u00c2kif'in kemikleri sızlıyor!..
SABRİ GÜLTEKİN
Vefatının 76. sene-i devriyesinin arefesinde İstiklal Şairi Mehmed u00c2kif Ersoy'u Edirnekapı Şehitliği'ndeki istirahatgahında ziyaret edip, son nefesini verdiği mekana doğru yöneliyorum.
"Demir tavında dövülür" sözü gereği; güneşin parlak fakat soğuk yüzünü gösterdiği bir günün ortasında dalıyorum yapayalnız sokaklara. Fakat yalnızlığım hususunda yanıldığımı Tarlabaşı Bulvarı'ndan Taksim'e ilerlerken fark ediyorum.
"HAVu00c2DİS yüz yıl önce"
Tarlabaşı'nda hummalı bir çalışma var. Elleri soğuktan morarmış işçiler ruhunu yitirmiş yapılara ruj sürerek güzelleştirme telaşında. Taksim'deki Maksem Sarnıcı'nda faaliyet gösteren Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi'nin afişini görünce adeta çarpılıyorum. Hiç tereddüt etmeden galeriyi adımlamaya başlıyorum. Her adımda ayrı bir zamana, ayrı bir olaya tanıklık ediyorum. Yüz yıl öncesinden HAVu00c2DİS'ler alıyorum. Matbuatımızın tarihçesini tahkik ederken, "Harf Devrimi"nin hafızamıza indirdiği onarılmaz darbeyi bir kez daha iliklerime kadar hissediyorum. Tasvir-i Ahval, Servet-i Fünu00fbn, Alemdar, Eşek, Cem, Karagöz'ün orijinal ve tıpkıbasım nüshalarının satırları arasında gezinip; kah hüzünleniyor, kah mizah sanatına zirve yaptıran cümleler arasında tebessüm krizine tutuluyorum. 1912'de ülkemiz ve dünyada olun biteni "HAVu00c2DİS yüz yıl önce" sergisiyle, (31 Ocak 2013'e kadar açık) tarih ve kültürden haberdar olmak isteyenlerin ilgisine sunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü'ne teşekkür ediyorum.
Taksim'e ma'bed şart
Galeriden çıkıp, sarnıcın arkasına dolanıyorum. Sağa bakıyorum, sola bakıyorum günlerce gündemi yoran "Taksim Camii" inşasına dair en ufak bir emare göremiyorum. Mimar Ahmet Vefik Alp'in öve öve bitiremediği ödüllü ve "diyalogcu proje"yi hayallerimin ortasına seriyorum; boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Bu arada sarnıcın hemen yanındaki "utanç verici teneke minareli cami müsveddesi"nden arş-ı alaya bir ezan sesi yükseliyor. Mescidde ilk yer tutan imama uyarken, diğerleri yağmura aldırış etmeden sokakta sırasını bekliyor.
Noel'i karşılama yarışına hazırlananlar, menzile varmak için nefes tüketen kalabalıklar İstiklal Caddesi'nden bendine sığmayan nehirler gibi aleme akıyor. Domino etkisiyle dünyanın dört bir yanına savrulan "Arap Baharı" mağduru turistler, zenci yerliler, küpeli oğlanlar, siyah gözlüklü figüranlar ne zaman biteceği belli olmayan film için rol kesiyor...
"Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli: / Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli; / Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli, / Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli..." diyen merhum u00c2kif'in sözleri yerlerde sürünüyor.
"Durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak"
Cadde-i Kebir, u00c2kif'in u00c2sım'ından yoksun gençlerle dolup taşıyor. Karşıdan gelenler, karşıya gidenler; akıyor, birbirine karışıyor. İstiklal adeta bütün idealist duyguları yutuyor; gününü gün eden insancıklar doğuruyor. Renk cümbüşünün içinde ilerleyen ruhu katranlaşmışlar, bütün güzellikleri bastırıyor.
