Türkiye'nin NATO sınavı
Türkiye ile ABD arasında hiçbir zaman iki ülke arasında olması gereken standart bir ilişki olmamıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetlerin Doğu’da toprak, Boğazlarda üs talep etmesi üzerine Türkiye güvenlik endişeleri nedeniyle NATO’ya üye olmaya karar vermişti. Türkiye’nin güvenlik ihtiyacı ile ABD’nin küresel çıkarları bir noktada kesişti ve Türkiye NATO’nun ortağı oldu.
Bilindiği gibi Truman Doktrini, çerçevesinde Marshall Plânı
kapsamında ekonomik ve askeri yardım alan Türkiye, ABD’ye giderek daha fazla
yanaştı. Ancak ‘’ortaklık’’ gibi
görünen bu ilişki hiçbir zaman iki tarafın çıkarlarını esas alan bir ‘’ortaklık’’ değildi. Türkiye, sadece
Amerika’ya itaat ediyordu.
Türk-ABD ilişkilerinin ciddi derecede ilk defa eleştirilmesi,
1964’te Kıbrıs’ta Türk toplumuna Rum çetelerinin giriştiği katliama karşı Türk
Silahlı Kuvvetlerinin müdahale etme teşebbüsü üzerine olmuştu. Zira dönemin ABD
Başkanı B. Johnson İnönü’ye gönderdiği mektupta, Amerikan silahlarını böyle bir
harekâta kullanılamayacağını söylemişti.
1974 yılına gelindiğinde Türkiye Garanti Antlaşmasının
verdiği hakla Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirdi. ABD, Türkiye’ye aynı
gerekçeleri ileri sürerek 5 Şubat 1975’te Türkiye’ye silah satışını durdurdu. Daha
açık bir ifadeyle bize ambargo uyguladı.
1991’de Sovyetler çökünce ABD, hem askeri gücünü Orta
Doğu’ya iyice yerleştirmiş, hem de bütün dünyaya gözdağı vermişti. Kafkasya ve
Orta Asya ülkeleri ile olan ilişkilerinin artırılması stratejisinde Türkiye’ye
jeopolitik mihver rolünü biçmişti.
Avrupa Birliği’nin 1990’lı yıllarda, Türkiye’ye karşı
olumsuz tavırları karşısında Türkiye, ABD’ye yakınlaşmak zorunda kalmıştı.
Hatta 1999 yılından itibaren Türk-ABD ilişkileri ‘’Stratejik Ortaklık’’ olarak nitelendirilmişti. Hâlbuki Türkiye
NATO’ya üye olduktan sonra, ABD hiçbir zaman Türkiye’ye, ‘’stratejik bir
ortak’’ gibi davranmamıştı. Kavramları yerli yerinde kullanmak gerekir.
Türkiye’nin ABD ile stratejik ortaklık seçeneğinin tartışılmasını sağlıklı
yapabilmek için önce bu kavramı kısaca tanımlayalım.
Stratejik
Ortaklık: Ortak milli menfaatlerin elde edilmesi için iki ülke
arasında savunma sanayii, istihbarat alışverişi, askeri eğitim için personel
değişimi, ülkelerin karşılıklı olarak askeri birlik bulundurması, gibi geniş
kapsamlı güvenlik konuları içeren bir ilişki biçimidir.
Ayrıca iki ülke arasında sürekli güvenilir bir stratejik
ortaklık ilişkisi için söz konusu ülkelerin dünya görüşlerinde, siyasi
sistemlerinde, uzun vadeli menfaatlerinde, hukuki, ahlaki ve siyasi
değerlerinde benzerliklerin mevcut olması gerekir. Bu ölçütler dikkate
alınmadan stratejik bir ortaklıktan söz edilemez. Olsa bile ilişkiyi sürdürecek
manevi ve siyasi dayanaktan yoksun olacağından dolayı kısa ömürlü olur.
Çünkü ortaklığın sınanacağı
kriz durumlarında taraflar arasında görüş ayrılıkları hemen ortaya çıkar.
Ortaklığın yazılı gerekleri bile yerine getirilmez, beklentiler karşılanmaz. Şimdi
Türkiye, İsveç’in NATO’ya alınıp alınmaması konusunda yeni bir sınav ile karşı
karşıyadır. Bu sınavı nasıl vereceğini hep birlikte göreceğiz.