Üç Günlük Dünya
Bizim romanlarda anlatılamayacak, destanlara sığamayacak güzel deyimlerimiz vardır. Derdimizi, keyfimizi, acımızı, neşemizi bu deyimlerle ifade ederiz. Arasıra o deyimler deryasına dalıp inci mercan değerinde katreler bulup çıkarmak isterim. Neredeyse her deyimde bizim dünya görüşümüz, düşünce alemimiz, tefekkürümüz vardır. Onlardan biri de "Üç günlük dünya için" tabiridir. O ne anlamlı ifadedir ki, daraldığımızda o söze sığınır, bir felakete du00fbçar olduğumuzda o söz ağacının altına gireriz. Ölümler, tufanlar, depremler ve türlü acıyı bu söz kalkanıyla karşılar, tevekkül zırhına bürünürüz.
Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Öfkeler kabarmış, hırslar bilenmiş, kinler artmış, kaşlar çatılmış, suratlar asılmışu2026 Sanırsınız ki üçüncü dünya savaşının arefesindeyiz. Ne oluyor? Neden bu hırs, kin, öfke, düşmanlık? Mahsun Kırmızıgül'ün bütün şarkıları ve filmleri unutulsa bile şu sözü zihinlerden çıkmayacak: "Hepimiz kardeşizu2026" Peki yalan mı? Hayır! En doğru söz. Hem bir Müslüman olarak Rabbimizin bize biçtiği bir güzel kaftandır kardeşlik. Hem de hepimiz Hazret-i u00c2dem ile Havva'nın çocukları olarak bu sıfata sahibiz. Öyleyse bu öfke ne diye?
Büyük şehirlerde mezarlıklar uzak. İsteseniz de sıkça ziyaret edemiyorsunuz. Bir gününüzü ayırmanız gerekir neredeyse. Ama Anadolu öyle değil. Orada bir saatliğine kabristana uğrayıp yakınınızı ziyaret edip duanızı yapabiliyor, sonra işinizin başına dönebiliyorsunuz. Doğduğum yerde perşembe günleri vatandaşlar ikindiden sonra en büyük 'nasihatçı' olan mezarlığı ziyaret etmeyi ihmal etmezler. Ziyaretten sonra da işlerinin başına dönüp çalışmaya devam ederler. Ama işe bu kısa ara veriş bile, onları 'üç günlük dünya' uğruna kalp kırmaktan, kötülük etmekten, zulüm etmekten ve insanları kandırmaktan uzak tutar. Dürüst bir şekilde alışverişlerini yapar, helalinden ticarete devam edip akşam gönül huzuru içinde evlerine dönerler.
Son günlerde ne yazık ki 'üç günlük dünya'ya fazla tamah eder olduk. Mısır'da yüzlerce mümin kardeşimiz idam cezasına çarptırılırken, dünyanın muhtelif bölgelerinde Müslümanlar katliamlara maruz bırakılırken, ülkemizde bazıları adeta bir hükümranlık savaşı veriyor. Ne için, ne uğruna? Hangi gaye, hedef, amaç ve ideal için? Bir müminde bulunması gereken şefkat, merhamet, hürmet, muhabbet duyguları bir yerlere kaybolmuş, sanki saklanmış. 'Üç günlük dünya' egemenliği için gözünü hırs bürüyenlere, kudret hastalığına yakalananlara ne demeli? Onlara dua etmeli, ıslahları için yalvarıp yakarmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle haşir neşir iken toplumun imdadına bir güzel eser yetişti. Rahmetli mütefekkir yazar Samiha Ayverdi'nin makalelerinden meydana gelen bir kitap: Üç Günlük Dünya İçin. Eser, yazarımızın makale, hatıra ve hikaye türündeki 47 yazısından meydana geliyor. Eserin orijinal tarafı şu ki, müellifin ağabeyi yüksek mu00eemar mühendis ve sanat tarihçisi Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin evinde devrin kıymetli kültür adamları ve akademisyenleri ile yapılan "Akademik Toplantılar" veya "Masabaşı Toplantıları" adı verilen aylık toplantılarda okunmak üzere hazırlanan rapor mahiyetindeki yazılar da eklenmiş. Eserin vücuda gelmesinde Samiha Ayverdi Enstitüsü Müdürü Aysel Yüksel ve Zeynep Uluant'ın emekleri çok. Zira Samiha Ayverdi'nin yaşarken kaleme aldığı bütün satırlar, söylediği cümle sözler neredeyse kayıt altına alınıyor. Muhteşem bir arşiv. Keşke bu gayret, vefat etmiş diğer yazarlarımız için de gösterilse ve onların da külliyatları kültür hayatımıza kazandırılsa.
