Türkiye'nin seçimi
Türkiye’deki seçimlerde ideoloji ve yaşam biçimleri direkt oyun rengine etki ediyor. Sonucu belirliyor.
İzmir örnek. Yıllardır ihmal ediliyor. Hizmet yok, doğru
dürüst yatırım yapılmıyor. Birçok şehir CHP’nin elinde can çekiştiği halde
oyunun rengini bir türlü değiştirmiyor.
Ya iktidar, Türkiye’nin en ücra yerlerine kadar büyük
yatırımlar yaptığı halde beklenilen oranda oya dönüşmüyor. Ancak hizmete devam
ediyor.
“Meyve veren ağaç hırpalanır’ misali zaman zaman
hırpalandığı halde meyve vermekten vazgeçmiyor. Sürekli yatırım, sürekli
hizmet. Çünkü Erdoğan’ın bir sevdası var, Türkiye. Ülkesini, Allah’ın emaneti
görüyor. Haklı.
Muhalefetin durumu ise ortada…
Verdiği halde tutmadığı söz ve vaatlerini icraat sanıyor.
Bu, belli kesimler arasında pirim yapsa da “ağaç ne kadar uzasa da boyu göğe
yetişmez.” atasözünde olduğu gibi ilahi adalet tecelli ediyor. Uzamadığı gibi
kısalıyor. Yıllardır iktidar yüzü görmemesinin nedeni de bu.
Siyasetin algıları yönetme beceresi olduğunu bilen iş yapmaz
siyasetçiler algıya başvuruyor. Göz boyayıp, bol bol hayal dağıtıyorlar. Ana
muhalefetin yaptığı en iyi şeylerden birisi de budur.
Büyüklerimiz İnönü dönemini, Halk Parti zihniyetinin
olaylara etki ettiği ve etkin olduğu dönemlere şahit oldular.
İki dramatik örnek…
12 Eylül’de Erdal Eren 17 yaşındaydı. Solcuydu. Kâğıt
üzerinde yaşı büyütüldü. ‘Ben yapmadım, suçsuzum’ demesine rağmen ‘ibretlik bir
son olsun’ diye çocuk yaşta idam edildi!
Mustafa Pehlivanoğlu, 12 Eylül’de darbeci ekibin
mahkemelerinde yargılanıp idam edilen ülkücülerden yalnızca birisiydi. Tıpkı
solcu Erdal Eren gibi o da sağdan bir sembol olarak genç yaşında asıldı!
O dönemler Erdoğan ile birlikte son buldu. Ancak o eski zulüm
düzeninin özlemini duyanlar hala var.
Erdoğan’ın şahsına yönelik yalan ve iftiraların, hayasız
Batı ve medyasının saldırılarının amacı eski Türkiye için. Bütün çabaları
yönetebilecekleri Türkiye’nin tekrar geri gelmesidir. Bu nedenle milletin
egemenliği ve Müslümanların iktidarı engellenmek isteniyor.
Yetimin hakkını korumak, garip ve gurabaya arka çıkmak,
mazluma nefes olmak ulvi bir görevdir. Erdoğan bizim tarihimizde bu rolü
üstlenen ender liderden biridir. Bize düşen şey ise, ulvi görevi olanlara
desteğimizi sürdürmektir.
Halkımız şu soruların da cevabını bilmek istiyor.
“Sana söz ülkeme barış gelecek” diyenler kimler için bahar
istiyor?
Halk arasında ayırım yapanlar, toplumsal fay hatlarının
kırılmasına sebep olanlar kimler için barıştan söz ediyor?
Kandildeki terörist elebaşlarının, Amerika ve Batı’nın
muhalefet için destek mesajları ne anlama geliyor?
Bir kez daha hatırlatmak istiyoruz, terörle ilişkiye girmek
‘Yılanla’ aynı torbaya girmekle eşdeğerdir, ilişkiye girenler sokulduklarını
göreceklerdir.
Amerika ve Batı kullanabilecekleri iktidarlar ve iliklerine
kadar sömürebilecekle ülkeler isterler. Saddam ve Kaddafi bu hataya düştü,
itiraz edince de asıldılar. Ülkelerinin ise ne hallere düştüğünü görüyorsunuz.
Sayın Erdoğan iç ve dış tehditlere karşı koyduğu için
istenmeyen kişi ilan ediliyor.
Milletimizin büyük çoğunluğu bunun farkında olduğu için
desteğini devam ettiriyor. Oyunun rengini de bu yönde belli etmiştir.
Hayırlı olsun.