Ülkelerin haritası yeniden çiziliyor
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, dünya gündemindeki yerini koruyor. Son yıllarda meydana gelen savaşlarla ülkelerin haritası yeniden çiziliyor.
Kuzeyimizde devam eden savaş,
neredeyse koronavirüs salgınını unutturdu. Rusya’nın Ukrayna topraklarında
gerçekleştirdiği işgal hareketi, hepimizin bir numaralı gündem maddesi oldu. Neredeyse
Kiev’le ve Ukrayna’nın diğer şehirleriyle yatıp kalkıyoruz. Şüphesiz bu haklı
bir merak. Zira artık dünyada bir bölgede meydana gelen bir harp, sadece
tarafları değil dünyanın pek çok ülkesini de ekonomik, sosyal ve kültürel
bakımdan ciddi biçimde etkiliyor. Ekranlarda neredeyse canlı olarak yayımlanan
bu savaşta şüphesiz hepimizi en çok etkileyen ve üzen husus, çocukların,
yaşlıların ve kadınların yaşadığı acılar, ölümler ve yaralanmalardır. Tabii bir
de büyük bir göç hadisesi yaşanıyor. Bu göç sırasında bazı Avrupalı ırkçıların Türkleri,
Ortadoğulu ve Afrikalı olanları ayırıma tabi tutması vicdanlı olan herkes
tarafından büyük tepki topladı. Savaşta bile bu ayırımcılığı yapabilenler,
unutulmayacak bir utancı taşıyor. Hâlbuki bizim ecdadımız tarih boyunca hiç
ayırım yapmadan bütün mazlumlara sahip çıkmış, adalet ve hakkaniyetle mağdur
edilen insanlara sahip çıkmıştır. Atalarımız katıldıkları muharebelerde
çocuklara, kadınlara ve yaşlılara asla dokunmamış, hayvanlara, bitkilere ve
çevreye zarar vermemişlerdir. Bugün de Türkiye’miz, hem kendi vatandaşlarının
hem de diğer insanların bölgeden tahliyesi sırasında aynı adaletli, insaflı,
vicdanlı duruşunu koruyor ve herkesin takdirini çekiyor.
HARİTALAR ÇİZİLİRKEN
Irak’ta, Suriye’de,
Karabağ’da, Libya’da ve son olarak Ukrayna’da şahit olduğumuz harpler ve iç
savaşlar, bu ülkeler ile komşularının haritalarının yeniden şekillenmesine yol
açıyor. Şüphesiz tarih boyunca dünyanın muhtelif bölgelerinde harpler ortaya
çıkmıştır. Bugün de gözümüzün önünde cereyan bu savaşlar, dikkatimizi dünya
haritasına, ülkelerin nüfuslarına, coğrafi konumlarına, inançlarına, kültürlerine,
tarih boyunca geçirdikleri safhalara çekti. Bu ilgi sayesinde insanlar,
dünyanın farklı ülkelerine dair kaleme alınmış tarihî kitaplara yöneldi.
Yayıncılar da talep üzerine çeşitli dünya devletlerine dair kitapları
okuyucularına ulaştırıyor. Seçkin yayınevlerimizden Ötüken Neşriyat, konuya
dair uzman kişilerin yazdığı eserleri, meraklı okurlarla buluşturdu. İşte bu
kitapların kısa ve özlü muhtevaları:
ŞARKİ TÜRKİSTAN TARİHİ
Doğu Türkistan bizim asırlık
hicran yaramızdır. Yarım asır önce merhum İsa Yusuf Alptekin’in Türkiye’de verdiği
şanlı mücadeleyi hatırlıyorum. Bugün onun manevi mirasını devralanlar, aynı
hassasiyetle Uygur Türkü kardeşlerimizin Çin tarafından sömürülmemesi ve acı
çektirilmemesi için uğraşıyorlar. Bölgenin efsanevi isimlerinden ve millî
bağımsızlık savaşının liderlerinden Mehmet Emin Buğra’nın Şarki Türkistan Tarihi, bu sahada yazılmış en kapsamlı, ilmî ve
derinlikli eserdir. Büyük boy 520 sayfalık kitabın sonunda, Doğu Türkistan’ın
farklı dönemlerine ait 32 haritasına da yer verilmiş. Mehmet Emin Buğra, Doğu
Türkistan Türkü bir âlim ve siyaset adamı. Ömrünü Doğu Türkistan’a adamış, idealleri
için çırpınmış, soydaşlarının ve dindaşlarının kurtulması için gece gündüz çalışmış
bir fikir, dava ve mücadele adamıdır. Başka kitapları da bulunmakla birlikte bu
eseriyle tanınmıştır. Şarki Türkistan
Tarihi 1940 yılında yazılmış, ilk olarak 1947’te basılmış, daha sonra
farklı baskıları da yapılmıştır. Eser, Doğu Türkistan Türkleri arasında
olağanüstü bir heyecana yol açarken Çin bundan rahatsız olmuş ve uzun süre
eseri bulunduranları ve okuyanları şiddetle cezalandırmıştır.
