Uçurumda Bir Gömü
Şiir, geçmiş
ile gelecek arasında kurulan ve mimarı şair olan bir köprüdür. Şair, bugünü
yaşarken geçmişin deneyimlerini gözler önüne sererken ileriye dönük hedeflerin de
belirleyicisidir. Şairin duruşu, hem geçmiş hem de geleceği görecek şekilde bugünde
konumlanmıştır.
Şair, geçmişte
yaşanılanlardan çıkartılması gereken dersleri az söz ile bize anlatıp
geleceğimize ışık tutan meşaledir. Konuştukça Memlekettir, sustu mu
hezeyanlar kaplar yeryüzünü ve bazen de avazı çıktığı kadar susandır şair.
Şairin
esmerliğine bakmayın, hayatı toprak rengi olsa da kalbi bir kâğıt kadar
beyazdır. Kalbi kadar beyaz olan kâğıtları duygularının kelimeleriyle
süslemesini de bilir.
Şair,
betonların arasına sıkışan kalbini uçurtmaya takıp şehirde
yeni bir rüzgâr ile gitmeyi hep arzulamıştır. Fedakâr dostlarıyla ırmaklarla
büyütmek ister çocukluğunu… Şair, bu hayatın deneme
çekimini dünya telaşı içerisinde kendi aynasından yansıtır…
Şiir avcısı
Üstad A.Erdem Bayazıt “Şair hep verendir, o bilir ki dağıttıkça
çoğalır zenginliğimiz ve aşkın bir adı da berekettir. Ki şair aşk insanıdır.
Hangi aşk yoktur ki başucunda bir şiiri olmasın?” derken aşkın adresi olarak şairin yüreğini işaret eder. Aşk
dediğin acıdır şairde ve acıtır, kanatır yüreğini her dem.
Bir Açılış
Töreni’nde kafa tutar dünyaya şair. Asidir, gönlünün güzelliğine
uymayan hiçbir eylem işgal edemez ruhunu. Zihni de yüreği de bir devrimci
duruşu taşır dizelerinde. Şairin kalbi tenhalanmazsa tüm dünyayı
ateşe verecek kadar köz de söz de vardır bir şiirinde… “Kudüs için yazılan şiirler
zalime atılan bir taş mukabilindedir.” sözü de bu duruşun resmidir.
Ödevine iyi
çalışmış bir öğrencidir şair. Her şeyi bilir ve bu bilginliğiyle neyi, nerede
ve nasıl söyleyeceğini de en iyi bilendir. İçine tuttuğu aynanın sırrı
geleceğimize ışık tutar. Hayata dair gizleri açığa çıkarır şair.
Başımızda
esmeye duran rüzgârların, rahmetin habercisi olduğunu en iyi bilendir. Dizelerden
satırlara yol almaya koyulsa da kendini her daim bir şiirin gönlünde
diriltecektir. Acının yanında yağmura da âşıktır şair.
Şiir yazmak
yürek ve cesaret işidir. Şiir yazabilen kişi ağlamayı başarabilmiş ve buluttan
bir yüreğe sahip olmuş demektir. Ki her şiir, şairinin gözyaşıdır.
Şair,
yeryüzünün öğretmenidir. Öğretirken öğrenen, öğrendiğiyle amel eden ve
kendinden sonraki nesillere rehberdir.
Hele bir de gerçek hayatta da öğretmen ise şair, dokunacağı o körpecik
yüreklerin vebali çöker ruhuna.
İşte böyle
bir şair. Yaşadığı dönemde kıymeti bilinmesi gereken ve yaşarken anlaşılması
mümkün bir insan: Mustafa Uçurum.
Mustafa Uçurum, “Hayatın kendisi konu. O konu içindeki imgeyi bulup çıkarabilmektir
marifet.” derken şairliğinin yanında öykü yazmaktaki mahirliğini de bize
gösteriyor. Son kitabı Uçurumda Bir Gömü böyle bir
marifetin ürünü ve mahir bir kalemin elinde satırlar kitaba dönüşüyor. Hayatın
içinden otuz öykünün yer aldığı bu kitapta okuyucu her sayfada kendinden izler
buluyor.
80 Dönemi
Türkiye’sinden izler barındıran öykülerin olduğu gibi ‘Bi’ Polar Alabilir Miyim?” gibi bir cümleden yola çıkarak yazılan
öyküler de var. Okuyucusuna imge avcılığında ne kadar mahir olduğunu ustaca gösteriyor
Mustafa Uçurum.
Kitabı
okurken bir denizde aheste aheste kürek çekip huzura doğru giden bir
sandaldaymışsınız hissi uyanıyor. Yazarın kelimelerden cümle, cümlelerden öykü,
öykülerden bir kitap oluşturduğundaki rahatlığı ve ustalığı aynı güzellikte
okurken size de sirayet ediyor. Şiir tadında, sıkılmadan ve keyifle okuyacağınız
bir kitap olarak karşınızda duruyor Uçurumda Bir Gömü.
“Yazdığımız yazılar, şiirler geleceğe
gönderdiğimiz mektuplar gibidir.” diyen Mustafa Uçurum’a
selam eyleyip kendi sözleriyle yazımızı noktalayalım:
"Şairler bir işe el atarsa orada
şiir tadı olur. Denemeci, bir deneme yazıyorsa denemedir o ama bir şair deneme
yazıyorsa şiir tadında bir denemedir o. Şairin yazdığı öykü de şiir tadında
olur ve öyküye bir ahenk katmış olur. Biz de Uçurumda Bir Gömü’deki öykülerimizi şiir tadında kaleme aldık.”