Köşede duran mahzun bir camii; "durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak" diye bağırıyor. Fakat sinema gişelerinin önünde kuyruğa girenler; fantastik filmler izlemenin, karnı acıkanlar ise; yemeli-içmeli mekanlarda yer bulabilmenin telaşında.
Bunca dünyevu00eeleşen koşuşturma ve kokuşmanın arasından bir rayiha dağılıyor caddeye. Çağırıyor herkesi ilkbahar tazeliğinde. Buram buram iman kokuyor. Çatlatılmış kubbesinin altında başımı seccadesine koyamamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Demirören İstiklal AVM sayesinde cemaatine hasret kalan Hüseyin Ağa Camii'nin bahçe duvarındaki "26 Mart 2010 tarihi itibariyle Vakıflar Genel Müdürlüğü ile imzalanan protokol gereği, Ağa Camii restorasyonu Demirören Holding tarafından yapılmaktadır" ibaresine bakıp, Nazım Hikmet'in; "Havsalam almıyordu bu hazin hali önce / Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce // Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; / Allah'ımın ismini daha çok candan andım. // Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! / Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, // En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, / Üstünde orospular yükseltiyor sesini..." dizelerini mırıldanıyorum. Dualarımı, Sadri Alışık Sokak'taki İdris Bey İş Merkezi'nin bodrum katına bırakıyorum.
Sonra Atıf Yılmaz Sokağı, Demirören İstiklal AVM, Halep Pasajı, Atlas Pasajı, Yeşilçam Sokağı ve kalabalığı yara yara ilerleyen nostaljik tramvayın yanından "Mısır Apartmanı"na doğru yol alıyorum. Galatasaray Sultanisi'nin önü her zamanki gibi hareketli. Sahnede "Vegan Özgürlük Hareketi"nin vejeteryan kızları var. Duvar ve yerlere yaydıkları "Şükran günlerimiz hindisiz olsun," "En büyük ibadet yaşatmaktır" sloganları arasında tir tir titriyorlar. Yaptıkları eylemi "ibadet" gibi gördüklerini hissedince sohbeti kısa kesip hemencecik topukluyorum.
Galatasaray Sultanisi'ni geçtikten sonra kalabalık seyreliyor, atmosfer başka bir renge bürünüyor. Soğuğa rağmen yol kenarı müzisyenden geçilmiyor. Gitar sesi saksafona, bağlama sesi darbukaya karışıyor; ziyafeti beğenenlerin bozuk para şıngırtısı cümbüşü habire fişekliyor. Sokağa taşan bu festival ta Asmalı Mescid'e kadar uzanıyor.
Mısır Apartmanı'nın ilginç sakinleri
Tünel'e doğru ilerlerken, Yapı Kredi Yayınları'nın ilerisinde, St. Antuan Kilisesi'nin berisinde 163 kapı numaralı, heybetli, makyajı yerinde, caddenin en gösterişli binalarından olan Mısır Apartmanı'na nihayet ulaşıyorum. Bina, 1910 yılında Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa'nın isteği üzerine kışlık konak olarak mimar Hovsep Aznavur'a yaptırılmış. Abbas Halim Paşa'nın ölümünden sonra varisleri tarafından apartmana dönüştürülmüş. Apartman farklı dönemlerde Ziraat Bankası, İlkut Uras, Hayri İpar, Ali İpar, Şair Mithat Cemal Kuntay, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif, Sami Paşazade, Abdülhak Hamid Tarhan, Fuat Şemsi İnan, Atatürk'ün dişçisi Sami Günzberg, Faruk Süren'in babası dişçi Arşak Sürenyan, Hüsamettin Cindoruk, Koray İnşaat ve İsrail Gizli Servisi MOSSAD gibi birbirinden farklı hayatları misafir etmiş.
Hikayesi uzun. Benim için önemli olan asıl hikaye, Millu00ee Şairimiz Mehmed u00c2kif Ersoy'u misafir etmesi.
