Üçüncü yol
Seçimlerden sonra Türkiye’nin, Batı’ya verdiği mesajlar
kamuoyunda çokça konuşuldu. Kimisi “Türkiye Batı’dan kopamaz” manşetleri
atarken, kimisi de “Devletimizin geri adım attığı” gibi GÜLÜNÇ yorumlarda
bolundu. Oysa durum çok farklıydı. Zira Küresel ABD ile sermayeyi Çin’e
kaydıran diğer Küreselciler arasında, bir mücadele vardı dünyada. Ve bu
aktörler YENİ DÜNYA HÂKİMİYETİ için, her türlü çirkin enstrümanı kullanmaktan
çekinmeyen güçlerdi. Buna karşı Türkiye ise askeri ve ekonomik açıdan OLUŞUMUNU
TAMAMLAMAK adına, DENGE POLİTİKASI gütme planları yapıyordu. Bu manada trilyonlarca
dolar ticari hacmi bulunan İpek Yolu Projesi, ilk etapta bize en uygun şartları
sundu. Ancak Devletimizin Rusya ile yekin diyaloğu ve mevcut proje dolayısıyla
doğuya yanaşması, ABD öncülüğündeki Batılı ülkeleri rahatsız etti haliyle.
Akabinde de sayısız badirelerle, yüzleşmek durumunda kaldık malumunuz üzere. Keza
baskı öylesine büyümüştü ki, ekonomimizin de bundan nasibini aldığını tecrübe
etmiştik. Tabi Pandeminin dünyaya ekonomik etkisi ve yaşadığımız büyük
Kahramanmaraş Depremi de buna eklenince, bugünlere kadar geldik.
Bu minvalde Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylamamız, denge
politikamızın BİR AYAĞINI oluşturdu. Seçimlerin ertesinde Batıyla tekrar
konuşup, SERMAYE AKIŞINI sağmamamız da diğer ayağını… Ama son kertede önümüzde,
Ekim’de başlayacak Meclis çalışmalarıyla, İsveç meselesi gibi kritik bir konu
bizi bekliyordu. Gerçi Sn. Cumhurbaşkanımız bu zaman zarfında, İsveç’in PKK/YPG
ile mücadele etmesine yönelik kanunlar çıkartılmasını sağlamıştı. Hatta NATO
görüşmelerinde, “AB üyelik” mevzusunu da masaya getirerek, edinimlerimizi
arttırmaya çalışmıştı. Bu durum Türkiye’nin hanesine, diplomatik bir başarı
olarak yazılmıştı hiç şüphesiz. Fakat gelin görün ki bu başarı, İsveç’in
kanunları uygulamada isteksiz görünmesini ve bazı militanlara, Yüce Kitabımızı yakma
izni vermesini engellemedi maalesef. Üstelik ABD’nin F-16 uçaklarını direk buna
odaklaması ve Batı sermayesinin de aba altından “AMBARGO GÖSTERMESİ”, İsveç’i
daha da çok yüreklendirdi. Ardından da AB Parlamentosunun; “Türk hükümetinde
ciddi yön değişikliği olmadığı sürece, AB üyelik süreci mevcut şartlar altında
yeniden başlayamaz” raporu hiç gecikmedi. Kısacası hali hazırda NATO tatbikatlarına
ZATEN KATILAN İsveç’in, üyeliğini onaylasak ta onaylamasak ta, hiçbir şeyin
değişmeyeceği ortadaydı.
Neden mi? Hindistan’daki son G-20 Zirvesinde, Türkiye’ye verilen
mesaj açıktı hattı zatında. Öyle ki zirvede konuşulan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa
Ekonomi Projesi, Çin’in İpek Yolu Projesine ALTERNATİF biçimde teşkil edilmişti.
Ve DÜMENİNDE de ABD yer alıyordu. Asıl konu ise bu ticaret güzergâhında, TÜRKİYE’nin
BY-PASS edilmesiydi ne yazık ki… “Peki, bu proje yapılabilir mi” derseniz, oldukça
zor bana kalırsa… Ama projeden Türkiye’nin tard edilmesinin, çok şey ifade
ettiğini de göz ardı etmemek lazım. Kaldı ki bu duruş; “Türkiye teslim
olmadıkça, ağzımızla kuş tutsak dahi, Batı’nın bizi asla kabul etmeyeceğinin”
de ispatı sayılabilir. Buna rağmen diretmenin ise büyük hata olacağı net şu
aşamada. Tabi Devletimizin şimdiye kadar yaptığı gibi, ÇIKARLARI NİSPETİNDE
DENGE POLİTİKASINI İŞLETMESİ MÜSTESNA… Bırakalım İpekyolu ile Baharat Yolunun
sahipleri, birbirleriyle uğraşa dursunlar. Zira bu ikisi dışında, YENİ BİR GÜÇ
BLOĞUNUN YÜKSELDİĞİNİ yakında herkes anlayacak. Çünkü durduğumuz Orta Kuşağın, DÜNYANIN
EKSENİ olmaya namzet seyrettiği tartışılmaz konuma sahip. O yüzden Türk
dünyasını birbirine bağlayacak olan ZENGEZUR KORİDORU ve Asya-Körfez-Avrupa’yı
irtibatlandıran KALKINMA YOLUNUN inşası, çok ama çok önemli. Bunları başarıp, içerde
sığ tartışmalarla patinaj çekmemek de elzem. işte o zaman geleceğe imzamızı
atmamız, işten bile sayılmaz. Nitekim TÜRKİYE YÜZYILININ da, böyle vücut
bulacağını kim inkâr edebilir ki? Yani yolumuz açık diyebiliriz özetle… Birileri
her ne kadar istemese de…