Türkiye'nin dönüşümü
Türkiye son yıllarda büyük bir dönüşüm içinde…
İktisadi, siyasi ve toplumsal alanlarda yaşanan bu süreç
sonunda ortaya çıkacak sonuçlar Türkiye’nin gerek bölgesinde gerekse küresel
çapta söz sahibi olmasını destekleyecektir.
Türkiye, yeni ekonomi modeliyle birlikte üretim, yatırım,
istihdam ve ihracat odaklı bir süreç içerisine girdi. Üretimin artması için
yatırımların artması, yatırımların artması için de alt yapının güçlü olması
gerekir.
2002 yılında Türkiye’de 192 olan OSB (Organize Sanayi
Bölgesi) sayısı 2022 yılında 379’a yükseldi. Bilim Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca kuruluş onayı verilen OSB sayısı 345 iken Tarım ve Orman
Bakanlığı’nın kuruluş onayı verdiği tarım ihtisas OSB sayısı 34 oldu.
2002 yılında OSB’lerde 11 bin 395 işletme bulunurken 2022 de
70 bin civarına çıktı.
İstihdamın en önemli merkezlerinden biri olan OSB’ler 2
milyon 300 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor.
Yollar, köprüler, havalimanları, nitelikli insan kaynağı
gibi birçok alt yapı yatırımının yapıldığı Türkiye’de hem yurtiçi hem de
bölgesinde üretim ihtiyacını karşılamak üzere büyük atılım gerçekleştiriyor.
Toplumsal dönüşümün en önemli kısmı nitelikli insan kaynağıdır.
Türkiye, Teknofest sayesinde Anadolu’nun her yerinden gençlerin
yarışmaya dâhil edilmesiyle zihni bir dip dalgası oluşturmaya devam ediyor.
Önceden Ankara ve İstanbul’dan belli başlı üniversitelerin akademik
personellerinden ileri teknoloji projeleri çıkarken artık Anadolu’nun birçok
bölgesinden sadece lisans da değil lise düzeyinde bile birçok proje üretilmeye
başladığına şahit oluyoruz.
“Z” kuşağı olarak etiketlenmeye çalışılan Türk gençliği
Teknofest gibi yarışmalar sayesinde Türkiye’yi gerek bölgesinde gerekse küresel
çapta söz sahibi yapacak çalışmalarla geliyor.
TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil’e sorulan “Bu kadar kısa
zamanda Türk savunma sanayisi bu başarıları nasıl elde etti?” sorusuna verdiği
cevap çok manidar. “Gençlerle”
Birkaç sene önceye kadar Türkiye’de uçak mühendisliği okuyan
bir gence “Türkiye uçak mı üretiyor bölümü bitirip işsiz mi kalacaksın?”
yorumları yapılırken bu soru artık tarih oldu.
Türkiye Milli Muharip Uçak üretimi ve silahlı ve silahsız
insansız hava araçları üreterek dünyada söz sahibi olma yolunda emin adımlarla
ilerliyor.
Türkiye’nin devlet, piyasa ve toplum yapısındaki derin
dönüşüm Türkiye’nin gelecek yüzyılda hak ettiği noktalara gelmesini sağlayacak
şekilde düzenlenmesi elzemdir.
Teknoloji üreten Türkiye’nin orta gelir tuzağından
kurtulmayı sağlayacak en önemli adımı olarak gösterilebilir.
Savunma sanayinde yakalanan yüksek teknolojili üretim
başarısı TOGG ile sivil sektörlere taşınmış oldu. Bu gibi yüksek teknolojili
sanayi sektörleri, oluşturdukları yan sektörlerle birlikte yeni yüksek
teknolojili istihdam alanlarının da oluşmasını sağlıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte bürokrasinin
azalması, yatırım imkânlarını artırıp hızlı karar alınmasını sağlarken ekonomik
büyümeyi ve istihdam artışını da destekliyor.
Bu da devlet, piyasa ve toplum üçlüsünün dönüşümü birlikte olması
gerektiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Bugün, dünyada en önemli güçlerden biri olan Çin’in dönüşümü
de bu üçlünün birlikte hareket etmesiyle birlikte sağlanmıştır. Devlet
kapitalizmi formatıyla adeta kendi vatandaşlarının emeğini sömürerek yükselen
bir Çin modeli ile değil, vatandaşların nitelikli insan kaynağı hâline
gelmesiyle yüksek katma değer üreten bir model uyguladığımız görülüyor.
Ancak bu süreçte yaşadığımız sorunları da görmezden gelmemek
gerek. Bu model değişikliği sürecinde yüksek kârlılık elde eden işletmelerin bu
artan kârlılığı çalışanlarıyla bölüşmediği verilere yansıyor.
Büyüme oranları verilerine bakıldığında GSYİH içindeki işçi
ücretlerinin payı giderek azalıyorsa burada ciddi bir sorun var demektir.
Aralık ayına yaklaşılmasıyla birlikte yeniden tartışılmaya
başlanan “Asgari Ücret” konusu herkesçe önemli bir konudur. Çalışan
ücretlerinde yapılacak artışın fiyatlara fazlasıyla yansıtılması kârlılığı artırırken
enflasyonu daha kronik bir hâle sokmaktadır. Ücret artışının enflasyonu
artırmayacak bir şekilde çözülmesi gerekir. Bunu da yine devlet, piyasa toplum
üçlüsünün kendi aralarında yapacakları düzenlemelerle başarılabilir. Aksi hâlde
bir tarafından onarılırken diğer taraftan başka bir arıza çıkmaya devam ediyor.
İşletmeler elde ettikleri yüksek kârlılığı ya çalışanlarıyla
bölüşmeli, ya da yeni yatırımlarla yeni istihdam alanları oluşturmalıdır.
Toplumsal refah artışı ancak bu şekilde sağlanabilir.