Türkiye'nin NATO kozu, NATO sorunu
Elimizi vicdanımıza koyalım,
Türkiye bugün NATO’ya girmek isteseydi,
Ve bugün NATO’ya girmek için can atan İsveç ve Finlandiya da NATO üyesi olsalardı, bu iki ülkenin Türkiye’nin üyeliği ile ilgili tavırları nasıl olacaktı?
.Türkiye buyursun gelsin mi diyeceklerdi?
.Yoksa bugün “Türkiye NATO’dan çıkarılsın” diyen dostları gibi bizim üyeliğimize karşı mı çıkacaklardı?
Ehli vicdan ve basiret sahibi herkes biliyor ki bu iki ülke bizim NATO’ya üye olmamıza asla rıza göstermeyeceklerdi. Bakmayın 1950’li yılların konjonktürüne. Soğuk Savaş’ın en yoğun yaşandığı 1950-1990 arası dönem ile 1990 ve günümüze kadar süren yeni bir dünyanın kuruluş evresi birbirine benzemez. Bu sebeple uluslararası gelişmeleri farklı dönemleri dikkate alarak değerlendirmek icab eder.
Türkiye’nin önüne altın tepsi içinde tarihi bir fırsat geldi. Bu fırsat sadece söz konusu iki ülke ile alakalı değil; başta ABD olmak üzere Rusya ile sorunu olan ülkelerle ve bu iki ülkenin NATO’ya alınmasını arzu eden ülkelerle de ilgilidir. NATO üyesi oldukları halde PKK, DHKP-C ve FETÖ gibi Türkiye'nin başına bela olan terör örgütlerini besleyen, kollayan, Türkiye'ye karşı kışkırtan, bu örgütlerin Türkiye'ye karşı eylem yapma konusunda gevşek davrandıklarını gördükleri anda onları cezalandıran devletler biliyoruz.
Bu ülkede darbe teşebbüsünde bulunan, 251 vatandaşımızı şehid eden, 2250 insanımızın yaralanmasına sebep olan FETÖ elemanı bir tek teröristi Türkiye'ye teslim etmeyen İsveç ile Finlandiya hangi yüzle bizden destek isteyecekmiş görelim.
Türkiye bu
konuda oldukça kararlı. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın son
açıklaması Türkiye'nin kararlılığını gösteriyor:
Her iki
ülkenin de terör örgütlerine karşı açık ve net bir tavrı söz konusu değil. Bu
süreç içerisinde biz terör örgütlerine karşıyız deseler bile, teröristleri
teslim etmeyeceklerine dair açıklamaları var. Yunanistan NATO'dan çıkmıştı. O
dönemin yönetimi tekrar Yunanistan'ı NATO'yu aldı. Her şeyden önce
Türkiye'ye yaptırım uygulayanların bir güvenlik örgütü olan NATO'ya girmelerine
'evet' demeyiz. Çünkü NATO, o zaman bir güvenlik örgütü olmaktan çıkar.
Buna evet demek mümkün değil. Sokulduğumuz yerden bir daha
sokulamayız. Pazartesi günü bizi iknaya mı gelecekler? Kusura bakmasınlar,
yorulmasınlar…
Evet, bu gelişme tarihi fırsattır. Türkiye sadece aranan birkaç teröristin bu ülkeler tarafından bize teslim edilmesinitalep etmemelidir. Türkiye bu ülkelerle gerçekleştireceği resmi görüşmelerden elde edeceği isteklerini imza altına alınmak koşuluyla kararını yumuşatabilir.
Bugüne kadar dostluklarını görmediğimiz, bundan sonra da aynı paktın üyesi olmakla birlikte hiçbirisinden düşmanlık dışında bir şey beklemediğimiz ülkeler süreç itibariyle bizim onayımıza muhtaç duruma gelmişlerdir. Türkiye’nin bu fırsatı tepme lüksü yoktur, olamaz da.Ancak,
Türkiye’nin NATO hegemonyasına itiraz ettiği dönemlerde bu ülkede neler yaşandığını da iyi biliyoruz. NATO Türkiye’yi bir üye olarak değil, emirleri baş-göz üstüne kabul eden bir karakolu gibi görmek ister. Mesela ABD’ye göre Türkiye, her üye ülke gibi NATO’da yer alamazdı.Türkiye, NATO’dan/ABD’den emir alan ve ülkesine dair her önemlipolitikasını NATO’nun belirlemesine boyun eğen bir ülkeydi. Nitekim alışmışlardı:Onlar “TAK” diye emreder, bizimkiler de “ŞAK” diye emirlerini yerine getirirlerdi.
15 Temmuz FETÖ darbesini püskürttükten sonra bu tehdit azalmış olsa da Türkiye NATO’nun içimizdeki elemanlarının tehditleri ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı sergilediğimiz muhalif duruş NATO’nun uyuyan hücrelerini uyandırabilir.
Türkiye iki ülkenin de üyeliğine ebediyen karşı çıkmayı düşünmüyor. Sadece NATO’nun kuruluşundan beri geçerli olan hakkını kullanıyor. Bu hakkı geçmişte her devlet az ya da çok kullanmıştı, Türkiye de kullanacak.