Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Türkiye'nin sorunu

“Türkiye’nin sorunu” şeklindeki bir ifadenin içeriklerine dahil edilebilecek birçok madde çıkarılabilir. Ekonomik, sosyal, jeopolitik, kültürel, siyasal alanlarda yaşananlar zaten ortaya yeterinde maddelenebilecek bir listeyi önümüze bırakırlar.

Burada Türkiye’nin geleceğinde “acil” kaydıyla serdedeceğim birkaç noktaya değinmek faydalı olacaktır. Öncelikle ülke ya da toplum olarak birçok sorunlar yaşayabiliriz. Fakat bunların halledilmesi yönünde gayret ortaya konulduğunda kısa, orta ya da uzun vadede o sorunların halledilmesini bekleyebilirsiniz. İşte burada “beklemek” kelimesi anahtar bir rol oynamaktadır.

Bir şeyle ilgili beklentiye girmeniz onunla ilgili ümitlerinizin olmasını, ümitlerinizi taze tutmanızı gerektirir. İşte ilk sorunumuz insanlarda umutların zayıflama başlamasıdır. Umutların zayıflaması ise, insanlarda iştiyaksızlık yaratır ve “bananecilik” gibi bir tavrın yaygınlaşmasını sonuçlar. Bir kere bu umutları tazelemek gerektiği gibi umutların gerçekleşebileceğine dair bir gayret ve işaretin de oluşması zorunludur.

Bunun gerçekleşebilmesi iki yönteme bağlı görünmektedir. Birincisi, devletin uyguladığı siyasetlerle şikayet edilen unsurlar konusunda gayretlerinin artırılmasıdır. Bu bağlamda adalet, liyakat, tarım, eğitim vb. birçok konuda daha görülebilir ufuk ve stratejilerin oluşturulması gerekmektedir. İkincisi ise, halkın kaderine ve geleceğine sahip çıkarak tüm ümitsizliklere rağmen gayret etmesidir. Bilinmelidir ki, bir toplumda tek tek fertler bir soruna kalım hakkı verdiği sürece o toplumda bir değişim beklenemez. Bu da sorunların sürmesini sağlayan kültürü değiştirmek yoluyla olacaktır. Daha da sadeleştirerek söyleyecek olursak bizzat fertlerin kendilerini düzeltmeleriyle mümkündür. Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçlar beklemek sorunlara kalım hakkı vermek demektir.

Bu minvalde gençlerden ve farklı meslek gruplarından insanlar yaşanan sorunlar dolayımıyla “geleceklerini bu ülkede görmemek” gibi bir düşünce içerisine girmektedirler. Hatta istatistiklere bakacak olursak bir kısım insanlar farklı ülkelere giderek gelecek kurma tavrını göstermektedirler. Halbuki burada kalarak ve içinde yaşanılan toprakların tekrar neşvü nema bulması için ısrar ve azimle bir gayretin inşası aslında bu kimseler içinde bir gelecek açısından düşünmeleri gereken noktadır.

Stefan Zweig yaşadığı dönemde mecburi sebeplerle yurtdışına çıktıktan sonra “Avrupalılar bir gecede bize Avrupalı olmadığımızı gösterdiler” mealinde bir cümle sarfetmektedir. Geleceği elbette bilemeyiz. Fakat dünyanın gidişatı sıkı şekilde gözden geçirildiğinde iyi bir manzara görünmemektedir. Bu çerçevede bulunduğumuz topraklarda yeniden umutların yeşertilmesi çocukların ve gençlerin gelecekleri açısından çok iyi düşülmesi gereken bir hüviyet arz etmektedir. Meseleyi sadece ekonomik açıdan ve kişisel olarak “daha iyi bir hayat” düşüncesine indirgeyemeyiz.

Yeri gelmişken gençlerle ilgili görebildiğim bir sorunu aktarmak isterim. İçinde yaşadığımız hız ve haz çağının etkisiyle bir kısım genç arkadaşlar maddi olanaklara ya da sosyal imkanlara “hemen” kavuşmak istemektedirler. “Hemen” ve “şimdi” modern kelimesinin karşılığıdır ve her şeyi bu dünyadan ibaret gören insanı bu dünya ereğiyle sabitler. Bu noktada “emek” kavramının epey hırpalanması ve insandaki değersel karşılığı da atlanmış olmaktadır.

Halbuki insan daha yüce erek ve ufuklar içerisinde düşünmek zorundadır. Çünkü yegane gerçeklik dünya değildir. Hız ve haz çağı insanı salt dünyevi gerçeklik içerisine sıkıştırmaya çalışmakta, insan ise her seferinde bu çerçevenin dışına taşmaktadır. Öyle veya böyle gerçekliğe yaklaşmak “hikmet”in ufkuyla mümkün olacaktır. Hikmet ise arayandan başkasına kendisini açmaz.