Türkiye'nin Kader Seçimi
Uluslararası dengelerin süratle değiştiği, dünyanın belirsiz bir ortama doğru sürüklendiği, bir dönemden geçiyoruz. İçinde bulunduğumuz yüzyılın koşulları, bize siyasi seçeneklerinin neler olacağına dikkat etmemizi zorunlu kılmaktadır. Zira geriye dönüp baktığımızda, bazı büyük dünya olaylarının sonunda dünyanın yeniden şekillendirildiğini görürüz.
Biraz somutlaştıracak olursak, uzun yıllar süren savaşlardan
sonra, 1648 Westefalya Barışı ile Avrupa, yeni baştan düzenlenmişti. Kutsal
Roma-Germen İmparatorluğu dağılmış ve 300’e yakın Alman şehir devleti ortaya
çıkmıştı. Hollanda ve İsviçre ayrı birer devlet olarak söz konusu süreçte kurulmuştu.
Daha sonra 1789 Fransız ihtilali olmuş, dünyadaki bütün
imparatorluklar yıkılmış, yerine ulus devletler kurulmuştu. Akabinde Birinci ve
İkinci Dünya harbi yaşanmış ve iki kutuplu dünya düzenin temelleri bu iki
savaşın üzerinden yükselmişti.
Eski düzenin aktörlerinden Amerika ve İngiltere kendi çıkarları
doğrultusunda dünya sistemini yeniden formatlamaya çalışıyorlar. ‘’Arap Baharından’’ sonra,başlayıp
Ukrayna-Rusya savaşıyla devam eden yıkım, buçabaların somut sonuçlarıdır.
ABD-İngiltere ikilisi dünya sistemini formatlarken öne
çıkarttıkları söylem: ‘’Otoriterliğe
karşı demokrasi’’ söylemidir.Bu modası geçmiş kocaman bir palavradır. Çünkü
birçok ülkedeki diktatör rejimlerin arkasında ABD-İngiltere veya diğer batılı
sömürgeciler bulunuyor. Onlar için sadece çıkarlarına hizmet edenler ve
etmeyenler vardır. Etmeyenler; devrilmesi gereken tehlikeli ‘’diktatörler’’ iken diğerleri,iktidara
gelmesi gereken ‘’dostlarıdır.’’ Mesele
bu kadar basit ve nettir.
Aksi hâlde ABD Başkanı Biden durup dururken neden ‘’biz dostlarımıza yardım ederek Erdoğan’ı
devireceğiz’’ desin? Geçtiğimiz günlerde ABD’nin eski ulusal güvenlik
danışmanı John Bolton neden ‘’Türkiye’nin
NATO üyeliğini askıya almak, muhalefet adaylarına bir şans tanıyacaktır’’ desin?
İsveç’te sergilenen iğrenç eylemleri ve İngiliz dergisi
‘’Ekonomist’in Erdoğan aleyhindeki çapsız yorumu üzerinde durmaya bile gerek
yoktur. Bütün bunları izliyoruz ve insanın aklına şöyle bir soru geliyor: Acaba
Erdoğan, bunların çıkarlarına nasıl bir çomak sokmuş ki ‘’Yedi Düvel’’ bir araya gelmiş onu devirmek istiyor?
Görünürde hedef Erdoğan ama gerçek hedef, milletimizdir!
Gerçek hedef, Erdoğan’ın Türkiye’yi kendi potansiyeline eriştirme idealidir. Gerçek
hedef, Ankara’nın önemli bir merkez olma yolundaki çabalardır. Gerçek hedef,
milletimizin zihinsel rehavetten uyanarak, dış dünya ile çevresiyle daha çok
ilgilenmeye başlamasıdır.
Bu bakımdan önümüzdeki seçim sonucunda: Ya Türkiye,
tekrar ABD’nin istediği gibi edilgen bir ülke olarak içine kapanacaktır. Ya da
yeniden ayağa kalkacaktır. Ancak bu sloganla değil, her alanda iyi bir planlama
ve çok çalışarak olacaktır. Türkiye’nin bunu yapabilecek potansiyeli vardır.
Hasan Öztürk’ün Haber7 Sitesinde dile getirdiği gibi: ‘’Ya Dünya 5’ten büyüktür diyeceksiniz. Ya,
kurduğunuz haksız düzen devam etsin diyeceksiniz.’’ Kısaca belirtmek
gerekirse, bütün dünyanın gözü Türkiye’de yapılacak seçim üzerinde olacaktır.
Bu nedenle önümüzdeki seçim, sadece bir başkanlık seçimi değildir. Bu seçim: Türkiye’nin ve bütün mazlum
milletlerin kader seçimi olacaktır!