“BİR GÜNEŞ GİBİ…”
Edebiyat tarihçimiz İsmail
Hikmet Ertaylan, ‘hakiki bir müjde’ olarak kabul ettiği bu eserin ‘Türk
abidesi’ olduğunu belirtmiş ve şöyle demiştir: “O, büyük Türk vatanının birçok
Türk devletine bugüne kadar hemen hemen tamamıyla örtülü kalmış olan bir köşesi
bu değerli eser sayesinde bulutlardan sıyrılan bir güneş gibi gözlerimizin
önünde parlıyor.” Abdullah Oğuz’un yayıma hazırladığı eserde, bölgenin
başlangıçtan beri tarihi, coğrafi sınırları, komşuları, kurulan devletler ve
yaşanan facialar teferruatlı bir şekilde dile getiriliyor. “Şarki Türkistan’ın İslam
Tarihi” “Çin İstilaları” onlarca bölümlerden sadece ikisi. Doğu Türkistan
hakkında araştırma yapanların ve konuyu merak edenlerin, ilk elde bu eseri
okuması ve zengin muhtevasından yararlanması gerekiyor. 1901 yılında Doğu
Türkistan’ın Hoten şehrinde doğan Mehmet Emin Buğra, 1965’te Ankara’da, ömrü boyunca uğrunda yaşadığı vatanının
özlemiyle fani dünyaya veda edip ebedî âleme göç etmiştir.
AZERBAYCAN’IN KARABAĞ’I
Yaklaşık
30 yıl Ermenistan’ın istilası ve işgali altında kaldıktan sonra Türkiye’nin
desteği ve yardımlarıyla Azerbaycan tarafından kurtarılan Karabağ’ın sevincini hepimiz
içimizde taşıyoruz. Mehdi Genceli’nin Azerbaycan’ın
Karabağ Bölgesi isimli eseri, bu bakımdan büyük önem arz ediyor. Genceli,
konuyu “Tarihî, Hukukî, Kültürel ve Edebî Boyutları”yla ele almış bulunuyor. Dr. Cavid Mövsümlü ve Doç. Dr. Cavid
Abdullahzade’nin makalelerinde de bölgenin gerçek sahiplerinin kimler olduğu, ilmî
delillerle ispatlanıyor. “Karabağ’ın Tarihi”, “Hukuki Boyutları”, “Karabağ
Kültürü” ve “Karabağ Edebiyatı” ayrı başlıklar hâlinde. Azad Ağaoğlu’nun
“Karabağ Edebiyatı” makalesinde, Can Azerbaycan’ın bu bölgesinde dillerde
dolaşan şu atasözlerini ve darbımeselleri okuyoruz: “At aslıyla insan nesliyle
tanınır.” “Her iş ustasına kolay.” “Koyunun olmadığı yerde keçiye ‘Kerem Ağa’
derler.” “Adap pazarda satılmaz” “Doğru her zaman eğriyi keser”, “Aksak eşeğin
kör nalbandı olur.” Manilerin benzeri olan “Bayatılar”da ise yürek yakıcı
mısraları buluyoruz: “Kebap yanar köz ağlar / Dil alışır söz ağlar / Yar yardan
ayrı düşse / Yürek yanar göz ağlar. / Karabağ’da talan var / Zülfün yüze salan
var/ Bizi de bir yada sal / Gözü yolda kalan var / Men âşık Karabağlı / Sinem
çapraza dağlı / Ne gelen var ne giden / Sanasın yollar bağlı / Karabağ’da bağ
olmaz / Kara salkım ağ olmaz / Garip elde olanın / Yüreğinde yağ olmaz.”
------------------
BEN SIĞINAKTAKİ BEBEK –
-Ukraynalı
bütün bebeklere ve çocuklara-
Ben
henüz yeni doğan bebek
Sizleri
sevgiyle selamlayan küçük dünyalı
Bu
keder nedir etraftaki anne,
Bu
karamsar havaya nedir sebep?
Niçin
yüzünde hüzün,
Gözlerinde
yaş…
Bilmezdim
böyle bir güne geleceğimi
Kaosun
ortasında alacağım nefesler…
Yüzlerde
tebessüm çiçekleri açacaktı oysa
Ben
ağlayacaktım güya ciyak ciyak
Hâlbuki
kalbinizde acı…
İçinizde
ataş…
Okunan
bu ağır ilahiler kimin için?
Babam
nereye gitti anne?
Ablamın
gözleri hep yaşlı…
Etrafta
barut, ölüm kokusu
Siren
sesleri geliyor uzaktan
Korku
ve endişe: Yavaş yavaş…
Ne
sevinçlerle gelmiştim aranıza,
Nice
beklentilerim vardı hepinizden.
