Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.85
Gram Altın
2969.49
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Kasım 2020

Ülkemizin birliğine balta vurmaktır bu…

Düşmanlık iki tarafı keskin bıçak gibidir. Elinde sallayana da zarar verir hasmına da. Bıçak sallayan kişi gergindir ayrıca iyi niyetli değildir. Hasmının ilerlemesini, iyi olmasını ve iyi işler yapmasını istemez. Atasözlerinden biliyoruz, ‘Keskin sirke küpüne zarar verir.’ Kin ve öfke de önce sahibine zarar verir. Düşmanlığın daha ilerisi safhası ise sahibinde kalan iyi duyguları yok eder.

Şuraya gelmek istiyorum.

Dünyanın gerçeği dünyanın her yerinde depremler oluyor! Bu gerçeği en son İzmir’de acı şekilde yaşadık. İzmir depremi yaşarken bizler de Türkiye’nin farklı yerlerinde onlarla birlikte sarsıldık. Birlikte ağladık! Enkazdan sağ çıkarılan her bir canlarımızla da sevinç çığlıkları attık.

Gönül ister ki bütün Türkiye kenetlensindi, acılarımıza ortak olsundu ve hep birlikte dayanışma görüntüsü verelim. Maalesef bu görüntü yine olmadı! Depremin ilk gününden beri Ana muhalefet lideri ve bazı milletvekilleri koro halinde deprem sadece ülkemizin gerçeği gibiymiş ve hiçbir tedbir alınmıyormuş izlenimini vererek toplumu hassas yerlerinden vurdular. Ajite etmeye çalıştılar. Öyle korkunç manzaralar ve öyle umutsuzluk tabloları sunuyorlar ki bundan amaçlanan oy kaygısı ve oy devşirme çabası değilse eğer kendi iç dünyalarını yansımasıdır diye düşünüyorum.

“Ateş düştüğü yeri yakar” ancak İzmir’e düşen ateşten daha büyük yangınlar çıkarma gayretine düşmenin kime faydası var ki? Bu gayrette olanlar hepimizi üzüyor. Emin olun bu tür çaba içinde olanların gönüllerde yaktığı ateş PKK’nın ormanlarımızı yakmasından daha yakıcı etki bırakıyor. Çünkü yürekte yakılan ateş bütün toplumu etkileyebiliyor. Dayanışma duygusuna zarar verip kin ve öfke yaratıyor.

Düşünebiliyor musunuz?

Türkiye’nin başına gelen her felaketten birileri adeta sevinç çığlıkları atıyor. Deprem oluyor ve herkes gece gündüz canhıraş çalışıyor. AFAD, UMKE, IHH, Diyarbakır İtfaiyesi, Tunceli’den yardım ekipleri ve daha nice arama kurtarma ekipleri tartışma konusu olabiliyor. Bu nasıl bir ideolojik zehirlenmedir böyle…

Bunların öfkesi kime dersiniz?

Bence duydukları kin ve öfke Türkiye için canla başla çalışanlara, Türkiye’ye hizmette yarışanlaradır. Bu ülke için güçlerini ve gönüllerini birleştirenleredir. Elazığ depreminde de gördük, Ana muhalefet lideri Kızılay çadırından çıktıktan hemen sonra “Devlet burada yoktur, Kızılay çadırı yoktur, depremzede kendi can derdine düşmüş, aç ve susuz” dememiş miydi! Ne yazık ki aynı haksız suçlamayı İzmir’de de yaptı.

Düşünebiliyor musunuz, küçük Elif’in, İnci’nin ve Ayda’nın enkaz altından çıkarılırken döktüğümüz sevinç gözyaşlarımızla bile alay edenler oldu. Bizlerin sevinmesine, sevinme biçimimize, bu sevincin ifade edilme biçimine bile kinle ve nefretle yaklaştılar. Ayda bebeği göçük altından çıkarırken getirilen “Allahu ekber” seslerinden rahatsız olanlara ya ne demeli? Bunlara diyecek tek iyi bir söz bulamıyorum. “Utanacaklarını bilsem yüzlerine tükürmek isterdim ama ondan da anlamazlar ki…”

Bir kez daha görüldü ki bu toplumu ötekileştirme çabasında bulunanlar yine suçüstü yakalandılar. Ötekileştirenler, ötekileştiremediklerinin mutluluğuna tahammül edemezler. Bu nedenle daha suçlayıcı ve daha yıkıcı olabiliyorlar. Ellerinde bundan daha korkunç bir silahları da yoktur.

Ülkemizde yanlışa yanlış doğruya da doğru diyebilecek sağduyulu bir muhalefete çok ihtiyacın olduğu bir kez daha görüldü. Husumeti olmayan, milli ve yerli, dışarıdan medet ummayan bir muhalefete… Siz hiç dünyanın bir ülkesinde birileri çıksın kendi ülkesine depremden daha fazla vursun, daha fazla zarar verme çabasına girmiş olsun? Bütün suç iktidara yükleniyor. Nerdeyse depremi Erdoğan yaptı diyecekler.

Şu kanaate vardım, deprem gibi bir felaketi siyasi ranta çevirme girişiminde bulunanların ruh dünyalarının ve hakikatle ilişkilerinin iyi olmadığını bir kez daha görmüş olduk.

Son söz,

Kim ülkemizin birlik ve beraberliğine balta vuruyorsa eli kopsun...