Eserde tarihimiz, fikir hayatımız, tahayyülümüz, mimarimiz, edebiyatımız ve bütünüyle irfanımız var. Merakları celbetmek için eserdeki yazıların birkaçının başlığını nakledeyim: "Murad-ı Hüdavendigar", "Süleymaniye", "Yahya Kemal'in u00cemanı", "Düğünlerimiz", "Bizi Güldürenler", "Mektep Hatıralarım", "Kaybettiğimiz İstinat Noktası", "Maarifimiz", "İslam'ın Tevhu00eedi", "Laiklik Böyle mi Olmalı?", "Her Acının Altında Nice Tatlı Vardır", "İslamiyet ve Tasavvuf", "Mezarcı", "Küçük Ressam", "Dört Kapı".
Kitaba da adını veren "Üç Günlük Dünya İçin" yazısının sonunda şu satırları okuruz: "Halet Efendi'yi aldatan dünya hırslarına yan bakıp küçümseyerek: 'O şaşırmış, ben yapmam!' demeu2026 Onu asla kınamıyorum. İnsan iken şeytan olmamak için bize, sadece niyaz düşmekteu2026 'Dervişler, mürşidin sahu00eefe-i ahvalidir.' Kelamı derviş geçinenler için ne yaman bir mes'u00fbliyetu2026 Zu00eera bizim attığımız her adımın dayandığı yer, mürşidin kapısı olduğunu bilebilsek, pınardan çıkan berrak suya, hiç olmazsa çer-çöp atarak kirletmemiş oluruz."
Son tartışmalarda zihni yorulan bütün okuyucularıma Kubbealtı tarafından neşredilen Üç Günlük Dünya İçin isimli kıymetli eseri tavsiye ediyorum. Okunup istifade edilsin diye. Zira bugünlerde akl-ı selime, kalb-i selime ve zevk-i selime çok muhtacız. Yazımı eserin arka kapağındaki şu manidar satırlarla tamamlamak istiyorum:
"Belgrad'ın fethinde ve aynı zamanda Mohaç Muharebesi'nde üstün gayreti olmuş bulunan Balu00ee Bey, 1531'de Budin'i muhasara ederek Avusturya ordusunu kovalayıp zafere ulaştıktan sonra, muvaffakiyetlerini sayıp dökerek, Kanu00fbnu00ee Sultan Süleyman'dan bir tuğ niyaz edince, padişah kendisini şöyle cevaplandırmıştır: 'Berhudar ol, Allah senden razı olsun! Benden bir tuğ istiyorsun. Sana emu00eerü'l-ümeralık veriyorum. Lakin bu yaptıklarına güvenme ve bir fanu00ee kuldan herhangi bir talepte bulunarak kendini küçültme ve minnet altına girmiş olma!' Kıyamete kadar değerinden kaybetmeyecek bu hakanu00ee cevap, üç günlük dünya nu00eemetleri peşinde şerefini, deru00fbnu00ee şanını ayaklar altına almış kimselere olduğu gibi, Bilhassa devlet çarkının yükünü omuzlamış olanlara verilmiş unutulmaması gereken u00eekazın ta kendisi değil de ya nedir?"