"Mekanın ru00fbhu" uykuya dalmış
Mısır'da 10 yıllık uzlet günlerini tamamlayan Mehmed u00c2kif Ersoy, hastalığı ilerlemiş bir halde eşi İsmet hanımla 17 Haziran 1936 yılında İstanbul'a döner. Şair vapurla rıhtıma doğru yaklaşırken, şehrin siluetini uzun uzun seyrederek gözyaşları döker. Rıhtıma yanaşıldığında ise u00c2kif'i sadece birkaç dostu karşılar. Abbas Halim Paşa'nın ısrarlı daveti üzerine Ersoy, birkaç gün Maçka'daki evde misafir olur. Daha sonra Şişli Sıhhat Yurdu'nda kısa bir süre tedavi görür. Ve nihayetinde u00c2kif, Mısır Apartmanı'nın ikinci katındaki daireye yerleştirilir. Hizmetine bir hasta bakıcı verilir. Bu dönemde Abbas Halim Paşa, Mehmed u00c2kif'le çok yakından ilgilenir.
İlgilenenlerden birisi de u00c2kif'in üç u00c2sım'ından (Köse u00c2sım, Hafız u00c2sım, u00c2sım Şakir) biri olan Hafız u00c2sım'dır. Mısır dönüşü Üstad'ı hiç yalnız bırakmaz. Kur'an okuyarak teselli verir, na'tlarla coşturur, közlenmiş hatıraları harlandırır. Üstad'a belli etmez amma gözyaşlarını yüreğine akıtır.
Üstad da Hafız u00c2sım'ı sever amma o ümidlerini başka bir u00c2sım'a bağlar. O u00c2sım ki, Asr-ı Saadet'ten Üstad'a durmaksızın "u00c2sım'ın Nesli"ni fısıldar...
27 Aralık 1936 Pazar günü, gecenin gündüzü örttüğü saatlerde Mehmed u00c2kif Ersoy, Mısır Apartmanı'nda son nefesini verir. Buradaki anılar da u00c2kif'le birlikte gömülür. "Mekanın ru00fbhu" derin bir uykuya dalar. Apartmanda hoyratlıklar, anadan üryan tablolar, şerefe kalkan kadehler birbirini kovalar.
u00c2kif, ahde vefa bekliyor
Hala Mısır Apartmanı'nı çevreleyen ışıldaklardan zevksizlik fışkırıyor. Işıkların arasından dışarıya hoyrat sesler dökülüyor. Merdivenlerin basamaklarındaki izler apartmanın sakinlerini ele veriyor. Eğlence düşkünü kalabalıklar; basamaklardan bir iniyor, bir çıkıyor. Yorgunluklar, merhum Mehmed u00c2kif'in hasta yattığı odada kadehlerle unutuluyor!. Arsızlıktan çatlamış dudaklar, "Makber"i terennüm ediyor!.. "Cay-ı dilber"le son bulan dizeler; loş ışıkların, fasıl gruplarının, tangoların, oriental showların, sarhoş kahkahaların arasında kirleniyor!.. Ve bütün bunlar oluyorken, dünya gündemini iPad'ından izleyen nesil, ne yazık ki u00c2kif'in bu apartmanda son nefesini verdiğinden bu00eehaber yaşıyor!..
Dün olduğu gibi bugün de u00c2kif'in buradaki kederli sessizliği hala devam ediyor.
Açıkçası devletlilerin Millu00ee Şairi'ne sahip çıkıyormuş gibi göründüğü bir ülkede, bu sahneler insanın çok da zoruna gitmiyor!..
Hülasa; u00c2kif'in gözlerini kapadığı Mısır Apartmanı'nın müzeye dönüştürülmesi, bir "ahde vefa"nın, bir "borc"un ödenmesi için "devlete külfet" olmasa gerek. u00c2kif'in hayallerini yaşatmak, u00c2kif'i yaşatmaktır. u00c2kif'i yaşatmak; bazen de onun ağladığı, güldüğü hatta öldüğü mekanları yaşatmaktır.