Türkiye'nin Körfez'den kuşatılması
32
yıl önce bugün…
1991
yılının16 Ocak’ı 17’sine bağlayan gece…
32
yaşın altındakilerin tanık olmadıkları yıllar…
ABD
öncülüğünde aralarında Birleşik
Krallık, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır'ın da bulunduğu 37 ülkeden oluşan Koalisyon Güçleri
Irak’ı işgale başladılar…
Irak’a “demokrasi”
getiriyorlardı…
“Yeni Dünya Düzeni” adını verdikleri bu yeni
sömürge sisteminin alt yapısını yıllar içerisinde oluşturdular
Orta Doğu olarak vasıflandıkları bu bölgede,
asırlarca aynı sömürge sistemini uyguladılar: Böl, (küçült) yönet ve yok et.
Bu planlara yerli iş birlikçi bulmakta hiç
zorlanmadılar.
Fazla uzağa gitmeden şu 40 yılık zaman
diliminde olup bitenleri analiz etmek günümüzü anlamaya yeterli olacaktır,
herhalde…
Körfez
Savaşı, yeni savaş modelidir. Tamamen algı üzerine kurulmuş bir savaş.
Medya
Savaşı….
Televizyon ekranlarında bir karabatak, savaşı
meşrulaştırmaya yetmiştir.
Güya, Irak, savunma için Basra Körfezi’ne
petrol boşaltarak bir çevre felaketine yol açmış, kuşlar ölüyormuş.
Bu görüntülerin Alaska’da batan petrol yüklü
gemiye ait olduğunu yıllar sonra açıkladılar.
Bu yöntemi,
27 Mayıs 2013’te Gezi Kalkışması’nda da denediler.
Yeni Dünya Düzencileri, Irak’ı işgale onlarca
yıl öncesinden hazırlanırken Türkiye’yi de kendilerine göre yapılandırma
girişimlerinden geri durmadılar.
Haziran
1980’de Irak- İran savaşını başlatırlarken Türkiye’de de anarşi ve ekonomik
kaosa körüklüyorlardı. Şehirler, ilçeler, mahalleler, caddeler, sokaklar,
köyler “kurtarılmış bölgeler” ilan ediliyordu.
“Şartların oluştuğuna” karar verip 12 Eylül
1980’de “Bizim çocuklara” ülke yönetimine el koyduruyorlardı.
Bölgede
savaş, Türkiye’de darbe…
PKK ve FETÖ terör örgütlerini de harekete
geçirdiler.
Tesadüf mü?
İran- Irak
Savaşı 8 yıl sürdü.
Batı, Irak’ı ( Saddam Hüseyin) İsrail ise
İran’ı destekledi.
Tarafların güçlerini dengede tutarak savaşı
uzattılar.
Böylece taraflara büyük kayıplar verdirdiler.
Milyonlarca insan öldü.
Ekonomisi bozulan Irak, kaynak arayışına
girince Kuveyt’i havuç olarak gösterip bu ülkeyi işgal etmesini teşvik ettiler.
Saddam’a bu zokayı 2 Ağustos 1990’da
yutturdular.
(Bu
yöntemi, Ukrayna – Rusya Savaşında da uyguladılar…)
6 ay boyunca Saddam’ın elinde kitle nükleer
silahlar olduğunu, bu silahların kıtalar arası mesafeleri etkilediğini anlatıp
durdular.
Ankara’da evlerin pencereleri nükleer saldırıya
karşı naylonlarla kapatıldı.
25 yıl sonra (2016) İngiltere Başbakanı Irak’ta
bu tür silah bulunamadığını, ölen İngiliz askerler için özür dilediğini
açıkladı.
Iraklıların öldürülmeleri hiçbir şey ifade
etmiyordu.
Körfez Savaşı’nda Dünya Atom Enerjisi Kurumu’na da bu yalanların “bilimsel” alt
yapısını oluşturdular.
Kurumun başkanı Muhammed Baradey’in 3 Temmuz 2013’te Muhammed Mursi’ye karşı
yapılan darbenin de planlayıcısı olduğu görüldü.
Gezi Kalkışmasının faillerinin aynı günlerde
Tahrir’de de toplantılar yapmaları küresel planın göstergelerinden değil midir?
Haziran 1988’de Özal’a suikast düzenleyenlerin
bu planın birer figüranı oldukları söylenemez mi?
1991 yılının 16 Ocak’ını 17’sine bağlayan
gecenin sadece bir yıl öncesinde (31 Ocak 1990) Türkiye’de Muammer Aksoy
katledildi.
Ülke cepheleştirildi; toplumun bir kesimi,
Cumhurbaşkanı da dahil, katil ilan edildi.
Fitne ateşini yakanlar seri cinayetlere
başladılar: Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Turan Dursun birer ikişer ay aralıklarla
öldürdüler.
Türkiye, kargaşanın içine itildi, içe kapatıldı,
dış dünya ile alakası asgari düzeye indirildi.
17 Ocak 1991 sabahında Türkiye, bölgesindeki
tuzaklarla mücadele etmesi gerekirken kendi başının derdine düşürüldü.
Sonrası…
1993’te de Uğur Mumcu, Eşref Bitlis ve Turgut
Özal öldürüldü ve 28 Şubat süreci…
1991 Ağustos’unda FETÖ elebaşı, Sızıntı’daki
başyazısında Cumhurbaşkanı Özal’ı ölümle tehdit ediyordu.
20 Ekim 1991 seçimlerinde terör örgütünün
sözcüleri artık “dokunulmazlık” kazanmıştı.
Bugün de ABD’nin Türkiye’ye “demokrasi” getirmesini bekleyenler var…