Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Nisan 2023

​Üç günlük dünya

Hepi topu üç günlük dünya zaten bu; bir yol gidimlik, bir nefes alıp vermelik... Karakışları niye sevelim ki? Bize baharlar, yazlar lazım.

Gecesi gündüzünden uzun, acısı keyfinden ağır bir dünya bu. Yıldızsız geceyi, keyifsiz acıyı niye sevelim ki?

Bir kır görmelik, bir kalp onarmalık, birkaç adımlık, birkaç metrelik yürüyüş bu yaptığımız. Neden koşarak nefesimizi tüketelim ki? Tümsekleri sevindirip çimenleri niye üzelim ki?

Neyin peşinden koşup neyi yakalayacağız? Küçük yürüyüşler, hafif yekinmeler neyimize yetmiyor ki?

Üç beş insan, birkaç dosttur hayatı bize neşeli kılan. Asık suratlı insanları, burnundan kıl aldırmayan bön suratlıları neden sevelim ki? Burnundan kıl aldırmayan, bulunduğu yere ağırlık veren, baktığı tepelere kara bulutlar getiren, yağmur yerine sel, ateş yerine yangın üreten, görüş alanlarına kasırgalar estiren insanlardan neden uzak durmayalım?

Sevgiden, aşktan, merhametten yana olmak varken dünyaya kinle bakan, nefret püskürten, soluklarından ateş çıkan, nefesi duman insanlara neden değer verelim ki?..

Buz kesmiş suları, hantallaşmış beyinleri, donmuş cümleleri tekmili birden reddediyorum. Ben akarsuları, esnek düşünceleri, yumuşak cümleleri seviyorum… Kırıp dağıtanları değil, alıp onaranları…

Katı öğretileri, sert ideolojileri, insanı insanın cehennemine dönüştüren, insanı insana zindan kılan sistemleri sevmiyorum. Kendini yenileyen, her yekinmede yeni fikirler aşılayan, insanı insana su kılan yaklaşımları seviyorum…

Katı olan her şeyden uzak olduğum için belki de Mars değil dünya kabul etti beni. Suyu sevdiğim, sudan olduğum, sudan yana olduğum için belki su gibi insanları seviyorum. Mimariden, resimden, heykelden ziyade müzik ve şiire yakınım. Gölü suya, ırmağı göle, denizi ırmağa tercih ediyorum. Dalgalı denizleri durgun olanlara…

Kıvrımlı yolları düz yollara, engebeli vadileri pürüzsüz olanlara yeğ tutarım. Rahat giyinmeyi resmi olanlara, sivil hayatı bürokratik olanlara tercih ederim. Dost sohbetinden büyülenmiş bir insanı hangi konferans kendine ram edebilir ki?

Kaos beni yorar ama mutlaklaştırılmış düzene de ayak uyduramam. Her gün aynı şeyleri yapmaktansa bazı günler bazı şeyleri değiştirmeyi yeğlerim.

Yağmuru rüzgara, toprağı taşa, yaprağı gövdeye, kuş kanadını dala tercih ederim. Tebessümü somurtuşa, kahkahayı paylamaya yeğ tutarım. Yüz enseden, el ayaktan daha çok büyüler beni.

Bana merhametinizle gelin. İnsan severliğinizle, hüznün arasına yerleştirdiğiniz umutlarınızla…

Bana yağmur yağdıran bulutlarınızla gelin; başlamaya, yeniden başlamaya ahdetmiş heveslerinizle… Unuttuğunuz kinleriniz, hatırlamaya başladığınız bağışlamalarınızla…

Bana okşamalarınızla, küçük dokunuşlarınızla, her bakışınızda yeniden dirildiğim gözlerinizle gelin; kasırga gibi gürleyen sesleriniz, içinden sönmüş yıldızların fırladığı kıvılcımlar saçan bakışlarınızla değil.

Yumuşak kalbinizle gelin, yumuşatan kalbinizle…

Yaptıklarınızla değil, yapacak olduklarınızla gelin bana. İşaret parmağınızla değil, beş parmağınızın beşiyle ve avuç içinizi göstererek ve dokunduğunuz yeri yeşerterek…

Geçmiş yazları hatırlatmak neye yarar? Bana yenibaharların müjdesiyle gelin. Ölü gövdeler galerisiyle değil, kuş şakımalarıyla…

Ağırlık veren değil, ağırlık alan insanlar lazım bu dünyaya. Nefreti çoğaltanlar değil sevgiyi su gibi akıtanlar…

İnsanla değil, hayatla dalga geçen insanlar lazım bize. Ölümü koltuk altına yerleştirip sıtmaya razı edenler değil, ölümün yerine hayatı, hayatın ortasına merhameti yerleştirenler…

Ki hayat ölümün ki merhamet zulmün bittiği yerde başlayandır. Ki esirgeyen, bağışlayanın söylediği budur.