Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2928.14
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Aralık 2019

Tuvalet nöbeti üzerine…

Geçen haftanın en çok konuşulanlarından:

İstanbul’un “AK Partili” ilçe belediyelerinden birinde “Başkan Yardımcısı” olarak “görev” yapan bir zât, “kendisini” tanımadığı için ayağa kalkmayan şoföre tuvalet önünde oturma ve “kendisini” gördükçe ayağa kalkma cezası vermiş!..

AK Parti’nin, büyükşehir yönetimini “çeyrek asır sonra” kaybettiği İstanbul’dan gelen ziyâdesiyle “can sıkıcı” haber.

Belediye Başkanı ve Parti Yönetimi tarafından olayı doğrulayan açıklamalar yapıldı, şahsın görevden alındığı duyuruldu.

Evet:

Kibir!..

Ne yazık ki, kibir çok sıradanlaştı.

“Efendim, bu bir tezgâh, o kişi bunu kasıtlı yaptı!” diyenler de var.

Neyse ne, ben miyim görevlendirmelerin ve oralarda olan bitenleri görmemenin mesulü!..

Geliş-gidişlerin, yükseliş-inişlerin büyük ölçüde “ilişkilere” bağlı olduğu bir vasatta, “hazım zorluklarının” yaşanması tabii değil mi?..

Hazımsızlık, çok yerde.

Kibir, fevkalâde.

Tuvalet önünde oturtulma görüntülerinin sosyal medyada paylaşılmasının ardından, gerek o ilçeden gerekse memleketin, hatta dünyanın dört bir yanından mesaj yağmaya başladı.

Her daim cep numarasını köşesinde yayınlayan “tuhaf” bir yazar olan bendenize, whatsap üzerinden nice ulaşım oldu, epeyce de doğrudan arayan…

Otuz küsur yıl önce fidan gibi bir gazeteci iken tanıdıklarımızdan epeyce bir bölümü vefat etti, Allah hepsine gani gani rahmet eylesin.

Sağlıklı uzun ömürler dilerim, hayatta olan da çok.

Kimisi zorlukla konuşuyor, “Bizim buralarda neler oluyor kardeşim, sen bilirsin, bu gidiş nereye?” muhtevalı sorular yöneltirken…

Bir de gençler var elbet, otuz küsur yıl önce tanıştıklarımızın, haberlerde köşelerde buluştuklarımızın evlâtları, torunları, kardeşleri, yeğenleri, vesaire…

Onlar da, “Mesele bir tuvalet önünde oturtma meselesi değil hâlâ anlamadınız mı?” kıvamında tepkiler veriyorlar.

Kıymetli dostlarımız, kadim okuyucularımız;

“AK Partili” Belediye’nin “mobbing” zanlısı Başkan Yardımcısı’nın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a..

Hem de sosyal medya üzerinden…

Yani alenen hücum ettiğini ve bunu nicedir yaptığını vurguladıktan sonra nice tepki gösterdiler bendenize!..

Hani, biz partinin yöneticisi olsak, hatta sıradan bir mensubu olsak, tepkilere muhatap olmamız tabii de…

Bize niye kızmalı?

Sordum:

Dendi ki,

“Bir:

Oralara gidiyorsun, bir iletiver sana zahmet, yetti gayri!..

İki:

“Birçok politikacı ve ‘dönemin’ birçok ünlü gazetecisi ulaşılmaz halde. Cep telefonlarını bilmiyoruz, arıyoruz bağlamıyorlar. Ulaşamıyoruz. Biz de, ulaşınca sana, böyle şey ediyoruz!

Dertli başım!..

Mevzular böyle.

Doğru gördüğümüz icraatlarını desteklemiş olmamız –yanlışlara defalarca karşı çıkmış da olsak- bizi oralarda olan bitenlerin bir ölçüde “sorumlusu” haline getiriyor!..

Bir de “yetkililere” iletilecek hamulenin taşıyıcısı haline getiriyor.

Ne yapsın “taban”, yetkiliye ulaşamayınca ve kafasındaki sorulara da cevap bulamayınca bize yöneliyor, Allah eksikliğini göstermesin.

Nasıl cevap vermeli ki, “Kardeşim, bütün bunlar olup biterken bu işlerden mesul olanlar ne yapıyorlardı…” diye soranlara…

Ah eski reklâmlar, nereden geldiyse biri aklıma:

‘Yak şu kaloriferi kapıcı donuyoruz, kapat şu kaloriferi kapıcı, yanıyoruz... Üstelik paralar boşa gidiyor!”

O atletli ev erkeğinin çatık kaşla bağırışı:

“Yöneticimiz uyuyor mu?”

Zavallı kapıcı…

Problemin çözülmesi için “çatıda” ne yapılması gerekiyorsa, o yapılınca…

Nasıl rahatladığını anlatıyor:

“Üst kattakiler ısındı, alt kattakiler pişmiyo, benim de koşuşmaktan tabanlarım şişmiyo…

Sağ olasın (filanca marka)!”

Apartman yöneticisi yine yönetici, kapıcı yine kapıcı…

Şoför de yine şoför.

Çatı uygun malzemeyle kaplanıyor ve problem çözülüyor!

Ne reklamdı ama!..

Efendim;

Biz ne kapıcıyız, ne şoför, ne de postacı…

Şahsi talebimiz yok, derdimiz elbette çok.

Sorumluların çoğu ise dertsiz, dertli olsaydılar buralara gelir miydi mevzular?

Vaziyet çok hassas, “ikaz ettim” mi kaşlar dikiliyor; “niyet sorgulayıcıları” anında devreye giriyor.

Vatandaş, içeride ve dışarıda arayış içinde.

Arayışlar karşılık bulabilmiş değil.

Bulması ümit ediliyor, tez vakitte.

Bir “boşluk” hissi.

Taban, “Neler oluyor ve nasıl oluyor da oluyor?” gibi cevapsız sorulara karşılık arıyor.

Ve bizi “o sesler” oyalıyor!..

Şarkıyla bitirmek güzel oluyor galiba.

Bir de Merhum Müslüm ‘Baba’dan:

“Paramparça!”