Ülfet ve muhabbet…
Ülfet; insanların birbirine ilgi ve sevgi duymasını, destek olmasını sağlayan, toplumsal uyum, birlik ve beraberliği güçlendiren kaynaşma ve birlikte yaşama eğilimini ifade eder. Muhabbet ise “buğzun zıddı” olarak tanımlanmakta ve “sevgi” anlamında kullanılmaktadır.
Ülfet, insanlar arasındaki dayanışmayı güçlendirir, birlik ve beraberliği sağlar. İnsanlar arasındaki kin ve düşmanlığı giderip kalplerine ülfet ve muhabbet koyarak kardeş haline gelmeleri Allah'ın bir lütfu ve ikramıdır. İslam’da amaç, toplumu oluşturan fertlerin kardeşçe yaşamalarıdır. Bu kardeşçe yaşamayı sağlayan ise ülfet ve muhabbettir. Ülfet ve muhabbet kalktığında yerini nefret ve düşmanlığa bırakır ki işte o zaman toplumun yıkılışı başlar.
Sevgide ölçülü olmak da esastır. Çünkü bir şeyi aşırı sevmek, insanı kör ve sağır edebilir. Nefret de öyle. Aşırı sevgi ve aşırı nefret, bazen insanın doğruları görmesine mani olabilmektedir. İnsan dengeli bir kişilik yapısına sahip olmalı, hiçbir şeyin aşırısına özenmemelidir. Sadece söz ve fiilde değil, bu denge hayatın her aşamasında olmalı, duygularda bile bir denge aranmalıdır. Aşırı sevgi ve bağlılık insanı kör ve sağır edebileceği gibi, aşırı nefret ve düşmanlık da insanı zulme ve haksızlığa sevk edebilir.
Yaşadığımız dünyada insan ilişkilerinde yaşanılan şeyler bu ölçülerin ne kadar da önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu hayatın bir gerçeği olarak; gönülden bağlı olduğumuz kişi veya kurumlar, hangi yanlışı yaparsa yapsın mutlaka bir gerekçe bularak onu masum ve sevimli göstermeye çalışırız. Buna mukabil sevmediğimiz kişiler ne kadar iyi ve güzel işler yaparsa yapsın, bir bahane bulur onu sevimsiz ve hatalı göstermekte sakınca görmeyiz. Çünkü aşırı nefret duygusu, bizi kör ve sağır etmiştir.
Bu tavır, asla İslâmî bir anlayışı yansıtmaz. Mü’min, kimden gelirse gelsin yanlışa gerekçe aramaz, yanlış olduğunu kabul eder ve söyler. Yine kimden gelirse gelsin iyiye ve güzele çamur atmayı düşünmez. Hayat değişken olduğu gibi duygular da değişkendir. Bugün çok sevdiğimiz biri, yarın düşmanımız haline gelebilir veya bunun tersi de olabilir. Severken aşırı şekilde sevmek, teslimiyete yol açabilir, hakkı ve doğruyu görmemize de engel olabilir. Sevmek ve sevilmek dinimizin de önerdiği bir durumdur. İnsanları sevmek ve onlarla iyi geçinmek ülfettir aynı zamanda. Çünkü mü’min; insanları seven, herkesle iyi ilişkiler kuran ve iyi geçinen insandır.
Günümüz dünyasında bu hasletleri kaybetmek üzereyiz. Sevgiden uzak ve muhabbetten yoksun bir hayat sürmekte insanlar. Değerler başka şeyler üzerine kurgulanmış, asıl kıymet vermemiz gereken hasletler yerini başka duygulara terk etmiştir. Bizi birleştirmesi gereken olaylar karşısında ilk etapta özümüze döner gibi oluyoruz ama hemen akabinde eski adetlerimiz üzerine geri dönüyoruz.
Depremin ilk saatlerinde bütün muhalefetini bırakıp sözde birlik mesajları verenlerin ertesi günü bütün bu acıları görmezlikten gelerek tatillerinden taviz vermediğine şahit olduk. Milletin emanet ettiği belediyelerde örümcek kafalı yöneticilerin kadınlara yönelik aşağılık sözleri zedeledi duygularımızı. En acılı günümüzde bile saldırılarından vazgeçmeyen siyasi rantçılar üzdü bizi. Cenaze namazları kılarken dökülen gözyaşlarımıza aldırmadan devlet kurumları üzerinden inançlarımıza saldırıp bizi arkamızdan hançerleyenler oldu bu ülkede. Adı anıldığında vatan ile özdeşleştirdiğimiz ve gözümüz gibi koruduğumuz Kızılay’ı Kızılhaç’a kurban etmeye çalışanlar en güçlü yanımız olan sevgi bağımızı kopardı. Onurumuzu ayaklar altına alıp memur maaşlarını ödemek için Batı’nın kapılarında dilenenlerin siyasi varisleri, depremin daha ilk dakikalarında bölgeye ve milletin yardımına koşan devletimizi küçük düşürmek için hakkıyla yerlerine ulaşan yardım paralarının hesabını sorarak depreştirdi yaralarımızı. Mağdur olan vatandaşların her türlü ihtiyacına koşan Sivil Toplum Kuruluşlarını kirli düşüncelerine alet etmek isteyen zavallı vicdan yoksunu zevat yine gösterdi kanlı pençelerini.
Her şeye rağmen ülfet ve muhabbet bizim şiarımızdır. Çünkü iman etmedikçe cennete giremeyeceğimizi ve birbirimizi sevmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamayacağımızı bilenlerdeniz.