Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Kasım 2019

Türkiye’nin Dediğine Geliyorlar

Birleşmiş Milletler (BM), NATO, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslar üstü kuruluşların işlevini kaybettiğini artık yenilenmeleri gerektiğini Türkiye uzun bir süredir birçok mecrada dile getiriyor.

BM Güvenlik konseyinin beş daimi üyesinin dünyada yaşanan çatışmalara çözüm bulamadığını, bir ülkenin veto etmesi durumunda çalışamaz hale geldiğini Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok uluslararası platformda dile getiriyor.

SSCB’nin dağılmasının ardından hızla küreselleşen dünyada üretim, Çin ve Hindistan gibi Asya ülkelerine kaymış, bu ülkeler de küreselleşmeden ciddi anlamda faydalanarak ekonomik büyüme sağlamışlardı. Ancak özellikle 2008 küresel finans krizi sonrasında başta bu ülkelere karşı korumacı politikalar artmaya başlamış, bugün gelinen noktada ABD-Çin arasında ticaret savaşına dönüşmüştür. Ancak Dünya Ticaret Örgütü’nün de bu noktada işlevsiz kaldığını görüyoruz.

Uzun bir süre dünyanın en büyük terör örgütleri Türkiye’nin sınırından geçerek Türkiye’ye saldırılar düzenlerken NATO’nun hiçbir şekilde Türkiye’ye destek olmadığını yaşayarak görmüştük. Nitekim NATO kapsamında müttefik olduğumuz ABD terör örgütü PKK/YPG’ye destek verirken Fransa başta olmak üzere AB ülkeleri terörle mücadelemizi kınama mesajı yayınladı. NATO’nun ülkeler arası savaşın kalmadığı günümüzde terör örgütlerine karşı mücadele kapsamında güncellenmesi gerekirken hala güncellenmediği ve işlevini yitirdiği görülmektedir. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Macron bile “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” ifadeleriyle NATO’nun işlevini kaybettiğini dile getirmişti.

Küreselleşme sonrasında ABD ve AB ülkeleri kapitalizm aracılığı ile sömürü sistemlerini güncellerken Çin’in bu derece hızla ekonomik büyüme sağlayacağını muhtemelen hesap etmemişlerdi. Çin ekonomik yapısına baktığımızda bir zamanlar dünyanın imalat atölyesi iken artık kendi teknolojisini üreten ve bu bağlamda ABD ile büyük bir güç mücadelesi içinde olduğunu görüyoruz.

Sahip olduğu devasa finans kaynaklarını IMF, Dünya Bankası gibi uluslar ötesi kuruluşların aksine uzun vadeli ve daha esnek bir şekilde borç vererek kullanan Çin , “Batılı” ülkelerin ifadesiyle “borç tuzağı diplomasisi” yürütüyor. Borç verdiği ülkeler borçlarını ödemedikleri takdirde stratejik limanları 99 yıllığına kiralayarak ticaret ağını genişletme çalışmaları sürdürüyor.

Çin’in ekonomik ilişkiler ile genişlettiği nüfuz alanına karşılık ABD’nin büyük bir bocalama yaşadığı görünüyor. Çünkü küreselleşme ile birlikte ABD merkezli çok uluslu şirketlerin birçoğu üretim maliyeti avantajı için Çin’e gitmiş ve üretimlerini artık orada gerçekleştirmeye devam etmişlerdi. Trump buna karşı bir takım önlemler almaya çalışsa da yeterli olmadığı açık bir şekilde ortadadır. Bugün gelinen noktada ABD’nin 23 trilyon dolarlık ulusal borcu oluşurken Çin’in 10 trilyon dolarlık bir borcu bulunmaktadır. Çin kendi ürünlerini dünyanın her bir köşesine ulaştırmak için lojistik merkezleri kurarken ABD askerlerinin bulunduğu bölgelerin mali yükü ile boğuşuyor. Bunun için Trump AB ülkelerine “NATO için gerekli bütçeyi ayırmadıkları” suçlamalarını yöneltirken kendi güvenliklerini sağlamamaları durumunda ABD’ye bedel ödemeleri gerektiğini ifade ediyor.

Türkiye

Türkiye’ye bakacak olursak, kendi güvenliğini kendi imkânlarıyla sağlama çalışmalarını hızla sürdürürken bölgesel etki alanını hızla geliştirme çalışmalarını sürdürüyor. Başkanlardan Kafkasya’ya Asya’dan Kuzey Afrika’ya birçok ülkede etki alanını genişletiyor. Türkiye hamle yaptıkça Türkiye’ye karşı da büyük hamleler yapılıyor. Mısır’da Mursi’ye darbe yapılması, Suriye’de Irak’ta terör ve iç savaş çıkarılması, Yunanistan’ın kışkırtılarak Türkiye karşıtı söylemlerde ve faaliyetlerde bulunması, Suudi Arabistan’da bir gece saray darbesi yapılarak Muhammed Bin Selman veliaht prens olarak getirilmesi, Katar’a ambargo uygulanması, Libya’da terör örgütü lideri Hafter’in desteklenmesi, Doğu Akdeniz’de yaşanan diplomatik savaş… Türkiye’nin etki alanını azaltma faaliyetlerine örnek olarak gösterilebilir. Bunlar dışarıda olanlar. İçeride olanları 2013 yılından beri hep birlikte yaşıyoruz zaten.

Dünya değişiyor. Türkiye yeni düzene hazırlık yapıyor. Uyanık olmazsak Türkiye’yi alaşağı yapmak için hazır bekliyorlar…