TÜRKİYE'NİN YUMUŞAK GÜCÜ TİKA
2018 yılında ziyaret ettiğimiz Kutupalong Kampı’nda bir yemekhaneye uğramıştık. Tropik meyvelerden oluşan bahçesi, her yerde koşturan kazları ile canlı bir ortamı vardı burasının. Koca koca onlarca kazanda her gün 30 bin kişiye yemek hazırlanıyordu yemekhanede. Pisliğin, sefaletin ve yokluğun kasıp kavurduğu, hijyenden kimsenin bahsedemediği kamp içinde tertemiz, mis gibi iş yapan bu güzide yer Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’na (TİKA) aitti. Yani bize. Gözlerim doldu. Memleketimizden binlerce kilometre ötede, soykırımdan kaçan ve ölümün kenarına sürüklenen binlerce garibana şahane yemekler çıkarıyordu Türkiye. Bu görüntü ülkemizin vicdanını ve vizyonunu gösteriyordu. O günden sonra TİKA’nın sadece restorasyondan ibaret olmayan, bunları fazlasıyla aşan azmine defalarca şahit oldum.
TİKA, kurulduğu 1992 yılından
itibaren başlayan ve Ak Parti iktidarıyla adeta vites yükselten çalışmasıyla
büyük işlere imza atıyor. İnsani diplomasi alanında, diaspora çalışmalarında,
eğitim diplomasisinde, kalkınma yardımlarında öncülük ediyor, paydaşlarıyla
birlikte Türkiye’nin “yumuşak gücü”nü uluslararası arenada gösteriyor.
Balkanlar’a gittiğiniz vakit
neredeyse adım attığınız her yerde TİKA’yı görüyorsunuz. Ailenizden birini
görmek gibi bu his. Pasaportunuzun gücünü de hissettiğiniz bu coğrafyada TİKA,
neler yapmamış ki. Makedonya’nın incisi Ohri’de Pir Mehmed Hayati Camii ve
Zeynel Abidin Tekkesi’ne gittiğiniz zaman daha bahçesinde TİKA’nın kitabesini
görünce, artık şaşırmıyorsunuz. Debreş’te sera ve fidan dağıtımını yapan da
aynı kurum değil mi? Piriştine’de alnınızı secdeye huzurla götürdüğünüz Sultan
Murat Camii’yi restore eden TİKA. Aynı ülkede süt üreticilerini makinelerle
destekleyen de otizmli bireyler için proje üreten de yine aynı kurum.
Arnavutluk’ta Tiran’ın en gözde
meydanında şahane Ethem Bey Camii’ni restore eden TİKA olduğu gibi aynı ülkede
yoksullar için yardım çalışması yapan da yetim çocuklu ailelere narenciye
fidanı ve gübre dağıtımı yapan da İşkodra’daki arıcılara ekipman desteği veren
de Gjirokastra’da erkek öğrenci yurdu açan da ismini anamadığımız yüzlerce
projeyi hayata geçiren de gözbebeğimiz TİKA.
Balkanlar’ın en güzel ülkesi
Bosna’ya gittiğimiz vakit 427 yıl ayakta kaldıktan sonra vurulan Mostar köprüsüne
yeniden ayağa kaldırarak bu güzelliği dünyaya yeniden armağan eden TİKA değil
midir? Tarihi Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü’nü (Drina) onaran TİKA, Bihaç’ta
sellerden etkilenen kardeşlerimizin yanında olan da sağlık, üretim, eğitim gibi
alanlarda toplan 1000 projeyi gerçekleştiren ve Bosna’da el değmedik yer
bırakmayan da TİKA’dır.
