Türkiye'nin Ekonomik Gücü
Dünya, bir yandan COVID-19 virüs salgını ile mücadele ederken diğer taraftan büyük bir güç mücadelesini devam ettiriyor.
Bugün yaşanan güç mücadelesi salgın öncesi dönemde başlasa
da, salgın sürecinde hız kazandığı söylenebilir. Özellikle 2008 küresel finans
krizi sonrasında yaşanan milliyetçilik akımı, salgın döneminde yaşanan tıbbi ve
medikal malzeme krizi ile birlikte hız kazandı. Artan milliyetçilik akımı ile
daha önce çözülmeyen sınır meseleleri de yeniden gündeme gelmeye başladı.
Küresel sistem büyük bir değişim ve dönüşüm yaşarken
uluslararası ilişkiler esas gündemimiz haline geldi. Diplomatik ilişkiler
kurulurken ülkelerin sahip oldukları güçleri, zayıf yönleri, fırsatlar ve
tehditler oldukça önem kazanıyor.
Askeri ve teknolojik kapasite giderek önem kazanırken
ekonomik güç her zamanki önemini korumaya devam ediyor. Ülkeler birbirlerinin
ekonomik ve askeri güçlerine göre manevralar yaparken ekonomi ve finans
alanında zayıf yönler ile birbirlerini yıpratma yoluna da gidiyor. Bu yöntemi
de özellikle dünya finans sistemini ve yerel para birimi olan doların gücünü
kullanarak gerçekleştiriyor.
Türkiye’nin ekonomik gücünün son dönemde artış gösterdiğini
söyleyebiliriz. Peki, bu gücün kaynakları neler?
- Nüfus: 83 milyondan fazla nüfusu ve 15-24 yaş arası 13 milyonu
bulan genç nüfusu Türkiye’nin en önemli gücü. Birçok kişi olumsuz
eleştirse de Türkiye’nin artan üniversite sayısı ile birlikte genç nüfusun
eğitim seviyesi de giderek artmaktadır. Artan kaliteli insan kaynağı ile
birlikte işlerdeki verim de artmaktadır. Nüfus, yüksek büyüme
potansiyelini birlikte getirirken talep enflasyonuna da neden olmaktadır.
Bu da dezavantaj olarak belirtilebilir.
- Millileşme hamlesi: Otomotiv sektöründen sağlık sektörüne
enerji sektöründen savunma sanayine birçok sektörde yerlileşme ve
millileşme adımları atıldı. İthal ürün yerine yerli üretimin artması ve
desteklenmesi Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda daha güçlü bir ekonomik
yapıya sahip olmasını sağlayacaktır. Döviz kurundaki yükseliş ile yerli
işletmeler desteklense de enerji ithal eden bir ülke olduğumuzdan dolayı
maliyet enflasyonuna neden olmaktadır. Millileşme hamlesinin dezavantajı
ise küreselleşme ile birlikte tüm dünyayı örümcek ağı gibi saran çok
uluslu şirketler ile rekabet etmek zorunda kalmaktır. Çünkü hem onlardan
alınan mal azalırken hem de onlara rakip konumuna geliniyor. Bu da yüksek
döviz rezervine sahip olan bu şirketlerin Türkiye ekonomisine karşı daha
saldırgan olmalarına neden oluyor.
- Doğalgaz keşfi: Türkiye’nin cari açığını azaltacak olan Karadeniz’deki
doğalgaz keşfi, yeni keşiflerle birlikte döviz ihtiyacını da azaltacaktır.
Türkiye’nin sadece denizlerde yer altı enerji kaynakları aramadığı ayrıca
nükleer santrallerden yenilenebilir enerjiye, hidro elektrik santrallerden
jeotermal enerji kaynaklarına kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılan
enerji yatırımları da bulunuyor. Enerji maliyetlerinin azalması ve döviz
kurunun istikrar kazanması ile birlikte faiz ve enflasyon oranlarında
azalma yaşanırken yatırım ve istihdam oranlarında da vesile olacaktır.
- Coğrafi konum: Türkiye’nin üç kıta arasında yer alması ve 4
saatlik uçuş ile 56 ülkeye ulaşılabiliyor olması, Türkiye’nin ekonomik
gücünün kaynaklarından biri olarak söylenebilir. Artan ulaşım alt yapı yatırımları
ile birlikte Türkiye’nin en uzak noktaları arasında kara ve demiryolu
ulaşımı giderek hız kazanmaktadır. Yurt içinde ve sınır ötesinde
gerçekleştirilen başarılı terörle mücadele operasyonları ile birlikte
uluslararası ticaretin de güvenliği artmaktadır. Bu gücün dezavantajı ise
bölgesel güç mücadelesinin giderek arttığı coğrafyada göç ve çatışmalar
arttıkça Türkiye de bu durumdan olumsuz etkilenmektedir.
Türkiye’nin ekonomik gücü giderek artarken günümüzde yaşanan
bazı ekonomik problemler birkaç yıl içinde etkisini giderek azaltacaktır. Bu
durum Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde gücünü giderek artıracak olup hem
sahada hem de masada varlık gösteren Türkiye’yi hak ettiği noktaya
taşıyacaktır.