Türkiye'nin tek alternatifi Avrupa mı?
Geçen haftaki yazımızda bu hafta ‘’Fransafrika kavramı’’ ve Fransa’nın Afrika’da devam eden etkisini
yazacağımızı belirtmiştik. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu görüşmeleri
için ABD’ye gitmeden önce basına yaptığı açıklama dünya gündemine oturunca bu
hafta Fransa yazılarına ara verdik.
Hatırlanacağı gibi Avrupa Parlamentosu geçen hafta
Türkiye’yle ilgili kabul ettiği raporda: ‘’AB-Türkiye
ilişkileri için alternatif ve gerçekçi bir çerçeve oluşturması gerekir. Aksi
takdirde Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin sürdürülemeyecektir’’ denildi.
Rapora ilişkin Erdoğan’ın değerlendirilmesi sorulunca,
Erdoğan’da: ‘’Avrupa Birliği Türkiye’den
kopma gayreti içerisindedir. Bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler
karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve bu değerlendirmeden sonra gerekirse
Avrupa Birliği ile yollarımızı ayırabiliriz’’ dedi.
Bundan yaklaşık üç yıl önce bakınız bu köşede ne demişiz:
‘’Avrupa’nın çifte standart tutumuna karşı Türkiye alternatif seçeneklere sahip
olduğunu pek çok kez bu köşede yazmıştık’’ (Aralık 2020 Milat) Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın açıklaması tam olarak bizi teyit etmiştir.
Avrupa Birliği, Türkiye için bir modernleşme projesiydi.
Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet’le sert bir şekilde devam eden
‘’çağdaşlaşma’’ çabaları Avrupa Birliği’ne üye olmakla mümkün olacağına
inanıldı. Eğer AB’ye üye olunursa ‘’muasır
medeniyet’’ seviyesinin üzerine çıkılabileceğine inanılıyordu.
Eğer ‘’çağdaşlaşma’’ ile demokratik bir devlete kavuşmak
kast ediliyorsa, bu ancak ‘’AB’ye üye
olmakla mümkündür’’ gibi birön
kabulün kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin demokratik
anlamda bir devlet olabilmesi için illa AB’ye üye olmasına gerek yoktur.
Zira demokratik değerlerin, yani kişilerin eşitliği,
fertlerin doğuştan sahip olduğu hakların sağlanması, şeffaflık ilkesi, kamu
hayatının demokratik yapısı gibi değerlere Türk insanın da sahip olması
gerekmez mi? Hatta AB’nin üyelik için şart koştuğu bu kıstasları yerine
getirilmesi için bizden reform istemesini son derece onur kırıcı bir durum
olarak değerlendiriyorum.
Eğer söz konusu reformlar memleketimize, milletimize
faydalı olacaksa, batının ‘’Hans’ları bizden istediği için değil, kendi Hasanlarımız
buna layık olduğu için yapmalıyız. Bizim milletimiz en iyi ve güzel sisteme zaten
layık değil midir? Bunun için batının dayatmalarına, afra-tafralarına gerek var
mıdır?
İnsan onuruna hürmet etmek, hak eşitliği, insan haklarına
saygı, çoğulcu, hoşgörülü, âdil, dayanışmacı, ayrım gözetmeyen bir hukuk devlet
anlayışına sahip olmak zaten inancımızın ve kültürümüzün gereği değil midir? Bu
değerler büyük ölçüde toplumumuzda zaten yaşanmaktadır.
Türkiye, genç bir nüfusa sahiptir. Bu genç nüfusun eğitim
seviyesi ve kalitesi mükemmel olmasa da giderek artmaktadır. Öte yandan Avrupa
nüfusu giderek yaşlanmakta kaliteli iş gücü giderek düşmektedir. Bunu biz
söylemiyoruz bizzat kendileri söylüyorlar.
Avrupa Birliği gerçekten bir dünya gücü olmak istiyorsa,
Türkiye’nin AB’ye ihtiyaç duyduğu kadar AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı vardır.
Ama eğer AB, Türkiye’yi dışlamaya devam ederse, Türkiye’nin tek alternatifi AB
değildir. Türkiye birden çok alternatif seçeneklere sahip olduğunu birçok kez
bu köşede yazmıştık. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması da bizi teyit
etmiş oldu. Bundan dolayı mutlu olduğumu ve şükrettiğimi ifade etmeliyim.
Not: Peki, ‘’Türkiye’nin alternatif seçenekleri nelerdir?’’
diye bir soru akıllara gelebilir. Bu sorunun cevabı önemlidir, belki önümüzdeki
zamanlarda birkaç yazı ile bu konuyu işleyebiliriz.