UFUKLARIN 'GENÇ'LEŞMESİ
MÜZAKERE
Hafta sonu bir panel için Rize'de idim. Gençufuk fikir Klübü'nün Memur-Sen'le birlikte düzenlemiş olduğu panel, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde gerçekleşti. Konu oldukça güncel ve cazipti: Sosyal Medya ve Toplum ilişkisi. Paneli Üniversite Rektör yardımcısı Prof. Dr. İstiklal Savaş Vural beyefendi çok başarılı yönetti.
Genç Ufuk Fikir klübünü, ilk daveti aldığımdan Rize'ye varıncaya kadar sadece üniversitede bir klüp zannetmiştim. Halbuki, Ülkeye üyeleriyle ağ kurmuş, web sitesi olan geniş bir açılıma sahip. Öyle olunca daha çok sevindim. Bu sebeple başta klüp başkanı Fatih Ersoy bey olmak üzere, emeği geçen tüm arkadaşlara şükranlarımı arz ediyorum. Trabzon'da bizi karşılamadan, geri dönünceye kadar çok yoğun ilgilerini hiç üzerimizden esirgemediler. Burak Toptan, bizi sürekli takip etti. Ankara ve Adana'dan bu panel için gelen klüp üyeleri arkadaşlar ayrıca teşekkürü hak ediyorlar. Panelist arkadaşım Artun Avcı beyle de tanıştığıma memnun oldum. Tüm bunlarla birlikte, öğrencim olan ve kendisiyle (=aklıyla) her zaman gurur duyduğum Muhammet Özdemir'i teşekkürlerimden unutmamam gerekir.
Panelde daha çok sosyal medya ve toplum ilişkilerini dini boyutlarıyla kritik etmeye çalıştım. Hakikaten bugün oldukça dağınıkmış gibi görünen ve detaylandıkça kafa karışıklığını arttıran sosyal değişmelerin anlamlandırılabilmesi önemli bir problem. Bunun için de öncelikle büyük resmin çizilmesi ve böylece okumalar yapılması, anlamlandırma düzeyini yükseltecektir.
Şuradan başlayalım: Dinler insanı bütün boyutlarıyla kapsamaya çalışırlar. İslam'ın anahtar kavramı Tevhid'dir ve Tevhid, sadece "Allah'ın birliği" denilip bitirebilecek bir mesele değildir. Tevhid, hem tüm varlıkların kaynağının Allah (CC) olduğuna vurgu yapar, hem de insanın farklı boyutlarını bu kaynakta birleştirerek insanı bütünlüklü bir yapı olarak korur. Böylece insan, şizofrenik parçalanmışlıktan kurtulur.
İnsanlığın kadim sorunlarından birisi bu parçalanmadır. Parçalanma, insanın farklı boyutlarına farklı tanrılar uydurup, onu farklı tanrıların savaş alanı haline getirip köleleştirirken, ekonomi, kültür, sosyal, siyasal farklı kaynaklardan farklı şeyler söyleyen ontolojik varlık kazanırlar. Tanrılar panteonu, tek bir Allah'ın sıfat ve işlevlerini, farklı tanrılara dağıtıp Tevhid'i parçalarken, aslında insanı da parçalarlar.
İçinde bulunduğumuz çağı postmodernizmin daha çok karakterize ettiğini düşünüyorum bu anlamda. Postmodernlik, hakikati bölüp parçalarken, kişiyi de farklı benliklere bölüyor ve şizofrenik bir parçalanmışlığa sebep oluyor. Burada bütünsellik, tutarlılık aranan bir şey olmayıp, tam tersine bunlar eleştiri konusu oluyorlar.
Belki sosyal medyanın günümüzde yaptığı tahribatların başında, böyle şizofrenik parçalanmışlıklara zemin hazırlaması geliyor. Facebook'ta beden ve ruh, bir bütünsellik içerisinde bir araya gelemezken, insan sadece sunumlanan, olabildiğince hijyenik, estetize edilmiş bir görüntü oluveriyor. İnsanlar orada kendilerini bir görüntü olarak sunmak üzere yeniden dizayn ediyorlar. Bu sunumlanan görüntünün, gerçekle bağlantısı ise çoğu zaman sorunlu bir durumu tanımlayabiliyor. Sunumlanmak üzere hazırlanan ve estetize edilen görüntü ile gerçek "biz" arasındaki mesafeye, bir de farklı görünme biçimleri eklenince, tam da bizim şizofrenik parçalanma dediğimiz durum meydana geliyor. Bu görüntülere zaten ruhun eşlik etmesi söz konusu değil. Dolayısıyla ortada sadece arz-ı endam eden bedenler ve görüntüler kalabiliyor.
Buna kadim bir deyişle cevap verelim: "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol." Yani görüntüne ruhun da eşlik etsin.