Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2429.80
BIST 100
9800.07
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Ocak 2023

​Türkiye'nin NATO İle İmtihanı

Yukarıdaki başlığı, tvnet’te ‘’Akıl odası’’ programında Süleyman Seyfi Öğün hocamız kullanmıştı. Gerçekten de Süleyman Hocanın ufuk açıcı bu ifadesi, bir an zihnimi Türkiye NATO ilişkisinin başlangıç tarihine götürdü.

Hatırlanacağı gibi, Türkiye’nin NATO’ya üye olması İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasına rast gelir. Zira savaş sonrasında SSCB, Doğu’da toprak, Boğazlarda üs talep edince, Türkiye kendisini tehdit altında hissetmişti.

Sovyetler Birliği’ni kendine rakip gören NATO ile Türkiye’nin güvenlik endişeleri bir noktada kesişmiş ve böylece Türkiye, NATO’nun bir üyesi veya ortağı olmuştu. Aslında Türkiye’nin NATO’yla imtihanı daha o zaman başlamıştı.

Çünkü bu ortaklık hiçbir zaman iki tarafın güvenlik endişelerini dikkate almamıştı. Güvenlik gerekçesiyle Karadeniz bölgesine konuşlandırılan ‘’Jüpiter’’ füzelere mukabil SSCB’de Küba’ya füze konuşlandırmış ve iki güç arasında kriz çıkmıştı. Tarihe ‘’Füze Krizi’’ olarak geçen bu olayda ABD, SSCB’ye Küba’daki füzeleri kaldırmasını istemiş ve SSCB’de bunun karşılığında ABD’de den Türkiye’deki füzeleri kaldırmasını söylemişti.

Bunun üzerine ABD, Türkiye’ye haber bile vermeden füzeleri sökmüş ve Ankara, bu tutumu şaşkınlıkla karşılamıştı. Bu, NATO üyeliğinden sonra, Türkiye’nin yaşadığı ilk sarsıntıydı. Hâlbuki Türkiye, Batı ile tam bütünleşmeyi esas alan bir dış politikaya yönelmişti. Fakat o günkü koşullarda Türkiye, yaşadığı bu hayal kırıklığını daha fazla tırmandırmak istememişti.

1959/60 Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşmaları ile Kıbrıs’ta iki toplum arasında siyasal eşitlik temelinde Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğü altında sorun, kâğıt üzerinde çözülmüş görünse de sahada çözülmemişti.

Çünkü Rom ve Yunan tarafı Kıbrıs’ı Türklerden temizleyip ‘’Enosisi’’ gerçekleştirmek istiyordu. Bu nedenle Kıbrıs Türklerini katlederek adeta etnik bir temizlik yapmaya başlamışlardı. Aralık 1963’te kadın çocuk demeden işledikleri vahşet, tarihe ‘’Noel Katliamı’’ olarak geçmişti.

Artık bıçak kemiğe dayanmış ve Türkiye, Garantör bir Devlet olarak Kıbrıs’a müdahale etmek için hazırlıklara başlamıştı. Bu defa 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Johnson, Başbakan İnönü’yü bir mektup ile tehdit ederek, Kıbrıs’a müdahale etmeyi engellemişti.

Johnson Mektubu, Türkiye’yi derinden sarsarak, Türkiye’nin Batı ile tam bütünleşme dış politikasının hiçbir dayanağının olmadığını, çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu.

Ancak Romların vahşeti akıl almaz boyutlara ulaşınca, Türkiye, Garantör bir Devlet olarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a müdahale etmek zorunda kalmıştı. Kıbrıs Barış Harekâtı, uluslararası hukuka uygun olduğu hâlde ABD, bu defa Türkiye’ye silah ambargosunu uygulamıştı.

Ayrıca, 1960 darbesinden 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar, Türkiye’de yapılan bütün darbelerin arkasında ABD’nin olduğu herkesin mutabık olduğu bir konudur. ABD, her dönemde Türk siyasetini yönlendirmeye çalışmıştır. Mevcut ABD Başkan Biden: ‘’Biz dostlarımıza yardım edeceğiz Erdoğan’ı 2023’te devireceğiz’’ sözleri, akordu bozuk bir ses olarak hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır.

NATO demek, ABD demek olduğunu herkes bilir. Bütün bunlara baktığımızda Süleyman Seyfi Öğün’ün ‘’Türkiye’nin NATO’yla imtihanı’’ tanımı çok doğru ve anlamlı bir tanımlama olduğunu görüyoruz. Bu imtihan çeşitli şekillerde hâlâ devam etmektedir. İyi ki varsınız Süleyman hocam