Üç Dilli Şehir
Doğduğum topraklarda üç dil konuşulurdu. Bu lisanları konuşanlar birbirini sever sayardı. Şehrin yerlileri Arapça bilir ve konuşurdu. Ta okula başlayana kadar çocuklar bu lisanla derdini anlatır, meramını ifade ederdi. Mektep sıralarında Türkçe öğrenilirdi. Türkçe büyük bir zevkle konuşulur ve artık evde iki lisan geçerli olurdu. Mezralardan, köylerden, kasabalardan şehre insanlar gelirdi. Büyük çoğunluğu Kürtçe konuşurdu. Halde sebze meyve satanlar, katırlar üstünde ormandan odun getirenler bu farklı dili konuşurdu.
Şehirde üç dili de bilen ve konuşan insanlar vardı. Mesela benim babam. Ayakkabı tamircisiydi. Küçük yaşlarımdan itibaren sefertasımı alıp yanına, dükkana giderdim. Yaptığı tamir işlerini seyrederdim. Sefertası, Halim Selim Efendi ve Yıldızlarla Uyumak kitaplarımda onu anlattım. Üç dille konuşan insanlarla hep iyi geçinir, onları hiç kırmazdı. Köylerden gelenler bazen parasız olurdu, işlerini ücretsiz yapardı. Hemşehrileri borçlarını sonra da ödeyebilirdi.
Üç kültür, üç dil, üç yaşama biçimine sahip olan bu insanları birbirine sımsıkı bağlayan ortak kementler vardı. Bu payandalar geleneklerdi, komşuluk ilişkileriydi, insanu00ee davranışlardı, İslamu00ee hassasiyetlerdi. Camilerde aynı saffı tutardı hepsi deu2026 Aynı imamın arkasında el bağlar, aynı sureleri dinler, türbelerin önünde aynı duayı ederdi. Birbirlerine saygıları da vardı, sevgileri deu2026 Onları birbirine kenetleyen sağlam bağ inançtı. Hepsi de iyi Müslüman'dı.
Gün oldu bu yürek beraberliğini, bu ruh kardeşliğini, bu gönül dostluğunu hazmedemeyenler, kıskananlar çıktı, araya nifak tohumları saçtılar. Farklı dilde konuşanların ayrı insanlar olduklarını öne sürdüler. Bu iddia yalandı. Çünkü hepsi de aynı kaygıları taşıyor, aynı sevinçleri paylaşıyordu. Mabedlerde aynı ilahileri dinlerken gözleri nemleniyor, düğünlerde yürek tellerine dokunan aynı türkülerle coşuyor, ölü evlerinde aynı hüznü yaşıyorlardı.
Bu kardeşlik köprülerini atmak, bu birlikteliği bozmak için hain eller devreye girdi. Uğraştılar, arayı bozdular, kardeşi kardeşe kırdırdılar. Aynı inancın mensubu olanları birbirlerine düşman etmek istediler. Kısmen bunu sağladılar da. Ama daha sonra oyun fark edildi. Hain tuzakları görenler, hatalarını anladılar. Şimdi o topraklarda kardeşlik türküleri yeniden söyleniyor.
İşte barış ve huzur ortamının büyük ölçüde Doğu'da ve Güneydoğu'da sağlandığı şu sıralarda Siirt Valiliği'nin öncülüğünde İstanbul Feshane'de düzenlenen "Siirt Günleri" bu açıdan büyük önem ve anlam kazanıyor. "Üç Dilli Kardeş Şehir" sloganıyla anılan "Siirt Günleri" dolayısıyla Feshane dolup taşıyor. Her şey 'Siirt aşkına' yapılıyor. Yıllardan beri bir araya gelmeyen dernek ve vakıflar, Feshane'de sırt sırta, omuz omuza. Halk oyunları oynanıyor, şiirler okunuyor. Manevu00ee değerler anlatılıyor. Paneller düzenleniyor, resim sergileri geziliyor. Yörenin yemekleri, büryan kebabının lezzeti tadılıyor. Pervari balının şifası dile getiriliyor. Zivzik narının farkı ifade ediliyor. Otlu peynirin besleyiciliği dillendiriliyor. Siirt seccadesindeki tiftik yününün sıcaklığı sarıyor dört bir yanı. Sedirlerde sohbetler yapılıyor, muhabbetler ediliyor. Yazarlar okuyucularına kitaplarını imzalıyor.
Perşembe günü başlayan şölen, bugün sona eriyor. Siirt Valisi Ahmet Aydın ve ekibi çok hayırlı bir hizmeti gerçekleştirdi. Elbette Günler'e destek veren sanatçılar Şafak Sezer, Yeşim Salkım, Emirkan ve Hazal'ı da tebrik etmek gerek. Yazarlar Cumhur Kılıççıoğlu, Ahmet Arıtürk, İzzettin İçin, Emine Uçak Erdoğan, Nureddin Sancar, Ali Boran, Ahmet Maranki, Mesut Yılmaz, Haluk Sağlamtimur, Serkan Tekin, İhsan Süreyya Sırma, Yasin Aktay, Tarık Tufan, Fahri Aral ve Coşkun Aral, imza günlerine ve diğer faaliyetlere katkı sağladılar.
Gürbüz Saltabaş, Ayhan Mergen, Eyüp Güzel, Vedat Sağlam, Vehip Emrah, Sedat Özvural, Hıfzullah Eryeşil ve Zekeriya Butur gibi dostlar bu hayırlı hizmete koşturdular. Cuma günü Dursun Gürlek, Fatma Ersem Yargıcı ve Aslınur Akdeniz'le birlikte Feshane'yi gezdik. Coşkuya birlikte sükunet vardı. Tatlı bir telaş sarmıştı dört bir tarafı. Stantlarda insanlar güleryüzle ziyaretçileri karşılıyor, memleketin güzel ürünlerini anlatıyorlardı. Çaylar kahveler ikram ediliyordu sürekli. Koca salon bir sevgi ortamı içinde soluk alıp veriyordu.
Bugün Pazar ve Siirt Günleri'nin son günü. Öğleden sonra "Yazarlar Bölümü"nde olacağım. Gelecek ziyaretçilerle kitapları, kültürü, sanatı, medeniyeti konuşacağım. "Üç Dilli Kardeş Şehir" olmanın üstünlüğünü anlatmaya çalışacağım gençlerimize. Arzu eden okuyuculara da kitaplarımı imzalayacağım. Şenlikler, fuarlar, törenler, festivaller hepsi bir yana Siirt Günleri'nin çok farklı bir anlamı var. Bugüne kadar ayrıştırılmak istenen insanların ne kadar bir olduğu, bizden olduğu işte bu salonlarda görülüyor, hissediliyor, yaşanıyor. Evet hepimizin, bütün Türkiye'nin bu birlik ruhuna, bu gönül seferberliğine ihtiyacı var. Türkiye 81 vilayet ve bütün şehirlerimiz öz be öz kardeş. Üç dilli, beş dilli veya yedi dilli kardeş şehirlerimiz var şükürler olsun ülkemizde. Dosta düşmana şunu söylemeliyiz: Bu halimizle çok zenginiz. Hiç kimse hor bakmasın bize sakın, çeşit çeşit tatlı dillerimizle biz güzeliz.