Türkler geliyor!
Birinci Dünya Savaşı sonrasında sınırları değiştirilen bu coğrafyanın insanları arasına sokulan fitneler sebebiyle kardeş kardeşe düşman olmuş ve adeta gerçek düşmanları unutmuş ve birbirine düşmüştür.
Bu sayede yer altı kaynakları bakımından zengin olan bu topraklarda gözü olan “Batı” dünyası, kaynakları daha rahat bir şekilde sömürdü ve bu bölgeyi pazar haline getirdi.
Sömürgecilik denince akla ilk gelen Fransa ile ilgili yine bir Avrupa ülkesi olan İtalya’nın Başbakan Yardımcısı ve Ekonomik Kalkınma, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Luigi Di Maio, "Paraları Fransa tarafından basılan, Fransız sömürgesi onlarca Afrika ülkesi var ve Fransa bu paralarla kamu borcunu finanse ediyor" açıklaması yapmıştı.
Onlar ne yapmaya çalışıyor, biz ne yapıyoruz?
Küresel sistemin yeniden dönüştüğü bugünlerde “Batı” dünyası Ortadoğu'yu daha küçük ülkeciklere bölerek daha rahat bir şekilde sömürme çabası içine girdi.
Ancak Türkiye bu coğrafyanın kaynaklarının kendi insanları tarafından kullanılabilmesi için büyük bir direnç gösterdi ve bu direnç devam ediyor. Barış Pınarı Harekâtı ile Türkiye bölgesindeki olaylara karşı sessiz kalmayacağını, gerekirse Türk ordusu ile müdahale edeceğini göstermiş oldu.
Bu bölgede oluşacak barış ve huzur ortamı “Batı” dünyasının bu coğrafyadaki sömürü faaliyetlerini azaltacak ve ekonomilerine büyük bir darbe vuracaktır.
Bu sebeple “Batı” dünyası Türkiye’nin bölgede huzur ve barış ortamı oluşturmak için başlattığı harekâtlara karşı çıktı.
Arap Birliği Neden Türkiye’ye Karşı Tavır Aldı?
Arap Birliği üyesi ülkelere baktığımız zaman birçoğu Suudi Arabistan hegemonyasında veya onların parasıyla ayakta duran ülkelerden oluşuyor. Suudi Arabistan’ın mevcut yönetimini ise CIA’in bir gecede gerçekleştirdiği saray darbesiyle gelen ekip oluşturuyor.
Bu bölgeden çıkarılan petrolün satışından elde edilen gelirin “Batı” bankalarında olduğunu ve oradan ödenen paralarla yönetimde kalan liderler bugün Arap Birliği’ni oluşturuyor.
ABD’den Suudi Arabistan yönetimine gönderilen talimat doğrultusunda Arap Birliği karar aldı. Tabi Suudi Arabistan’ın Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesindeki arka planın Türkiye tarafından ortaya çıkarılmasının kuyruk acısı da yok değil.
ABD, bu karar ile dünyaya “Bakın Türkiye bölgesel liderlik iddia etse de Araplar Türkiye’yi istemiyor” mesajı vermeye çalıştı. Ancak yapılan anlaşma ile kendisi Türkiye’nin çizgisine gelmek zorunda kaldı. Bu arada Arap Birliği’nin aldığı karara dönecek olursak bu karar Arap halklarının kararını değil ABD’nin finanse ettiği liderlerin kararını yansıttığını görmek gertekir.
ABD ve AB’nin Asıl Planı
ABD’nin Türkiye’ye yaptırımları arasında Enerji Bakanı’nın olması adeta gerçek niyetlerini ifşa etti. Aynı şekilde AB dışişleri bakanları, Barış Pınarı harekâtı ile ilgili Türkiye’ye karşı uygulanacak silah ambargosu konusunda uzlaşma sağlayamayınca Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki meşru doğal gaz arama faaliyetlerini önleme konusunda anlaşmaya vardı.
Yaklaşık 9,8 trilyon metreküp doğal gaz bulunan Doğu Akdeniz bölgesinde Türkiye’yi kendi çizgilerine getirebilmek için gerek Suriye meselesini, gerekse Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasını bahane ederek baskı altına almaya çalıştığı ortada. Bu arada AB ülkelerinin Suriye’de masa dışı kaldığını görmemek için adeta kör olmak gerekir.
Türkiye’nin kendi kaynaklarına sahip olması, enerji ve ekonomik güvenliği sağlama konusunda büyük avantaj sağlayacaktır. Böylece “Batı”nın kurduğu kapitalist sistem içinde ekonomik bağımsızlığını eline alabilecektir.
Türkiye’nin bağımsızlığını eline almaması ve Türkiye’yi hegemonya altında tutabilmek için “Batı” dünyası uyguladığı asimetrik savaş teknikleri arasında ekonomik ve psikolojik savaş ilk sırada yer alıyor.
Sonuç
Gerek enerji rotasının merkezinde olması, gerekse değişen ticaret haritasının merkezinde olması ve ticaret yollarının güvenliğini sağlayabilmesi bakımından Türkiye kilit ülke konumundadır. Bu avantajları ile Türkiye yeni dönemde önemli ve etkin bir ülke haline gelecektir.
“Her Türk asker doğar!” diyorsak bu doğrultuda hareket etmeli ve ekonomik, teknolojik, psikolojik, diplomatik, biyolojik, zirai, siyasi, sportif her alanda güçlü ve başarılı insanlar yetiştirmeliyiz ve bu doğrultuda bilinç oluşturmalıyız.