Türkiye'nin sınavı
Türkiye,
yıllardır kendini kollamaktan her defasında hayallerini ertelenmek zorunda
kaldı ve istediği mesafeyi bir türlü alamadı. Böylece Türkiye’nin önemli
yılları heba olup gitti.
Türkiye,
milletimizin hayatına kasteden ve ülkemizi yangın yerine çevirmek isteyenlerle
çok mücadele etti, etmeye de devam ediyor. Büyük badireler atlattı. Asıl
tehlike dışardan çok içerden geliyor. ABD ve Batı kuklalarından…
Türkiye
kazandıkça ve tehlikeyle baş ettikçe hedeflerine doğru hızla yol alıyor.
Geçmişte
olmaz denilen şeyler bir bir hayat buluyor. Otomobilden trene, uçaktan
helikoptere, tanktan tüfeke, İHA’sından SİHA’sına ve uçak gemisine kadar…
Dünyada
güçlü ilk beş ülkede ne varsa bizde de o var. Bugün her alanda zirveyi zorlayan
bir Türkiye var artık.
Albert
Camus’un “Sisifos Söyleni” diye Türkçe’ye çevirisi yapılan denemede; Kral
Sisifos tanrılar tarafından sonsuza dek sürecek bir cezaya çaptırılır. Ceza şu;
Sisifos’un büyük bir kayayı yüksek bir dağın zirvesine çıkarması gerekiyor.
Denemeye başlar. Sisifos zirveye yaklaştığında taş her defasında aşağı
yuvarlanır. Tekrar, tekrar dener. Hiç yılmaz ve her defasında taşı tekrar,
tekrar zirveye çıkarır ancak taş her defasında yine aşağı yuvarlanır.
Albert
Camus’a göre bu kısır döngüyü trajik yapan şey Sisifos’un her defasında taşı
zirveye taşımadaki azmi ve kararlılığıdır. Üstelik Sisifos taşın tekrar tekrar
aşağı yuvarlanacağını bile bile her defasında deniyor.
Türkiye bu
kısır döngünde darbeleri, iç çekişme ve kardeş kavgalarını, ekonomik ambargo ve
dışardan kuşatılmaları aşa aşa bu günlere kadar geldi. Öyle ki, Türkiye’yi
terör örgütü ve ihanet şebekesiyle işgal etmeye bile kalkıştılar.
Bir türlü
vazgeçmiyorlar. İçerde ve dışarda, birbirlerine düşmanmış gibi görünenlerin
konu Türkiye olunca nasıl canciğer dost ve müttefik olduklarına şahit oluyoruz.
Çünkü güçlü bir
Türkiye’nin
neye karşılık geldiği, ne ifade ettiği ve neler yapabileceğini gayet iyi
biliyorlar.
Türkiye’de
bir kesim daha var ki, ‘dava’ lafı, lidere sadakat ağızlarından hiç eksik
olmuyor. Çıkarları tehlikeye girdiğinde ise karşı tarafa geçip eski partisi ve
lideri aleyhine konuşuyorlar. Aslında bunların ‘dava’ dediği şey kendi menfaat
ve çıkarlarıdır. Siyaseti bir geçim kapısı ve bir nemalanma yeri olarak görüyorlar.
Dava
adamlılığı ve siyasi ahlak bunun neresinde?
Bir şey
daha..
Türkiye’de
muhalefet etmek rakibe düşmanlık olarak algılanıyor. Yanlış mı? Yanlış…
Amerika ve
PKK’nın Suriye üzerinden ülkemize saldırılarında, Libya, Doğu Akdeniz ve
Karabağ meselesinde ana muhalefet partisinin Türkiye’nin yanında olması
gerekmez miydi? Gerekirdi…
Kaldı ki,
milli ve sorumlu muhalefet anlayışı da bunu gerektiriyor.
Türkiye’nin
milli menfaatleri söz konusu olduğunda yanında olmak gerekiyor.
Türkiye
kırk yıla aşkındır terörle mücadele ediyor. Bu mücadelede ana muhalefet partisi
iktidara destek vermediği gibi terör iltisaklı bir parti ile bir olup hükümeti
yıpratma yarışına giriyor.
Milletimiz
feraset ve basiret sahibidir, olup biten her şeyi görüyor. Görmek istemeyenlere
de her defasında dersini veriyor.
Son cümle
şu olsun..
Türkiye’nin
önemini kavrayan, neye karşılık geldiğini bilen ve ülkemizin menfaatlerini
gözeten yapıcı bir muhalefete acilen ihtiyaç var.