Beni
bir sığınakta karşıladınız
Göz
gözü görmüyor burada
Hava
tuhaf, her yer zifiri karanlık,
Metroda
yer çok soğuk, taş…
Kiev’de
doğdum ben,
Umut
olarak baktılar bana.
Adımı
Mia koydular hemen
Huzuru
muştular mıyım size?
Ben
barışı severim aslında
Ortalıkta
savaş…
Mehmet
Nuri Yardım
Not: Gazeteler, televizyonlar ve radyolar, 26 Şubat 2022 Cumartesi günü, bir sığınakta siren
sesleri arasında kız çocuğu Mia’nın doğumunu dünyaya
müjdelediler. Haber, Rusya’nın Ukrayna’yı kanlı şekilde işgal ettiği sırada bir
müjde ve barış ümidi olarak kabul edildi.
------------------------
AVRUPA HUNLARI
Avrupa Hunları Tarih ve Destan Umut
Üren’in eseri. Yazar Ön söz’de “Erken dönem ‘Doğu Avrupa Tarihi’ alanında
Avrupa Hunları ya da Batı Hunları gibi isimlerle bilinen ve en görkemli
dönemlerini Attila’nın egemenlik günlerinde yaşamış olan Hunlarla ilgili
çalışmalar dünya tarihçiliğinin uzun yıllar boyunca ilgisine mazhar olmuş ve
konuya dair pek çok bilimsel üretim ortaya konulmuştur.” diyor. “Avrupa Hun
Tarihi” birinci kısmı teşkil ediyor. “Avrupa Hunları ve Destanlar” ise ikinci
bölümün başlığı. Eserin yaklaşık 100 sayfası, yani üçte biri bir Hun Efsanesi
olan “Buda’nın Ölümü”ne ayrılmış. Nefis bir metin olan bu bölüm, zevkle
okunuyor. 12 farklı şarkıdan meydana gelen efsanenin son mısraları şöyle:
“Hunlar! Tanrı’nın Kılıcı’nı kaldırıyorum. / Dünya var olduğu müddetçe buna
yalvarıyorum. / Ulusun imparatorluğu, zaferi ve şanı! / Ebediyete dek sürsün:
Hunların namı.”
RUSYA’NIN RUHU
Turhan
Dilmaç’ın Rusya’nın Ruhu isimli eseri,
‘efsane ile gerçek arasında’ alt başlığıyla okura sunuluyor. Dilmaç, 11 yıl
yaşadığı eski Sovyet coğrafyasındaki gözlemlerini, hislerini ve düşüncelerini
harmanlayarak bir bakıma Rusya’yı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor. Bu
kitabında farklı ve ilginç bir üslûp deneyen yazar, ele aldığı konuları
hikâyeleştiriyor. İşte bu hikâyelerden bazılarının isimleri ve konuları:
“Cihangir’in Tercihi” (Bu, halkına din seçen bir hükümdarın hikâyesidir),
“Kozaklar” (Bu, tarih boyunca isyan ile itaat arasında gidip gelen bir halkın
hikâyesidir), “Moskallar ve Hahollar” (Bu, Ukrainlerin milletleşmesinin
hikâyesidir), “Müslüman Tolstoy” (Bu, dünyanın en büyük ediplerinden birinin
İslam’la, Rusya’nın da Müslüman tebaasıyla/vatandaşlarıyla ilişkisinin
hikâyesidir), “Orakla Çekiş Arasında Kültür Yapmak” (Bu, bir Nobel Edebiyat
Ödülü hikâyesidir), “Rus Avrasyacılığı” (Bu, marjinal bir akımın günümüze
uzanan hikâyesidir), “Çin Sınırında Bir İsrail” (Bu, vadedilmemiş toprakların
hikâyesidir).
ÜÇ
TARİH KİTABI
‘Kısa
Dünya Tarihleri’nden çıkan Avrupa Tarihi’ni
Selim Hilmi Özkan, Çin Tarihi’ni ise
Kürşat Yıldırım kaleme almış bulunuyor. Günümüzde en çok ilgilendiğimiz
bölgelerden Avrupa’yı ve Çin’i daha yakından tanımak isteyenler için
başvurulabilecek iki mühim kaynak. Moğolların
Tarihi’ni ise Plano Carpinili Johannes yazmış. Bir papalık elçisinin Moğolistan
seyahati ve gözlemlerinden meydana gelen kitabı, Altay Tayfun Özcan Latince
aslından çevirip notlandırmış. Yaklaşık on ülkenin elinde bulunan nükleer
başlıkların bütün insanlığa korku saldığı, bebeklerin sığınaklarda doğduğu ve
muhtemel Üçüncü Dünya Savaşı’nın konuşulmaya başlandığı bugünlerde, ülkelerin
ve milletlerin tarihlerine göz atmakta fayda var. (Ötüken
Neşriyat, www.otuken.com.tr)