Ayda’nın enkaz altından çıkarılırken
döktüğümüz sevinç gözyaşlarımızla bile alay edenler oldu. Bizlerin sevinmesine,
sevinme biçimimize, bu sevincin ifade edilme biçimine bile kinle ve nefretle
yaklaştılar. Ayda bebeği göçük altından çıkarırken getirilen “Allahu ekber”
seslerinden rahatsız olanlara ya ne demeli? Bunlara diyecek tek iyi bir söz
bulamıyorum. “Utanacaklarını bilsem yüzlerine tükürmek isterdim ama ondan da
anlamazlar ki…”
Bir
kez daha görüldü ki bu toplumu ötekileştirme çabasında bulunanlar yine suçüstü
yakalandılar. Ötekileştirenler, ötekileştiremediklerinin mutluluğuna tahammül
edemezler. Bu nedenle daha suçlayıcı ve daha yıkıcı olabiliyorlar. Ellerinde bundan
daha korkunç bir silahları da yoktur.
Ülkemizde
yanlışa yanlış doğruya da doğru diyebilecek sağduyulu bir muhalefete çok
ihtiyacın olduğu bir kez daha görüldü. Husumeti olmayan, milli ve yerli,
dışarıdan medet ummayan bir muhalefete… Siz hiç dünyanın bir ülkesinde birileri
çıksın kendi ülkesine depremden daha fazla vursun, daha fazla zarar verme
çabasına girmiş olsun? Bütün suç iktidara yükleniyor. Nerdeyse depremi Erdoğan
yaptı diyecekler.
Şu kanaate vardım, deprem gibi bir
felaketi siyasi ranta çevirme girişiminde bulunanların ruh dünyalarının ve
hakikatle ilişkilerinin iyi olmadığını bir kez daha görmüş olduk.
Son
söz,
Kim ülkemizin birlik ve beraberliğine balta vuruyorsa eli kopsun...