Ücretli eğitim bu dünyadan mı?
Mevsimi geldi geçiyor. Gençleri başarıya odaklamanın yolları üzerine eğitim kurumlarının reklam kokulu yönergelerinden geçilmiyor. Bu tür motivasyonlar, özellikle okul dönemi başlarında okul veya meslek seçimlerine odaklanan çocuklar, gençler ve ailelere yönelik bir başarı propagandasına dönüşüyor. Elbette bu manzaranın odağında paralı eğitim var.
Ücretli eğitim, eğitilecek çocukları olan ebeveynler için bu
dünyadan ayrı, apayrı bir dünya. Eğitim kurumlarını tanıtan temsilciler,
serbest piyasa ekonomilerine yönelik yorumcular gibi. Çünkü ikisi de birbirini
besleyen birbirinden ayrılmayan iki mecra.
Çünkü eğitim danışmanları aynı bireysel yatırım danışmanları
gibi dünyanın savaş, işgal, kıyım, soykırım, insanlığın ortak acıları, hatta
toplumun değer yargılarıyla yan yana gelmeyecek ortak söylemin oyuncuları.
Sıkıntısız, sorunsuz, kümeyi kişiden ibaret sayan bir kapsülden sesleniyorlar.
Orada her şey güvenli. Çocuklar ve gençler için parlak mavi, üstenci bir
gelecek var.
Dünya ya da ülke gündeminin dışında bir akış bu. Eğitim
pazarı diye bir yer var. Yer yerinden oynasa hatta dünya başımıza yıkılsa da
“eğitim sektörü”ne zeval gelmiyor. Korona döneminden hatırlıyoruz, aile-sistem-okul
işbirliğiyle sınavlar ölüm kalım meselesinin önüne geçercesine eğitimin odak
noktası olmaya devam etmişti. Bu durumda bilhassa ücretli eğitimin önüne ne
geçebilirdi? Salgın kapatmalarının ardından işler kaldığı yerden devam etti.
Çünkü aileler de devam etmesini istedi. Sınavlar sürsün istedi.
İşi gücü dara düşmüş olsa da -belki normaldi de- okullar, sınavlar dara
düşemezdi. Gelecek için -gelecekten
kasıt birlikte bir gelecek değil, evlat odaklı ferdîyetçi bir anlayış- her
türlü sıkıntıya değerdi. Ailenin bütün fertlerinin aynı evde buluşması
alışıldık değildi, çoğu anne baba okullar açılsın diye kamuoyu baskısına katkı
sundu.
Hâlbuki salgın, 21. yüzyıl toplumları için en ağır
tecrübelerden, yüzleşmelerdendi. Akıbeti belirsizdi. Savaş ve kıtlık görmemiş
halklar, yokluğun ve yoksunluğun ayak sesleriyle sınandı. Ekonomik darboğazın
ezdiği nefisler, kanaatkârlığa yaklaşarak yeni bir tekâmülle tanıştı.
Hastalığın alıp götürdüklerinden geriye çok şey kaldı. Müsrifliğimiz ve doğaya
yönelik hazırlıksızlığımız yüzümüze vuruldu. Beklenmedik şekilde hızlı bir
eğitimden geçtik.
Ama eğitim sistematiği içinde hiçbir şey aksamasın diye
bütün şartlar seferber edildi. İlk feryat özel okullardan geldi. Ekonomik
darboğazları üzerine gündem yapıldı. Eğitimde “olağanüstü hâl” kabul edilemez
bir durumdu. Aileler de okullar açılsın baskısıyla önemli bir görev üstlendi. Bu
da eğitim sektörünün başını çekenlere önemli veriler sundu. Aileler son
kuruşuna kadar seferber olup çocuklarının iyi bir eğitim alması için bütün
imkânlarını seferber etmeye hazırdı.
Elbette iş bu kadarla kalmıyor.
Dünyanın bütün gündeminden kopuk ücretli eğitimin toplumları
sınıf ayrılıklarına -adı konulmasa da- yönelttiğini sahada gözlemliyoruz.
“Kolejli” sıfatının seçkinciliği tetiklediğini kabul edelim. Devlet
kurumlarında eğitim görenlerle sokakta dahi buluşturmayan bu ayrıştırma,
birbiriyle kaynaşmaya yanaşmayan katmanların inşa ettiği başka bir gelecek
çiziyor.
Özel okullar, ortak müfredat ve ortak kitap konularında da
inisiyatif sahibi. Toplu sınavlardaki başarı için verilmesi gereken eğitimler
dışında kalan sosyo-kültürel temellendirme farklı formların peşinde. Özel
okulların ideolojik temsilleri bu noktada önem arz ediyor. Özellikle lise
döneminde kendini fark ettiren ideolojik temsil iddiası yüzünden farklı aile,
kültür ve inanç sisteminde yetişmiş çocuklar, burslu okuyabilecekleri iddialı
okullardan vazgeçmek zorunda kalıyorlar.
Eğitimin insan yetiştirmekle ilgili yeterliliğinin
sorgulanmadığı, hayat ve insanlık için katma değer üretme başarısının göz ardı
edilip aşağılandığı bir zamanda eğitimin kalitesi ve başarı meselelerini nasıl
konumlandıracağımız sorusunun cevabı belli. Çok kazandıran, güç odaklı,
saygınlığı yüksek bir mesleğe yönlendirecek alt yapı vaat eden her eğitim
merkezi dikkate alınabilir!
O zaman eğitim bir arena, kurumlar cephe, çocuklar da
savaşçı mı kabul edilmeli?
Eğitim sisteminin masaya yatırıldığı ve tartışıldığı bir
süreçte, borsa simsarları gibi eğitim kurumları temsilcilerinin televizyonlarda
arzı endam ettiği günümüz dünyasında ücretli eğitimi, şartlarını, getirip
götürdüklerini tartışmanın tam zamanıdır.
“Eğitim dünyası dünya hâllerinden bu kadar kopuk olmalı
mıdır?” sorusu üzerine durularak eğitim kurumlarının verdiği sosyo-kültürel
eğitimin yeterliği ve hayata katılım noktasında şuurlandırıp şuurlandıramadığı meselesi
konuşulmalıdır.