Filistin’e gittiğimiz vakit
Yafa’dan Kudüs’e kadar o kadar çok yerde karşılaştık ki TİKA ile. Kimi gizli
kimi açık pek çok TİKA kitabesi ile karşılaştık. Mescid-i Aksa’nın hemen
yakınındaki dükkanını 30 milyon dolar teklif edilmesine rağmen satmayan İmad
Ebu Hatice’nin yanına varıyoruz. Yemeğini yiyip çayını içtikten ve güzel bir
muhabbetle günü sonlandırıp dükkândan ayrılırken Ebu Hatice amcamız duvarda
asılı kilimi kaldırıp altındaki TİKA kitabesini gösterince tüylerimiz diken
diken oluyor. Dükkanını işgalciye satmayan Ebu Hatice’nin dükkanını restore
eden de TİKA. Şehirde işgalciler TİKA isminden rahatsız. Yusufiye
kabristanındaki TİKA kitabesine saldırmaları boşuna değil. El-Halil’de, Hz. İbrahim İmarethanesini
2017’de yenileyip donatan, Gazze’de Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesi’ni
kuran, binlerce çiftçinin kullandığı zeytin işletmesini kuran, tarımsal
kalkınmayı destekleyen, kadınlar için Pazar yeri kuran, kütüphaneleri restore
eden, sabun atölyeleri kuran ve savaş esnasında yüz binlerce Filistinliye yemek
çıkarıp toplamda 1000’den fazla projeyi hayata geçiren yine TİKA.
Sadece Balkanlar’da ve
Ortadoğu’da değil pek çok coğrafyada görebiliyoruz TİKA’yı. Libya’yı darmadağın
eden selde yardım faaliyetlerinin içerisinde gördüğümüz organizasyonun aynı
zamanda Somali’nin başkenti Mogadişu’da “Maraş Dondurması ve Süt Üretim
Merkezi” kurduğunu, ülkedeki süt ürünleri sektörünü geliştirerek yerel
ekonomiye katkı sunduğunu görüyoruz. Tüm Afrika hattında çalışmalar
sürdürülürken çalışmaların Asya ayağı da ihmal edilmiyor. Mesela Bangladeş’te
“E-Ticaret Kolaylaştırma Merkezi”’ni, Butan’da ülkenin ilk 3D dijital üretim
laboratuvarını kurabiliyor. Afganistan’da Şibirgan deyince aklımıza işkenceleriyle
meşhur Şibirgan Cezaevi gelirdi. O günler geride kaldı. Şibirgan deyince
TİKA’nın yaptığı çocuk hastanesi aklımıza gelmeli. TİKA, bölgede 2005’ten bu
yana 12 milyondan fazla hastaya bakmış. Müthiş bir gayret bu.
TİKA, Türkiye’nin diasporasında
da oldukça etkin. Türkî cumhuriyetlerde ciddi çalışmalar mevcut. Azarbeycan’da
Karabağ Savaşı’nda şehit ve gazi olan askerlerin çocuklarını yaz okuluna alıp
moral veren, ileri teknolojik laboratuvarlar kuran, festivaller düzenleyen,
tarıma destek veren de Türkmenistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin emanetine sahip
çıkan da Kırgizistan’da Bişkek’te ekmek fabrikası açıp hastane kuran da yine
TİKA.
Sadece Müslümanlara değil mesela
Kamboçya’da yağış mevsiminde evleri zarar görenler için dirençli konut
projesini de yürütüyor TİKA. Meksika ile göçmen sorunu için birlikte çalışıp
otizmli çocuklara destekte bulunup ülke genelinde geri kalmış coğrafyalara
eğitim desteğinde bulunabiliyor.
Yazmakla, saymakla bitmeyecek bu
çalışmaların bir kısmına bizzat şahit oldum. 170 ülkede 31 yılda 30 binden
fazla projeyi hayata geçiren, kıtaları birbirine gönül projeleriyle bağlayan
TİKA Başkanı Sn. Serkan Kayalar’a, tüm çalışanlarına ve bu kurumun önünü ve
ufkunu açan cumhurbaşkanımıza müteşekkirim. TİKA’nın yaptığı ve dünyada benzeri
olmayan bu çalışmaların filmlerle, belgesellerle, kitaplarla, panel ve
sempozyumlarla, TV programlarıyla daha fazla anlatılması gerektiğine
inanıyorum. Türkiye’nin küresel yumuşak gücü olan TİKA’ya daha nice yıllar
boyunca hayırlı ve bereketli hizmetler yapmasını Mevla’mızdan diliyorum.