Türkiye'ye iftira, Kürtlere iftira!..
Pençe Kilit Harekâtı’nın İsrail ve “Batı” medyasının “kelle” organları tarafından nasıl saptırıldığını…
Türkiye’ye ve Kürtlere ne büyük iftiralar atıldığını görüyorsunuzdur.
“Üst akıl” Türkiye’nin “Kürtleri imha projesi” yürüttüğü iftirasını atıyor, dağdaki teröristlerle birlikte…
Ve teröristlere tam destek veren legal görünümlü bölücü tiplerle birlikte.
Türkiye, Kürtleri imha etmek istiyormuş, “İstiklâl Caddesi Olayı”ndan sonra Türkiye Kürtleri çok daha büyük baskılara muhatap olacakmış!..
PKK’yı (PYD, YPG, filan aynı şey) ABD tarafından kurulan bir terör örgütü değil de, bir “hayır kuruluşu” olarak gösteriyor…
Kamuoylarını buna inandırmaya çalışıyorlar!..
PKK’yı bir “Kürt Örgütü” olarak nitelendirmek bütün Kürtlere hakaret, bütün Kürtlere iftira.
DEAŞ, İslâmi bir örgüt değil…
PKK da bir Kürt Örgütü değil.
Bir önceki ABD Başkanı Trump, DEAŞ’ı Obama’nın kurdurduğunu ilân etmişti, hatırlarsınız.
PKK’nın da ASALA Terör Örgütü’nden sonra nasıl kurdurulduğunu, Devlet’e sızmış “yabancı unsurların ” (isimleri Anadolu’dan olsa da Anadolu’ya yabancı olan unsurların) Teröristbaşı’nı nasıl besleyip büyüttüğünü cümle âlem biliyor.
Bütün terör örgütleri böyledir, “rakiplere” karşı birer “kart olarak” kullanılırlar.
*
Belki görüyorsunuzdur; bazı PKK elebaşları FETÖ’nün yurt dışındaki sosyal medya yapılanmaları üzerinden Pençe Kilit Harekâtı’nın hedefinde “Kürt Halkı”nın olduğu iftirasını atmak suretiyle alabildiğine kışkırtılıcılık yapıyorlar.
Organize işler bunlar, İsrail Medyası, Batı Medyası, terör elebaşıları, terör medyası…
Örgütler organize bir şekilde çalışıyor ve bunların dümen suyundaki bazı politikacılar da şer odaklarının değirmenlerine su taşıyor.
Böyle yapanların hepsi “PKK-sever” değil elbette.
Bazıları “örgüt bağlantılı”, bazıları da küçük politik hesaplar için giriyor bu yanlış yola.
*
“Türklerle Kürtleri” birbirlerine düşürmek isteyen odakların oyunlarına gelmedik, bundan sonra da gelmeyiz Allah’ın izniyle.
Bu özgüven güzel, lâkin tedbiri elden bırakmak da yanlış olur.
***
“SİYASET BOŞLUK KABUL ETMEZ!”
Terör Örgütü’ne sırt dayadığını ilân eden malûm Parti, “Kürtleri Temsil” iddiasında malûm.
PKK Terör Örgütü ve uzantılarının “Kürtlükle” alâkası yok, aksine en büyük zararı Kürtlere veren yapılar bunlar.
Böyle olduğu halde, “siyasi uzantı”nın oy oranı hayli yüksek.
Bir etkinlikte, bu işleri yakından takip eden profesörlere,
“En büyük zararı Kürtlere verdikleri ortadayken nasıl oluyor da bu kadar yüksek oranda oy alabiliyorlar?” diye sorunca…
“Kimlik siyaseti yapmak kolaydır da ondan.” karşılığını almıştım.
Bir ölçüde doğru ama, “örgüte sırt dayadığını ilan eden parti”nin önceki versiyonları da hep kimlik siyaseti yapmışlardı ve on yıl evvel en fazla yüzde 6’ya ulaşabiliyorlardı.
Şimdi ise, yüzde 7’lik barajı aşma problemleri olmadığı gibi, yüzde 10’u bile epeyce geçebiliyorlar.
Bu nasıl oluyor?
Niçin oluyor?
Bu konu üzerine konuştuğum “Kürt Gençlerden” ikisi, profesörlerden çok daha fazlasını verdi bana.
Dediler ki,
“Abi, halkta sıkıntı yok, mesele siyasetle ilgili. İktidar Partisi’nin bölgedeki temsilcilerinin büyük bölümü maalesef alanda pek yoklar. Aslında üzerinde iyice çalışılsa, bölgenin milletvekili adayları, belediye başkanı adayları tespit edilirken çok daha özenli ve dikkatli olunsa… Sokakta karşılığı olan, şeffaf insanlara ağırlık verilse, çok daha iyi neticeler alınır. Orada bir boşluk var. Siyaset de boşluk kabul etmiyor, birileri o alanı mutlaka dolduruyor!”
*
Bizler, Türkler ve Kürtler...
Oturduğumuz apartmanlarda Kürtler de var, Türkler de…
Akrabalarımız arasında Türkler de var, Kürtler de…
Biz “ırk”a değil “insanlığa” kıymet veren vatan evlâtlarıyız.
Gönlümüzdeki gelinler ve damatlar bellidir:
“Küçüğüne büyüğüne sevgiyle saygıyla yaklaşan, temiz pak, manevi değerlerine bağlı, ahlâklı” insanlar isteriz.
Böyle olduktan sonra, “şuralı olmuş, buralı olmuş” ne önemi var?
*
Halkta problem yok, gençlerimizin de ifade ettikleri gibi.
Bir “temsil” sıkıntısı var, siyasette bir yerlere gelenlerin çoğu halktan kopuk.
Bölge insanından çok sayıda şikâyet alıyoruz; “Bunlara ulaşmak ne mümkün” yollu şikâyetler.
Elbette halka yakın siyaset adamları var ama, istisnalar kaideyi bozmuyor malûm.
*
Türkiye’nin çok kritik bir eşikten geçtiği bu süreçte…
Tezgâhların tamamen boşa çıkartılabilmesi için…
Halkın karşısına vatandaşa yakın, şeffaf siyaset adamlarının çıkartılması şart.
Yoksa…
Gençlerimizin dedikleri gibi, “Siyaset boşluk kabul etmez!”
Sen boş bırakırsan fena halde doldururlar!